Gönderi

Yani eş seçimimizi ve ilişkimizin içeriğini kişilik özelliklerimiz belirler. İlişkilerimizde olumlu ya da olumsuz yönlerimize en fazla benzerlik gösteren partnerleri buluruz. Örneğin geçmişimiz bize, fazla bağlanmadan yaşanan fiziksel yakınlaşmaların bizim için en doğrusu olduğunu öğrettiyse, tam bu kalıba uygun birilerini kendimize çekeriz. Yaşayacağımız şey, muhtemelen, derin duygulara ve güvene dayanmayan yüzeysel bir macera olacaktır. Çünkü bundan fazlası "talep edilmemiştir." Kendi seçtiğimiz bu tecrübenin sonucunda, derin bir ilişkinin bizi inciteceği düşüncemiz tekrar onaylanmış olur. Belki karşımızdakinin beklentileri bizi baskı altına alıyordur, fakat geçmişin bize öğrettikleri daha derin bir ilişkiye izin vermez ve böylece aradaki gerginlik gitgide artar. Böyle bir durumda ya arkamızı döner gideriz ya da kalıplarımızı kırarak karşımızdakinin bize yakınlaşmasına izin veririz. Her halükarda, hiç istemediğimiz halde bu eksikle yüz yüze geliriz. Arada kavga, nefret ve öfke oluşur. Sonuç olarak, sürekli yakınlaşma korkusuyla meşgulüzdür ve rezonans alanımız tam da bizi bu eksikliğimizle yüz yüze getiren insanları seçer tekrar tekrar. Ve bu oldukça can yakıcı olabilir. Bu kısır döngüden çıkmak için ne yapabilirsin? Seni "kurtaracak" bir partner arayarak olmadığı kesin. Olduğundan farklı görünmek de çözüm olamaz. Belki ilişkinin başlarında bunu başarabilirsin ama olmadığın biri gibi davranmak oldukça yorucudur ve gücünün tükenmesi uzun sürmeyecektir. Üstüne üstük bu kadar yorulmak zorunda kaldığın için öfkeleneceksin bile. Gerçek karakterinin seni ele geçirmesi uzun sürmeyecek ve olduğun gibi davranmaya başlayacaksın. Adil olan şey, partnerinin de aynı durumda olmasıdır. Başlangıçta o da sana sadece en iyi yanlarını göstermek için çabalamaktadır. Tabii ki bu gösteri de çok uzun sürmez. Sonunda kaçınmaya çalıştıkları şeylerle karşılaştıkları için hayal kırıklığına uğramış iki insan karşı karşıya kalır. Sadece senin duygularını paylaşan insanları kendine çekersin. Bunlar senden yayılan enerjiyi sana geri yansıtır. Şimdi, neden hep aynı tipten insanları kendimize çektiğimizi, neden hep aynı hatalara düştüğümüzü ve benzer şeyler yaşadığımızı anlıyoruz sonunda. Yaşamımıza başka partnerler çekebilmek için, öncelikle rezonans alanımızı değiştirmeliyiz. En iyisi işe şu an nasıl bir rezonans alanı oluşturduğuna bakarak başlayalım. Bunu oldukça basit bir yöntemle açıklığa kavuşturabiliriz. Tek bir şartla, kendine karşı dürüst olmalısın. Rezonans alanını aldatamazsın. • Şu an etrafında bulunan insanları gözden geçir. Böylece hangi enerjiyi yaydığını belirleyebilirsin. Birliktelikler hakkında ne düşündüğünü sorgula. Sence bu güzel mi yoksa yorucu bir şey mi? Bir ilişki senin hayatını zenginleştirir mi yoksa kısıtlar mı? Bir ilişkiye gerçekten hazır mısın? Yoksa tereddütlerin mi var? Bir daha asla yaşamak istemediğin şeyler var mı? Bunları unutmadığın sürece sürekli hayatına benzer olayları çekeceksin. Çevrende enerji olarak bulunmalarına izin veriyorsun. • Bir birlikteliğin olduğunu düşünmek sana hiç de zor gelmiyor mu? Yoksa gözünde rahatsız edici resimler de mi canlanıyor? Bu rahatsız edici düşünce ve resimler senin kanaatlerin oldukları için en kuvvetli enerjiye sahipler. Hatırlarsan, kalbimizden yayılan inançlarımız beynimizden yayılan düşüncelerimizden beş bin kat daha büyük bir kuvvetle yayılıyordu. Sen birlikteliğine neler katabilirsin? Önceki ilişki- lerinde verici miydin? Bu duyguyu tatma şansını yakalamış mıydın? Eğer cevabın hayırsa, muhtemelen bunun eksikliğini hissediyorsundur. Ama bu "değerleri" gerçek anlamda yaşamadığın için yaydığın enerji yine eksiklik enerjisidir. • Seni sen yapan şeyin ne olduğunu düşün. Yeteneklerini ve zayıf noktalarını sapta. Zayıf noktalarınla barışık olmayı öğrenirsen, gelecekteki partnerin de öyle yapacaktır. Bu aynı zamanda zayıflıklarının farkında olduğun anlamına da gelir • Kendinde olmayan hiçbir şeyi yaşamına çekemezsin. Bunu kabullendiğin zaman gerçek kimliğini yaşarsın ve yaşamına çekeceğin kişi de bu özelliklere uygun olur. Ama her şeyden önemlisi, aynen senin gibi o da kendini gizlemek zorunda olmayan biridir. Yalnızlığı sevmiyor, yanında hep bir partnerin olsun mu istiyorsun? Yoksa gerçekten senin arzularını yansıtmayan bir şeyin peşinden mi koşuyorsun? Demek ki, olumsuz yanlarımızla barışık olmalıyız, zira rezonans alanımız sadece farkında olduğumuz isteklerimizi değil, farkında olmadıklarımızı da bize çekiyor. Olumsuz taraflarının neler olduğunu çabucak bulmak için aşağıdaki yarım bırakılmış cümleleri fazla düşünmeden, aklına ilk gelen şekliyle tamamla; • "Korkuyorum, çünkü..." • "Bir daha asla... yaşamak istemiyorum." • "Birlikteliklerde hoşuma gitmeyen şey... • "Kadınlardan/erkeklerden hoşlanmıyorum, çünkü..." Korkuların, senin farkına varmadan yolladığın isteklerindir ve bildiğimiz gibi korkuların çok daha etkili ve kalıcı bir çekim gücü vardır. Aynı şekilde, bir daha asla karşılaşmak istemediğin şeyler de duygusal hafızanda kayıtlıdır. Tıpkı, birliktelikler hakkındaki inançların ve karşı cins hakkındaki fikirlerin gibi. Tüm bunlar senden yayılan enerjiyi biçimlendirir. Bu negatif durumdan kurtulmak, aslında düşündüğümüzden daha kolaydır, ama bunu anlayabilmek için, öncelikle olumsuz yönlerimizin başka bir boyutuyla ilgilenmeliyiz. Olumsuz tarafımız, bazı olumlu özelliklerden yoksun olmamızdır. Bize derinden güven duyulmasını isterken, biz karşımızdakine güvenmekte zorluk çekiyorsak eğer, ilişkiye katacağımız şey güvensizliktir. Ve enerji alanımıza hakim olan duygu güvensizlik olduğu için, sürekli bu konuyu gündeme getiren bir partneri kendimize çekmemiz kaçınılmazdır. Ta ki içimizdeki bu yoksunluk giderilene kadar. İlişkin için neler yapmaya hazırsın? Ne verebilirsin? Örneğin, gelecekteki partnerinin sana dürüst olmasını istiyorsan, istek listende "mutlak surette dürüstlük" de yer alıyordur herhalde. Senin beklentin budur. Daha azı seni memnun edemez. Yalan söylemek yok, bir şeyleri saklamak yok, sadakatsizlik yok, ihanet etmek yok, sır yok. Buraya kadar güzel. Ama karşı taraftan beklediğini sen de ona vermelisin. Bu durumda akla şu soru geliyor; dürüstlükle ilgili bu beklentilerini kendin de karşındakine sunabilir misin? Yalan yok, bir şeyleri saklamak yok, sadakatsizlik yok, ihanet etmek yok, sır yok! Bunu yapabileceğini düşünüyor musun? Beklentilerini başta kendine yöneltmelisin. Aksi takdirde birçok şey isteyebilirsin ama bu taleplerinin karşılığını veremeyebilirsin. Eğer kayıtsız şartsız sadakat ve dürüstlük bekliyorsan, kendin de kayıtsız şartsız sadık ve dürüst olmalısın. Bu özellikler sende belirgin bir şekilde bulunmalı. Maalesef gerçek şu ki, beklediğimiz "şeylerin" pek çoğuna sahip değiliz. Zaten sahip olsak, onları arzulamazdık. Sahip olmadığımız şeylerin rezonans alanını oluşturamayız. O zaman içimizde başka bir şey titreşime geçer. Eş seçiminde bu, gerçek karakterimizdir. Karakterimiz,en güçlü enerji kaynağıdır ve en geniş rezonans alanını oluşturur. Bu yüzdendir ki, hayatta elde ettiğimiz her şey gerçek kişiliğimize benzer. Zira rezonans alanımızı oluşturan şey, bilinçaltımızdaki inançlarımız, kabiliyetlerimiz ve yetersizliklerimizdir. Karşımıza eş olarak, sürekli kendimiz çıkarız. Bize sunulan şey, vermeye hazır olduğumuz şeylerdir. Eğer fark ettiysen, ilginç bir döngüye vardık. Bir yandan tatmin edici bir birliktelik yaşamak için sahip olmak istediğimiz niteliklerden yoksunuz, diğer yandan bu vasıflan geliştirebilmek için böyle bir ilişki yaşama ihtiyacındayız. Zira sadakat, dürüstlük, fedakarlık, yakınlık, güven, duygusallık, sabır gibi nitelikleri ancak bir ilişki yaşayarak öğrenebilir ve daha sonra bunlar üzerine bir şeyler inşa edebiliriz. Oldukça çelişkili bir durum. Bir çok vasıftan yoksun olduğumuz için bir ilişkimiz yok, ama yoksun olduğumuz bu vasıflan geliştirmek için bir ilişkiye ihtiyacımız var. Bu çıkmazdan nasıl kurtulabiliriz? Çok kolay. En basit yöntemler genellikle en etkili olanlardır. Bütün isteklerini bir kağıda yaz. Hiçbir şey gizle- meden, en ufak ayrıntısına kadar her şeyi listene ekle. Bütün arzularını, hayallerini, en gizli özlemlerini, hepsini yaz. • Büyük fark yaratacak şey şudur: Bunlar partnerimizin taşıması gereken özellikler değildir. Bu liste gelecekteki partnerimize yönelttiğimiz beklentilerimizin listesi değil, bizim gelişim listemizdir. Bu, bizim içimizde yatan potansiyeldir. Bu, birlikteliğimizde varmak istediğimiz ortak hedeftir. • İstediğimiz partner tıpkı bize benzer. Bütün vasıfları ve aynı zamanda bütün kusurlarıyla bizimle eş değerdedir. O halde, bizim içimizde var olan, isteklerimize kavuşma arzusu, onun içinde de olacaktır. Böylece, partnerimiz bizdeki özellikleri yansıtacağından dolayı, o da kendini geliştirmeye açık olacaktır. Bizden onu kurtarmamızı ve onun kusurlarını dengelememizi beklemeyecektir. Tıpkı bizim ondan böyle bir şey beklemediğimiz gibi. Böylece üzerimizdeki baskı kalkacak ve sonunda olduğumuz gibi davranabilmemiz mümkün olacaktır. Birde bakacağız ki, partnerimizle tam bir uyum içinde, aynı frekanstayız. Hedeflerimiz ve isteklerimiz aynı, artık saklanmak zorunda değiliz. Henüz mükemmel olmadığımızı biliyoruz, ama birlikte yola koyulmak için yeteri kadar kuvvetliyiz. Her iki taraf da bu noktada kendilerini geliştirip olgunlaşacaktır. Her ikisi de meselenin ne olduğunu ve kendilerini hangi yönden geliştirmeleri gerektiğinin farkındadır. Her zaman mükemmel olmak mümkün değildir, bunu karşımızdakinden de beklememeliyiz. Bunun da ötesinde ilişkimiz artık bir amaç, derin bir anlam kazanacaktır. Bize hicap eden, bizi anlayan, bize güven ve sıcaklık veren ve bizimle zorluklara aşmaya hazır olan bir partneri yaşamımıza çekmenin en hızlı yolu şudur; Kendimizi geliştirirken bize eşlik edecek bir partner dilemeliyiz ve biz de karşımızdakinin gelişim sürecinde, onu desteklemeye hazır olmalıyız. Kendimize yaklaşmanın tek yolu mükemmel, harika ve kusursuz olmadığımızı; hata yapmaya hakkımız olduğunu kabul etmektir. Ancak bunu farkına varırsak partnerimizin bize yaklaşmasına izin veririz. Aksi takdirde hatalarımızı görür korkusu ile onu kendimize yaklaştırmaz, arada hep bir mesafe bırakırız. Biz kendimize yaklaşıp partnerimize güvenmeye başladığımız anda, o da kendini olduğu gibi gösterme cesaretini bulacaktır. Saklambaç oyunu artık bitmiştir. İlişkimiz kuvvetimizi tüketmediği için, sonunda sevgilimizle el ele yola koyulup dünyayı keşfed- ebiliriz. Hayat, artık daha kolaydır. İlişkimizi beraberce başka bir boyuta taşıyabiliriz. Böylece ruh ikizimizi bulmuş oluruz.
·
123 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.