Gönderi

Sanki bu sözleri bekliyormuş gibi birdenbire, kendine hakim olamayarak öfkeli bir eda ile bağırdı; – Seninle alay edip, yüzüne karşı kahkahalarla gülerek söylerdi! Kibar bir insan, daha çok kibar bir kadın senin kirli ruhunu görerek tiksinti duyar. Saçlarını yaptırmışsın, en iyisinden çamaşır giyiyorsun, elbiselerini terzide diktirmişsin ama bütün bunlar yine de iğrenç şeyler! Seni kim giydiriyor, kim yedirip içiriyor, kumar oyna diye kim sana para veriyor? Düşün, utanmadan kimden para aldığını aklına getir! Annem öyle kızarmıştı ki; şimdiye kadar yüzünde böyle bir utanç ifadesini hiç görmemiştim. Bütün benliğim altüst oldu. Kıpkırmızı kesilerek: – Harcıyorsam kendi paramı harcıyorum, kimseye de hesap vermek zorunda değilim, diye kesip atmak istedim. – Hangisi senin paran? Nereden senin paran oluyor? – Benim değilse Andrey Petroviç’in. O, bana para vermekten kaçınmaz… Prensten, Andrey Petroviç’e olan borcuna karşılık alıyorum… Versilov, birdenbire kesin bir ifadeyle: – Dostum, dedi. Onda benim metelik bile alacağım yok. Bu sözlerle şoke olmuştum. Oturduğum yerde süt dökmüş kedi gibi kalıverdim. Ama bir şeyler yapmalı, bu kötü durumdan kurtulmalıydım, yoksa utancımdan milletin içine çıkacak halim kalmazdı. Soylulara has bir şekilde davranmalı ya da umursamaz bir tavır takınmalıydım. Gözlerim Liza’ya takıldı, sanki Tatyana Pavlona’yı doğrular gibi bana bakıyordu. Bu bakışlarda kin, öfke, beni suçlayan ve alaya alan bir ifade vardı. Aklıma birden, bir şeytanlık geldi: – Siz, hanımefendi, diyerek ona döndüm. Galiba prensin evinde sık sık Darya Onisimovna’yı ziyaret ediyorsunuz? Öyleyse şu üç yüz rubleyi ona geri veremez misiniz? Bugün şu üç yüz ruble yüzünden başımın etini yediniz. Paraları çıkarıp uzattım. E, inanır mısınız o zaman bu alçakça sözler gizli bir amaç güdülerek söylenmiş değildi. Zaten böyle bir amacım da olamazdı, çünkü o dakikada bir şeyden haberim yoktu. Kendisine hiçbir amaç gütmeden birazcık takılmak istemiştim. Bu sırada annem birdenbire ayağa fırlayıp, parmağını bana doğru uzattı, gözdağı verircesine: – Hakkın yok! Hakkın yok, diye bağırdığını görünce şaşırdım kaldım. Bu durum annemden bekleyebileceğim son hareketti. Elimde olmadan ben de ayağa fırladım. Tam bir şaşkın ördek gibiydim, etrafıma bakıyor, yardım görebileceğim birilerini arıyordum ama boşunaydı. Demek ki ben gelmeden önce bu evde çok kötü şeyler olmuştu. Annem elleriyle yüzünü kapayarak koşar adımlarla odayı terk ederken benim yüreğim yanıyordu. Korkunç bir sahipsizlik, yalnızlık ve acı kalbimi burkuyor, boğuluyordum. Liza da annemin peşinden çıktı; hem de yüzüme bile bakmadan. Bütün bu olayların suçlusu Tatyana Pavlovna ise gözlerini bana dikti Gizemli bir sesle: – Yoksa gerçekten bir oyun mu oynamak istedin, diyerek sonsuz bir şaşkınlıkla yüzüme baktı kaldı. Sonra cevabımı beklemeden o da onların yanına koştu. Versilov, hiç de dostça olmayan bir tavırla, âdeta büyük bir kinle masanın yanından kalkarak köşeden şapkasını aldı. Alaylı alaylı: – Sanırım ki hiç de öyle budala değilsin, sadece masumsun, diye mırıldandı. Gelirlerse beni pasta yemeye beklemesinler, biraz dolaşacağım. Şimdi yapayalnızımdım, durum o kadar ağrıma gidiyordu ki… Ortada bir durum vardı ama bunun ne olduğunu bilemiyordum. Oturup bekleyecektim artık. Pencerenin önünde on dakika bekledikten sonra şapkamı aldım, odama çıktım. Bu saatte Tatyana Pavlona gitmiş, annemle Liza da yukarda olmalıydı. Yanılmıştım, ikisi de odada idi, kanepeme oturmuşlar, fısıldaşıyorlardı. Beni görür görmez konuşmayı kestiler. Hayret, annem bana gülümseyerek, şefkatle bakıyordu. Demek ki bana darılmamışlardı. Bu ise beni rahatlattı, keyfimi yerine getirdi. – Anne, ben suçluyum, diye söze başladım. – Peki, peki, önemi yok, diye sözümü kesti. Ancak şunu bilin ki birbirinizi sever, hiç kavga etmezseniz, Tanrı da sizi mutlu kılar. Liza kendine güvenen bir tavırla duygulu duygulu: – O, beni hiçbir zaman mutsuz etmez. Buna kesin olarak inanıyorum, dedi. – Şu Tatyana Pavlovna olmasaydı bunlar yaşanmayacaktı, diye bağırdım. Uğursuzun biri zaten… Liza beni anneme göstererek: – Gördünüz mü, anne? Duyuyor musunuz? Yüksek sesle: – Size şunu söylemek istiyorum, dedim. Yeryüzünde bir tek kötü varlık varsa o da benim, dünyada benden başka her şey iyidir! – Arkaşa, kızma yavrum ama şeyi… Bıraksaydın, ha!.. – Kumar mı? Bırakacağım, anne. Bugün son defa oraya gireceğim, Andrey Petroviç, kendi ağzıyla hem de herkesin önünde, onda on parası bile olmadığını söyledikten sonra bunu mutlaka yapmalıyım. Utancımdan o kadar kızardım ki sözle anlatamam, siz belki de inanmazsınız… Bununla birlikte onunla anlaşmalıyım… Anne, sevgili anneciğim, geçen sefer burada… Hiç yakışık almayan bir şey söylemiştim… Yalan söyledim anneciğim, ben candan, gönülden iman etmek istiyorum, sadece farfaralık ettim, İsa’yı çok seviyorum…
Sayfa 688Kitabı okudu
·
263 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.