Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

JONGLÖR
zamanları ve kaderleri, kusursuz simetriler içinde ışıklı, ışıksız paraboller çizerek, ellerinde döndüre döndüre Tanrının yaptığı işi kelimelerle yapmaya kalkar insan; uygun falsolarla onları, yerçekimsiz bir gökte, tıpkı bir jonglörün bir halkalar çavlanını, bir meşale ormanını, bir oda dolusu tenis topunu yahut mahsulünü, bütün bir portakal bahçesinin atıp tutarak, atıp tutarak havada, panayıra taşımaya kalkması gibi, fikirleri de atıp tutmasını öğrenebilir insan. çok çalışır, çok isterse, tüyleri, gülleleri, sonra ayları, güneşleri, gezegenleri atıp tutmasını öğrenebilir, elinden düşürmeden, üçer beşer sonsuza... bir ağızdan konuşan, çığlık atan, düşünen ya da kükreyen âsâları; tıslayarak zihinden akıp giden ipleri, yılanları; ipek parşömenleri, yanan flamaları; yağmur damlalarını ve nilüferleri; kedi yavrularını ve güvercinleri; kayan yıldızları ve kızıl gözbebeklerini müneccimlerin, havaya atıp tutmasını öğrenebilir. mızrak gibi süzülen aşkın gergedan derisinden zırhlar içinde bağırlarda açtığı öldürücü yaraları; gözyaşı şişelerini; sırça yada porselen yüreklerini, seven halayıkların; pudralı yüzlerini, ayna krizlerini, yaşlı şehzadelerin; taçlarını, kuru kafalarını, kaval kemiklerini, cihangirlerin... bir gün bir kuyuya bırakılan, üstüne taş toprak örtülen, unutulan ve yıllar yıllar sonra Mısır'da ya da Hades'te, olmadık bir anda, olmadık bir aynada, bir filmde, bir rüyada, bir karnavalda, insanın karşısına pattadan çıkartılan bütün o Kenanlı yusufları, kenansız Yusufları, bütün o tanıdık rolleri, bildik oyunları, bildik ayinleri, sır külahlarını ve personaları havada atıp tutmasını, atıp tutmasını öğrenebilir bir şair ve ardında harman harman söz bırakmasını, bağırlar dolusu şiir... ama gelgelelim, bir karınca... bir karınca ne kadar işittirebilir ki ölümcül çığlığını, harıl gürül işleyen bir değirmende, karnı aç örümcekler olmasa? ama gelgelelim, bir örümcek... bir örümcek ne kadar işittirebilir ki ayak seslerini, azizlerin, bilgelerin, yalvaçların uykuya yattığı bir mağarada, karnı aç yarasalar olmasa? ama gelgelelim, bir şair, bir şair ne kadar işittirebilir ki, aklının ulumalarını ve kalbinin avazelerini, dünyaya zahire öğütmeye ve mahsulünü sarı liralarla değişmeye gelen akıllı mı akıllı ‘köylüler' ve onların kederli, ölümcül oyunlara düşkünlüğü olmasa? Mart 2003
Sayfa 37 - Timaş Yay. 1. Baskı, Şubat 2010
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.