“Şair bir tahrip etkenidir, bir virüstür, kılık değiştirmiş bir hastalıktır ve harikulade biçimde belirsiz olmasına karşın alyuvarlarımız için en vahim tehlikedir. Onun çevresinde yaşamak mı? Kanımızın inceldiğini hissetmektir bu; bir kansızlık cenneti düşlemek ve damarlarımıza gözyaşlarının aktığını işitmektir.” (E.M.Cioran)
Aklım şiir hakkında kısa bir hikâye anlatmıştı geçenlerde bana, inanmamıştım: “Şiir vardı ya da yoktu o zamanlar, Ortaçağda kılıç kuşanmış şövalyenin biri atının üstünde insanı romana sığdırmaya çalışarak anlatmayı denedi. İnsan sığmadı romana, taştı, daha da büyüdü. Ondan sonra gelenler kılıç yerine farklı akımlarla, farklı tekniklerle; kimi yüz kimi bin sayfayla insanı romanda yer yurt sahibi etmeye çalıştılar. İnsanın hüznü yer edinse sevinci; sevinci yer edinse kederi yer edinemedi. Vazgeçmediler. Sonra büyümüş insanın sevinçlerini, hüzünlerini, aklını hikâyeye sığdırmayı denediler, insan yine tek kaldı hikâyede. Ve sonra kansızlık şarabını içmiş başıboş dolaşan şairler işe el attılar. Şiire sığdırmayı denediler insanı. Şaşırdılar. Çünkü başarmışlardı. Sadece insan değil insandan varlık bulan her şey şiire sığmıştı, bazen bir kelime bazen de bir satırla. Ve anladılar o insan ki şiirdi yazılmış, yazılmayı bekleyen. Tedavisi olmayan sancılı bir veba gibi yayıldı durdurak bilmeden. Ama herkes nasibini alamadı bundan: vebalı şairlerin sadece hüsnükuruntusu kalmıştı bizlere.” Didem Madak ile artık bu hikayeye inanıyorum. Onun hüznüyle, ahlat ağacıyla, Ah’lar Ağacıyla, Pollyannasıyla, içindeki çocukla, topu topu birkaç şiiriyle buna inanıyorum. Sanki dünya vardı kitabın içinde ama aynı zamanda yok gibiydi. Tek kelimeyle bayıldım! Keşke bir 10 puan daha olsa da verebilseydim. “Ve ah dedim sonra, ah!”
İlk defa Turgut Uyar’ın Göğe Bakma Durağı’nı okumuştum şiir kitabı olarak. Aslında okumayı becerememiştim. Bazen çok hızlandım okurken bazen de çok yavaşladım bu da doğal olarak uyum sağlayamama neden oldu şiire. Ondan sonra da artık şiir okumam deyip kitabı bıraktım bir kenara. Bu kitabı ne zaman aldığımı hatırlamıyorum ama iyi ki almışım. Son zamanlarda roman ve hikayelerin boşluğunda iyice boğulmaya başlamışken şiir okumak taze bir nefes gibi oldu olmasına ama... İnsan kendinden olan şeyleri diğer insanlarla paylaştığı kadar insan olurmuş derler ya daha kitabın ilk sayfasından sizinle paylaşılmış duyguların olduğunu hissediyorsunuz: Didem Madak hüznünü paylaşıyor bizlerle. Ama öyle bir hüzün ki insan dik duruyor karşısında. Benim diye sahipleniyor. Daha ilk sayfada: “Yapıştırsam da parçalarını hayatımın/Su sızıyordu çatlaklarından.” demesiyle boğazınız düğüm düğüm oluyor. Ne güzel, şiirlerinde toplumsal kaygı, eleştirme çabası, imgelem kullanma çabası yok. Okuduğunuz şeyler size yabancı da gelmiyor. Sanki sevdiğiniz bir romanın kelimeleri azaltılmış da onu okuyor hissine kapılıyorsunuz. Okudukça onu insan yapan şeyin hüzün olduğunda karar kılıyorsunuz. Aklınız da tek bir soru var: Bu kadına hangi dünyalık şeyler bulaşmış, onu üzmüş, hüzünlendirmiş? Ben böyle hüzünlü şiirler yazmak zorunda kalmasına çok üzüldüm gerçekten. Hüzünlenmese güzel şeylerden bahsetse fena mı olurdu! (“Cezaya kaldım./ Bir mutluluk şiiri yazamamaktan dolayı”) Şöyle diyor kendi de: “Kim bir şairi kırsa/Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela/Bilirim kim dokunsa şiire/Eline bir kıymık saplanacak.” ve “Acıklı sözler kraliçesiyim ben.” Ona ah! dedirtenlere ah olsun! “Vasiyetimdir: Bin ahımın hakkı toprağa kalsın.” Kalsın bakalım. Hayatımda ilk defa bir şiir kitabını ve şairi bu kadar benimsedim. Keşke Didem Madak yaşasaydı da ‘bir şiir miktarı otursak diyorum’ diyebilseydim kendisine. Ah!
Bu aralar kitaplara inceleme yapmak gelmiyor içimden. Ah’lar Ağacı’nın bende uyandırdığı duyguları paylaşmak istedim sadece. En baştaki Cioran’ın şair tanımı çok acımasız gözükse de benim sevdiğim tanımlardan biri. Onu da paylaşmak istedim. Şimdiden hepinize mutlu, huzurlu bayramlar diliyorum. Bayramdan sonra yeni kitaplarla görüşmek üzere…
NOT:
“Vasiyetimdir:
En güçlülerinden seçilsin
Beni taşıyacak olanlar.
Ahtım olsun,
Yükleri ağırlaşsın diye iyice,
Tabutumun içinde tepineceğim. “ Sizce taşımışlar mıdır? -_-