Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

..... Ütopya Gerçek Olabilir mi? Ütopya Eleştirisi Ütopya olarak adlandırılan ülke; herkesin el ele verip ateş çemberleri etrafında keyifle sohbet ettiği, paranın, mücevherlerin ve kaftanların değer görmediği bir topluluktur. Fakir zengin ayrımı olmadan, halkın hırsızlık veya dilenciliğin ne olduğunu bilmeyecek kadar huzur içinde yaşamasına imkân veren güzel bir ülkedir Ütopya... Ütopya her ne kadar kulağa hoş gelse de aslında pek yaşamak isteyebileceğim bir ülke değil. Ya da "Yönetilmek isteyeceğim devlet düzeni Ütopya mı olmalı?" sorusuna net bir cevap verecek durumda değilim. Gelin benim başlıca nedenlerime hep birlikte bakalım. Savaş ve Onur Ütopyalılar, özgürlük ve barış içerisinde yaşamaya alıştıklarından ötürü savaş yanlısı bir tutum sergilemezler, savaşmak onlar için en son seçenektir. Ve diğer milletlerin aksine savaştan eli kanlı dönmek Ütopya'da övünülecek bir durum değildir. Düşmanı fiziksel güç ile durdurmak ve yok etmek onların övünç duyacağı şeyler değildir. Ütopyalılar düşmanlarını akıllıca oyunlar oynayarak alt etmeyi onur sayarlar. Ne zaman savaş sahasına girmek zorunda kalsalar öncelikle diğer ülkelerden kiraladıkları askerleri çok yüksek paralar ile ikna edip savaşa sürerler. Burada bir hususu sizlere hatırlatmak isterim: Ütopya'da kimse para kullanmaz, çünkü devlet herkesin ihtiyacını karşılar. Kimse aç değildir, kimsenin kalacak yer derdi de yoktur, kimsenin özel bir eşyası da yoktur. Savaş çanları çaldığında Ütopya Devleti halkından ziyade para ile yönlendirebileceği komşu ülkelerin askerlerini savaşa gönderirler. Kiraladıkları askerleri seçerken en dikkat ettikleri husus ise, seçilen askerlerin barbar nitelikli acımasız kişiler olmasıdır. Bunun böyle olmasının tek gayesi bu askerler Ütopya adına savaşıp öldüklerinde, dünyadan kötü insanların eksiliyor olmasıdır. Evet yanlış duymadınız, Ütopyalılar kendilerini korumak için bilerek acımasız insanlar seçiyorlar. Böylece o insanlar öldüğünde dünya kötü insanlardan daha arınmış bir yer oluyor. Söyleyin bana savaşta kan dökmeyi onurlu bir hareket bulmayan Ütopya halkı, niçin başka insanların ölmesinden sevinç duymaktadırlar? Ölen kişiler acımasız askerler ise ölmeleri pekala çok mühim bir sorun değilmiş gibi gelebilir sizlere, ama şunu hatırlatmak isterim: ölen kişiler askerler ve askerlerin işi, korudukları değer uğruna yollarına çıkan her şeyi alt etmektir. Ütopyalıların bu hareketi, zengin bir iş adamının kirli ve hastalıklı bir iş için sakat insanları kiralamasına benzer. Sakat insanların birçoğu bu hastalıklı iş üzerine hayatını kaybedecektir. Zengin iş adamı ise kendisini: "Nasıl olsa onlar sakat ve eksik insanlardı, çevrelerinde sürekli birilerinin ilgisine ihtiyaç duyuyorlardı, ölmeleri hem onlar hem de çevresindekiler için daha hayırlı oldu" diyerek savunacaklardır. Eğer hâlâ Ütopyalıların düşüncesini doğru buluyorsanız, bir mayın tarlasına gidin ve onlarca hayvanı arazinin üzerine koşturun, bombaların patlamasıyla çoğu hayvan acı bir şekilde parçalanarak hayatını yitirecek ama üzülmeyin! Sonuçta toprağın kendisini zehirleyen metal mayınlardan kurtulması gerekiyordu, bu işi yapmak için en iyi yol onlarca hayvanı öldürmekti tabii ki! Din Özgürlüğü, Aslında Özgür Değiller Mi? Ütopya'nın din konusundaki yargısı, herkesin özgürce kendi inancına sahip olabileceğidir. Aslında bu ifadeye hepimiz ne kadar tanıdığız değil mi? Bugün yeryüzünde çoğu ülke bu söz üzerinde hemfikirdir. Aslında gerçekte birçoğu özgür inançlara karşıdır. Ütopya'da her ne kadar inanç özgürlüğü serbest denilse de, inançsızlık serbest değildir. Tanrıtanımaz kimseler Ütopya halkı tarafından akılsız ve yoldan çıkmış insanlar olarak değerlendirilir. Kimsenin tanrısal varlıkları reddetmesine izin verilemez. Ama inanılan Tanrı kelimesinin özünde ne olduğunun bir önemi yoktur, zira birtakım kişiler güneşe, kimisi yıldızlara, kimisi görünmeyen gizli bir tanrıya, hatta bazıları oldukça saygı ve değer gören bir aile yaşlısına Tanrı olarak tapar. Burada Ütopya içerisindeki inancın esasının Tanrı bilir kimse olması yeterlidir, bir şeyi Tanrı olarak belirmeniz yeterlidir. Çünkü esasında tüm inanışçıların yargıları farklıda olsa varacağı yerin 'Mitra' (Orta Doğu ve Hint kökenli Ana Güneş Tanrıçası) olduğuna inanılır. Yani her neye taparsanız tapın bir tanrıya iman ediyorsanız o kesinlikle Mitra'dır. Evet büyükbabanıza veya yeni doğmuş çocuğunuza tapabilirsiniz fark etmez o Mitra'dır. Ama tanrıtanımaz birisi iseniz, siz aykırı ve akıl sağlığı kaybetmiş, toplum yararı için çabucak ortadan kaldırılması gereken bir kişisiniz. Bu esaslara uygun olarak Ütopya'da maalesef ilerleyen zamanlarda bazı değişiklikler yaşanmıştır. Semavi dinlerle tanışan halk semavi dinleri benimsemiştir ve diğer inanışlara karşı olan hoşgörü sona ermeye başlamıştır. Her kim semavi din adamları tarafından uyarılır ve hakkında çağrı duyarsa çabucak gittiği yoldan dönüp kendini affettirmeli ve semavi din için uslu bir kul olmalıdır. Ama kişiler kendi yollarında düşüncelerini diretirlerse hükûmetçe yakalanır ve dinsizlik cezasına çarptırılırlar. Özgürlük... Hemen cezalara değinelim; hırsızlığın, dilenciliğin, kavganın olmadığı bir ülkede neden cezalar vardır? Eğer ortada suç yoksa neden ceza hükümleri vardır? Hemen birlikte Ütopya'da cezaya sebep olabilecek davranışlara bakalım. A-) Semavi din adamlarının çağrılarına kulak asmamak. B-) İzin belgesi almadan farklı bir şehre herhangi bir sebepten ötürü gitmek. C-) Özel eşya veya mülk sahibi olmayı istemek. D-) Çalışmamak. E-) Yeni bir iş kolu üzerinde çalışmayı istemek. F-) Bilim üzerine ilerlemek, salt düşünen ve akıl eden kişi olmak... Aslında Ütopya halkının, Ütopya'nın istediği insan profili dışına çıkması kesinlikle yasaklanmıştır. Tüm Ütopyalı insanlar en temelden Ütopya'nın dünyada yaşanabilecek en iyi yer olduğu hususunda katı bir eğitim almıştır. Bu eğitim öğretmenler tarafından değil, din adamları tarafından yapılmaktadır. Olası devrimci hareketler ve reform girişimlerinin önünü kesmek amacıyla tüm çocukların kalbi yoğun bir Tanrı korkusuyla doldurulur, gençler sorgulamayan, sınırların ötesine bakmayan, içinde yaşadıkları toplumu eleştirmeyen kimseler haline gelirler. Eğer herhangi birisi yukarıda saydığım maddelerden birini gerçekleştirecek olursa, kulak memesi kesilerek köle durumuna düşecektir. Kölelikten azat çok zorlu bir süreçtir, azat olan kölelerin ise yaşayabilecekleri tüm ömür neredeyse harcanmıştır. Ütopya'da nüfus kontrol mevcuttur, her ailenin tam tamına on çocuğu olması gerekmektedir. Eğer bir ailenin daha fazla çocuğu olursa, az çocuğu olan diğer ailelere verilir bu çocuklar. Her şehrin belli bir nüfusu vardır, bu sayı planlanandan fazla ise fazla gelen nüfus başka bir şehre ya da yeni bir şehir kurmak adına yeni bir yöreye gönderilir. Ütopya'da belirli işler vardır, bu işlerin dışında yeni bir iş kolu yoktur. Halk yemeklerini hep birlikte yer. Her akşam beraber eğlencelere katılır, bunlar keyfi değildir herkesin katılması gereken etkinliklerdir. Her şeyden önemlisi halkın başka halklar ile asimile olmasına kesinlikle izin verilmez, Ütopya'da başka ülkelere giden kimseden bahsedilmez halk kendi halkından bir başka halkı ancak savaş meydanında görebilmektedir. Kendi Yorumum ve Ütopya'nın Oluşturduğu Düzen Ütopya adı insana iyi bir şeyler çağrıştırsa da, içinde gerçekten her şeyin yerli yerinde oturduğu bir düzen varmış gibi gösterilse de aslında özünde insanları ciddi anlamda sömüren bir sistemdir. Ütopya halkı çoğu görmediği için azın ne olduğunu bilmez, Ütopya'da anlatılan zenginlik ve bolluk çok fazladır. Ama tüm halk aynı şekilde giyilir, az kıyafet ile yaşar. Ama yalnızca bu kadar, halk yalnızca toktur ve bununla mutlu olmaya alışmıştırlar. Hiçbir oyunları, eğlence anlayışları yoktur, anlatılan eğlence anlayışları yalnızca müzikal olarak yöresel eğlencelerdir. Ütopya okurken nedense aklıma sürekli Komünizm geldi, bu kitap aslında 'Orta Çağda Komünizm' olarak adlandırılsa pekte yanlış olmaz sanırım. Mükemmel düzen Ütopya mı? Bence değil, gerçi mükemmel düzenin var olabileceğinden pek emin değilim.
·
360 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.