Nicedir kutlamam bayramı, anne kokmayan bayrama nasıl bayram denir. Ne güzeldi eskiden, iki saniye arayla anne eli ile baba elinin arasındaki farkı hissederdik. Baba eli büyük, anne eli küçük ama daha büyük. Çantalı ve fiyakalı poşetleri gördükçe " kaldır bir dahaki bayramda kullanırsın " diyen anne belirir puslu bir gözde. Ah o kaybedilen poşetler şimdi can verilir onlara...
Baba cebini karıştırır, gönlündeki okyanustan bir kum tanesi kadarı vardır cebinde, onu da gülümseyerek verir.
Geçmişe yarabandı kapatır baba sesi, oynarken kanayan dize değmiştir bir zaman elleri, acısı yıllar sonra özlendikçe diner...
Küçükken kurulan tüm hayallerin ilham perisidir anne yüreği, zor bela kaynayan tencerenin henüz pişmemişken ki kokusu...
Zaman bir tül perde gibi her Ahmet Kaya sesinde bir kat kalınlaşan. "Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne" ya yıldız da incitirse, anne bu, söylemezki incinse de. Tutar yüreğinde, incindikçe gülümseyebilen tek varlık değil mi zaten.
"Baba olamayacağım örneğin toprak olmak ne garip şey anne"
Her bayram böyle "Şafak Türküsü" ve" Dardayım" türküleriyle. Günaydın anneciğim, Günaydın babacığım diyerek kendi kendine...
Velhasıl kutlu olsun bayramlar...