Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

.... LİBERAL AHLAKIN ELEŞTİRİSİ Liberalizm, en genel tanımıyla: bireyselliği, kişisel özgürlükleri, serbest alım-satımı destekleyen, devlet otoritesini olabildiğince azaltan, bireysel tatmin ve karı olabildiğince arttırmayı hedefleyen felsefi düşünce akımıdır. Sadece felsefi görüş demekten hoşlanmıyorum aslında. Liberal düşünce siyasi ve ekonomi temel olmanın yanı sıra bir hayat tarzıdır, tıpkı diğer siyasi ya da felsefi görüşler gibi. Liberal görüşleri olan bir insan doğal olarak da “liberal ahlaka” sahip olur. Sonuç olarak neyi benimsersek ona dönüşürüz, neye dönüşürsek davranışlarımın, düşüncelerimiz ve alışkanlıklarımız ona göre şekillenir. Peki, “liberal ahlak” tam olarak ne oluyor? En genel tabiriyle liberal görüşleri olan kişilerin savunduğu “faydacı” bir davranış topluluğudur. Yapı yapısı gereği insanın çıkarcı olduğunu, kendi öz benliğinin hayatta kalabilmesinin ve kişisel zevklere ulaşabilmesinin en doğru yolunun kişisel bencilliklerinden kaynaklandığını iddia eder. Aynı sebepten ötürü, insanın doğası gereği yanlış ve kötü olandan kaçınıp, doğru ve güzel olana yönelmesinin doğal olduğunu düşünmektedirler. Ayrıca Adam Smith “Ulusların Zenginliği” adlı kitabında, ekonomide görünmez bir elin olduğunu, toplumun zenginleşmesinin en önemli sebebinin zengin kişilerin bencillikleri olduğunu ve kişisel mal varlıklarını arttırma istekleri olduğunu iddia eder. Yani yanlış hareket edenler yenilmeye mahkumdur, rekabet ortamından sadece en ahlaklı ve zararsız yolu izleyenlerin başarıya ulaşacağı düşüncesi hakimdir. Devlet yönetimini ve harcamalarını kısıtlanması taraftarıdır. Verginin ve yasaların bir “yük” olduğunu düşünürler ve devleti olabildiğince kısıtlatılmasını isterler. Ayrıca buraya bir dip not düşmek isterim, yukarıda yazan şeyleri bir liberalin benimsemesi şart değildir. Sonuç olarak bu çok kapsamlı bir şey olduğundan bu düşünceleri benimseyenler kadar benimsemeyenler de çıkacaktır. Ayrıca burada yazacağım şeyler, felsefi bir düşünce birikiminden ortaya çıktığı için kesinlik yoktur. Yani benim için bu eleştiriler haklı olsa da bir liberal için geçerli olmayabilir, ya da geçerli olsa bile doğruya en yakın görüşün liberal bir ahlak ve görüş olduğu fikrini savunabilir. Ayrıca bu yazıda “liberal ahlakı” eleştirmem demek, benim görüşlerimin kusursuz olduğu ya da zayıf yönlerinin olmadığı anlamına gelmez. Olsa olsa “benim gözümden liberal kültürün zayıf yönleri” anlamına gelebilir, daha öteye gidemez. Çok uzatmadan zayıf yönlere geçelim: 1- “SERBESTLİK TEHLİKELİDİR”: Gustave Le Bon Kitleler Psikolojisi isimli kitabında, “Sonuçlarına bakarak Liberalizm güçlükle erdemler arasına sokulabilir. O, ahlakın en kötü düşmanıdır” demiştir. Çünkü Gustave’a göre devleti sürekli olarak kısıtlamak demek, kanunları daha kırılgan hale sokmak demektir. Yani cezalandırma organının gücünü azaltmak ve cezaların önleyici etkisinin azalması demek insanların daha kolay suç işlemesi anlamına gelmesi demektir. Bunun da en güzel örneğini Amerika’da görüyoruz. Bütün dünyadaki suçluların %25’i Amerika’da yer almaktadır. Amerika’nın nerdeyse 5 katı fazla nüfusa sahip Çin’de bile suçlu sayısı Amerika’nın yarısı kadardır. Elbette bu Amerika’nın daha ahlaksız olduğu anlamına gelmiyor, elbette Amerika’dan daha fazla ahlaksızlığın olduğu ülkeler vardır. Ama genel olarak ahlaksız ülkelerin ortak noktası cehalet, savaş, fakirlik gelse de Amerika’daki ahlaksızlığın ve suç oranlarının fazlalığı serbestlikten gelmektedir. En fazla kaçak göçmen, okulda silah ya da tehlikeli alet getirme, uyuşturucu madde kullanımı, taciz gibi suçların başlarında hep ABD gelmektedir. Bunun sebeplerinin başında ise kanunları lehine kullanmanın kolaylığı, paranın ve gücün her şeyi yaptırabilmesi gelmektedir. Liberal bir ekonomiden dolayı zenginlikle beraber suç işleme oranlarının da artması demek, bu sistemin içinde çürümüş bir şeylerin olduğu anlamına gelmektedir. Aslında bu bir zincirleme etkisidir. Gerçekten eğitimli ve ahlaklı insanların var olduğunu kabul etsek bile, bir sistemde cezalar caydırıcı değilse, bu kanunları lehine kullanıp başkalarına avantajlı duruma geçmeye çalışan kişiler olacaktır. “Benmerkezci ahlak” anlayışında sahip bireyler bunu ortadan kaldırmaktansa, kendilerini avantajlı duruma sokma ihtimali daha yüksektir ki bunun sonucu daha ahlaklı olmaktan ziyade, daha “asi” bir kültürün oluşması olası olur. 2-KİŞİSEL ÇIKARLAR TOPLUMU MUTLU ETMEZ: Adam Smith’in dediği gibi gerçekten zenginlerin bencil amaçları toplumu daha maddi anlamda kaldırabileceğini söylüyordu. Peki, bu ne kadar doğru? Adam Smith derki, zengin insanlar rekabet ederse işçilerin kendilerine bağlı kılmak için daha fazla ödeyeceğini, nitelikli çalışanların rekabet halinde değerleneceği ve kendini geliştirenlerin de iyi durumda yaşayabileceğini öne sürmüştür. Ayrıca rekabet halinde ürünlerin daha kaliteli, üretimin daha verimli ve bunu satın alabilecek kadar iyi koşulları olan orta-alt sınıf insanlar olarak tasvir etmiştir. Ama gelin görün ki pratikte bunun hiç biri olamamıştır. Avrupa’dan, Amerika’ya küçük üreticilerin giderek azaldığı ve ezildiği, tekelleşmenin yaygınlaştığı ve bütün sektörün birkaç dev şirketin yönettiğini görüyoruz. Dev şirketlerin kurulması ülkeleri ya da insanları zenginleştirmez. Daha iyi giysiler ile yiyecekler, daha iyi muamele görmek ve efendinin bağışladığı daha geniş bir toprağa sahip olmak, kölenin sömürülmesini ne derece ortadan kaldırırsa, ücretli işçininkini de işte o kadar kaldırır. Üretim için 2 şey gereklidir, ham madde ve el emeği(zaman). Doğada hiçbir şey tek başına değeri olmaz(bazı istisnalar dışında). Üretilen ürünün değeri ise hammadde ve işçinin emeğidir. Yani bir üründen kar elde edebilmek için burjuva sınıfı işçinin emeğinin bir kısmını sömürmesi ve ona ürettiği üründen daha düşük miktarda bir ücret biçmesi gerekir ki kar elde edebilsin. Yani aslında zenginlerin bencillikleri sömürüyü arttırmaktadır, halkı refaha ulaştırmamaktadır. Refaha ulaşan sadece kendisidir! Şuna inanıyorum ki dünyadaki en iyi kalpli ve ilerlemeci insana harcayamayacağı kadar büyük miktarda para verseler, bunu gene kendi bencilliklerine harcar, bilimi ilimi ve insanlığı ilerletmek için kullanmaz. Para ve zenginlik bencilliği ve benmerkezciliği çeker, topluma huzurdan ziyade ahlaksızlık verebilir. 3- İNSAN DOĞASINA AYKIRIDIR: İnsan doğasının hep bencil ve çıkarcı olduğu söyleniyor. Bu doğrudur, inkâr ettiğim bir şey değildir. Aslında bir bakıma bencil olduğum için liberal bir sistemi istemiyorum. Çünkü insan denilen varlık doğada ya da şehirde olsun toplum için yaşamayı ve kişisel çıkardan uzak olduğu sürece gelişme mümkün olacaktır. Liberal sistemler insan doğasına aykırı olup, insanı insanın kurdu yapmaya iterler. Şu konuda anlaşalım. Rekabet ortamında kazanan olmaz her zaman kaybeden olur. Rekabet demek rakibinden belli başlı konularda üstün olmak için boş vakit, kar, emek, zaman gibi geri gelmeyecek şeyleri gereğinden fazla tüketmek ve kaynakları boşa kullanmak demektir. Yani toplumun %95’inin günde 8-10 saat çalışıp, üretilen metaların %33,4’ünün israf edilip, %5’lik hiçbir şey üretmeyen bir tayfaya ürünlerin sunulması insan doğasına aykırıdır! İnsanoğlu kimseye eziyet etmek, nefret etmek, acı çekmesini veya fakir olmasını istemez. Ama görülen o ki neo-liberal ekonomiye geçmekle beraber duyar azalmış, toplumu kandırmak için dev şirketler harekete geçmiş ve azınlığın huzuru uğruna çoğunluk her zaman yanlış bilgilendirilmiştir. Bilgi çağı dediğimiz 21.yy’da bilgiye ulaşım arttıkça bilgi kirliliği de artmıştır, hızlı olmaya çalıştıkça yerimizde sayar olduk, edindiğimiz özgürlüklerimiz bizi kısıtlar oldu. 21. YY’da şu ana kadar ki insanlık tarihinden ve medeniyet dediğimiz olgudan bir hayli uzakta gibiyiz. SONUÇ: AHLAKIN TEMELİNE OLMALIDIR ahlakın temeli özgürlük ve toplum bilincinin kazanılmasıyla mümkün olabilir. Ben bir Marksist’im. Yani benim için ahlak benmerkezci bir bakış açısından arındırılmış bir sistemde mümkün olabilir. İnsanlar “ben de zengin olacağım”dan ziyade “ben insanlığı geliştireceğim” dedikleri an tam anlamıyla erdemi yakalayacaktır. Bir insanın bir insanı sömürmediği ve üretilen bütün ürünler halka verilmesi, rekabet etmekle giden ömür ve mutluluğumuzdan ziyade ihtiyaç ve kaynaklar el verdiği ölçüde planlı bir ekonomiye sahip olmak biz insanlığı ileriye götürebilir. Para dokunduğu şeyi zehirleyen uğursuz bir icattır ve gördüğüm kadarıyla ahlakın en büyük düşmanıdır. İşsiz, aç gezen ve iş bulamayan bir insanın kişisel özgürlüğü hayal etmek benim için imkânsız. Gerçek özgürlük sömürünün alaşağı edilebildiği durumda var olabilir. Bazılarının diğerlerini baskı altında tutmadığı, işsizlik ve yoksulluğun hüküm sürmediği, insanların belki de ertesi gün işsiz kalabileceğime ve evine ekmek götüremeyeceği bir ortamda söz edilebilir. Ahlak ise ancak ve ancak özgürlüğün olduğu ve sırf hayatta kalmak ya da yaşamı sürdürmek için başkalarını ezmediğimiz ya da rekabet etmediğimiz bir ortamda konuşulabilir.
·
140 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.