Arap ülkesinin ıssız bir çölünde
Gururla yükselmedeydi üç palmiye.
Aralarındaki kıraç topraktan şırıldayarak Fışkırıyordu serin sularıyla bir kaynak
Yeşil yapraklardan bir örtü korumaktaydı kaynağı
Güneşin yakıcı ışınlarına ve tozuyan kumlara karşı.
Uzun yıllar geçip gitti böylece
Uğramadan oralara hiç kimse.
Hararetten kavrulmuş bağrıyla bir gezgin Tatmadı serin sudan, dinlenmedi altında bu yeşilliğin,
Gün geldi, kurumaya başladı altında kızgın ışınların
Görkemli yapraklar ve serin suları kaynağın.
O zaman üç palmiye yakarıp Tanrı'ya
Dediler: "Burada kavrulup gitmek için mi doğduk yoksa?
Boşuna mı boy atıp yetiştik bu çölde, çiçek açtık,
Kızgın güneşte kavrulduk, kum fırtınalarıyla sarsıldık,
Okşamadan bir yolcunun mutlu bakışlarını?
Hayır, adil değil Tanrı'm bu kutsal yargı!"
Sözleri henüz bitmişti ki, mavi ufukta
Altın renkli kum savrulup dönmeye başladı havada,
Çıngırak sesleri duyuldu rüzgârda,
Ve denizde bir kayık gibi bata çıka,
Göründü birbiri ardında birçok deve,
Sırtlarında renk renk halılara sarılmış denklerle.
Ve sert hörgüçler arasından sallanarak inmedeydi
Gezici çadırların işlemeli etekleri;
Bazen esmer bir elcik aralayınca perdeyi
Bir çift kara göz parıldıyordu şimşek gibi...
Ve kıvrak bedenini yatırarak yana doğru,
Arap binici kuzguni küheylanı kızıştırıyordu.
Ve bazen şaha kalkıyordu küheylan,
Ürkmüş bir pars gibi avcının attığı oktan;
Ve dalgalanıyordu omuzlarında binicinin
Güzel kıvrımları ak harmaniyesinin;
Ve o bağırıp ıslık çalarak giderken dörtnala,
Mızrağını atıp yakalıyordu havada.
Ve işte kervan ulaştı palmiyelere:
Kuruldu şenlikli bir kamp gölgelerinde.
Testiler çınıldayarak doldu suyla,
Ve bol yapraklı başlarını sallayarak gururla
Palmiyeler bu beklenmedik konukları selamlıyor
Ve kaynak buz gibi sularını cömertçe sunuyor.
Ve akşam alacası düşerken yeryüzüne
İniyordu baltalar gergin köklere
Ve cansız yere serildi yüzyılların ürünleri!
Paraladı küçük çocuklar yapraktan giysilerini,
Sonra kesilip biçildi vücutlar
Ve sabaha dek ağır ağır yandılar.
Akşam sisi batıya doğru kaçarken hızla
Kervan da ilerlemekteydi yolunda.
Ve kıraç toprakta kederli
Bir iz kaldı soğuk ve külrengi.
Sonra güneş sonuna dek yaktı bu kalıntıları,
Ve ardından rüzgâr çöle savurdu onları.
Çevre bomboş ve yabanıl şimdi,
Sustu şırıltısı kaynağın, yaprakların fısıltısı kesildi.
Kaynak boş yere bir gölge dileniyor peygamberden
Onu sadece kızgın kumlardır şimdi örten.
Ve bozkırın yabanıl kuşu çaylak,
Avını onun üstünde kemiriyor paralayarak.