Gönderi

O meşhur Viyana’nın eski evlerinin çoğunda tuvalet yoktur. Tuvalet apartman katındaki koridorlardadır. Bazen tek ev bazen de iki ev o tuvaleti ortak kullanır. Mesela iki evin de ayrı ayrı tuvalet anahtarları vardır. Tuvalet ihtiyaçlarını koridordaki tuvalette giderirler. Viyana’da yaşamış olanlar bunu bilirler ancak bu durum Türkiye’de anlatıldığında insanların çoğu buna inanmaz, çünkü Avrupa onlar için yaldızlı, gerçeküstü, pembe bir dünyadır. İşte bazen ziyaretlerine gittiğim dostların evi de böyle bir evdi. Tuvaleti tek odalı evin dışındaydı ve bu helâyı yan kapıdaki ev sahipleriyle paylaşıyorlardı. Ne zaman anahtarı alıp koridora çıkıp o tuvalete girdiğimde, tuvaletin duvarlarını süsleyen dışkıyla çizilmiş resimleri incelerdim. Bu çizgileri, resimleri Salvador Ali’nin oğlu Mustafa yani Van Bogh yapardı. Anlaşılan 12 yaşındaki Mustafa; ruhsal sıkıntısını, hüznünü, melankolisini, çaresizliğini bu şekilde dışa vururdu. Babası Salvador Ali kulağını çekerek koparamadıysa da belki de o, acıyan annesinin çığlıklarını işiten kulağını kesmek isterdi. Hayatını o yaşta dahi olsa kökten bitirmek isterdi. Okula gidip gelse de, yıldızlı bir gecede Viyana’nın ortasından geçen Tuna Nehri’ni izleyememişti. Evden çıkış ve eve giriş saatleri belliydi. Avusturya’nın başkenti Viyana’da, yani büyük pembe bir elmanın çıkmaz sokaklarındaki kurtları dışkısıyla çizerdi Van Bogh duvara. Kendisini ve annesini Salvador Ali’nin zulmünden koparıp alacak yolu arıyordu belki de. Geceleri girdiği tuvalette, gökyüzündeki sönük yıldızları ve babasının içindeki yaldızlı ahlak yasını çizerdi Van Bogh. Darılgan ve itici posa renginden bir trajedi sahnelerdi. Hangi boğulmaya atladıysa yüzme öğrettiler ona. Yaslasa başını omzuna ölümün, ona bir cankurtaran gelip deniz hediye ediyordu. Deniz boğuluyordu. Odada açtığı zaman ışığı böcekler boğuluyordu. Boğuluyordu işçi arılar. Kefen örüyordu ipek böcekleri. O sürekli çiziyordu...
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.