Evet bazı yazarlar yaşadıklarından dolayı yazmaya sarılmışlardır. Çoğu kez duyduğumuz "Yazmazsam delirecektim, Yazmazsan ölecektim, Yazmak benim varoluşumumdur." vb gibi cümlelerle bu durumu ifade eden pek çok yazar olmuştur. Peki diğerlerini hangi kefeye koyabileceğiz? Acı dolu bir yaşam ve ilginç alışkanlıklar yazarlığın bir gereği mi yoksa sonucu mudur? Ben biraz da kalıtımın etkisinin olduğunu da düşünüyorum, en azından tüm bunlar beni ona yöneltiyor. Onlarda doğuştan getirilen bir "yazarlık tohumu" var sanki ve zaman içinde onu acı ve kederle yoğurup, yetiştirerek ondan meyveler almaya çalışmışlar gibi. Genelleme de yapmak istemiyorum, çünkü süphesiz her birinin kendine has ve ayrıca ele alınması gereken bir hayatı olmuştur. En büyük paydaları, keder ve acı sanırım. "Bilgelik, derin bir kederde saklıdır." Bu sözü duyduğumdan beri zihnime kazınmış durumda. Onların bu durumu bu sözün değerini, doğruluğunu daha da gözler önüne seriyor benim açımdan. Ya da belki şu alıntı da bazı şeylere biraz açıklık getirebilir: "Eğer bedeni korur ve tatmin ederseniz, o zaman ruh bir şey hissetmez, uyumaya başlar ve ölür. Beden acıyı hissetmelidir, içte ve dışta, o zaman ruh uyanır." (Rudolf Arnheim -Tersine Dünya, syf 199). Gördüğüz gibi işin içinden çıkmak gerçekten biraz zor, dediğiniz gibi derin bir konu. Bir gün bu konuya dair incelemeler okumayı sabırsızlıkla bekliyorum...