Gönderi

Ebû Tâlib [el-Mişkânî] dedi ki: Ahmed [fıtır sadakası hakkında] bana dedi ki: *“[Fıtırın] kıymeti [para olarak] verilemez.”* Ona denildi ki: Bir topluluk Ömer b. Abdulazîz’in [fıtır sadakasını para olarak] kıymetinden aldığını söylüyorlar. Bunun üzerine Ahmed dedi ki: *“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü terk ediyor, fülan şöyle dedi, diyorlar! İbn Ömer:* *Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem [şu şu maddelerden 1 sa’ olarak] farz kıldı, dedi. Yüce Allah da: “Allah’a itâat edin, Rasûl’e itâat edin.” buyurdu.* *Sünnetleri reddeden topluluk ise: Fülan şöyle dedi, filan şöyle dedi, diyorlar.”* _el-Muğnî (4/295)_ İşte sünnet imâmlarının tavrı ve tutumu böyleydi. Onlardan hiçbiri, bir başkasının sözüne ve görüşüne taassub edip sünnetten, sünneti araştırmaktan, hakkı ortaya koymaktan, muhâlifi reddetmekten geri durmazlardı. “Bizim görüşümüz haktır ama yanlış olması da muhtemeldir; muhâlifimizin görüşü yanlıştır ama hak olması da muhtemeldir.” gibi safsataları sonradan gelenler uydurdular ve “Kitâb ve Sünnet’e dönme farzını” ta’tîl ettiler. Kitâb ve Sünnet’e dönmek, âlimlerin görüşlerini Kitâb’a ve Sünnet’e götürmek hususunda iki sapkın görüş vardır: *1-* Bunu âlim câhil herkes yapabilir, diyenler. Bu nasipsiz ahmaklara bir usûl ve menhecleri olmadığı ve hevâlarına tâbi oldukları için mezhepsizler diyoruz. *2-* Bunu mezhep imâmlarımız yapmıştır ve artık hiç kimse yapamaz. Âlim veya câhil dört mezhepten birine tâbi olmalı Kitâb ve Sünnet’e bakmamalıdır, diyenler. Bunlara da fanatik mezhepçiler diyoruz. Bunların da yolu dalâlettir. Bunların en kötüleri de ilk imâmlarının bile görüşlerini bir kenara atıp müteahhirlerin müteahhirlerine körükörüne bağlananlardır. Hak ehli ise bu hususta yani Kitâb ve Sünnet’e dönmek, âlimlerin görüşlerini Kitâb’a ve Sünnet’e götürmek hususunda âlim ile câhilin arasını tefrîk eder ve derler ki: İlmî yetkinliği olmayan avâmdan olan kimseye düşen âlime sormak ve ona uymaktır. Âlim ise ilmî kudreti nisbetinde imâmların ve kendisinden önceki âlimlerin görüşlerini inceler, Kitâb ve Sünnet’e muvâfık olduğuna kanâat getirdiğine uyar, delîle tâbi olur hiçbir mezhebin ya da âlimin fanatikliğini yapmaz. Böyle âlimler müteahhir asırlarda azın azıdır. Çoğu mezhep taassubuna ve bu konudaki bâtıl telkînlere kapılıp kâdir oldukları hâlde tahkîki terk etmiş bazısı da tahkîke kâdir olamamıştır. Bu konuda meteahhir âlimlerin en üstünlerinden biri Şeyhulislâm İbn Teymiyye’dir. Kör taklîd ve taassuba sapmamış kâdir olduğu kadarıyla âlimlerin görüşlerini ve Kitâb ve Sünnet’ten delîlleri tahkîk edip incelemiş ve akîdede olduğu gibi fıkıhta da büyük bir serveti mîrâs olarak bırakmıştır. Allah ona rahmet etsin. Onun gibi imâmlar ümmetten eksik olmayacaktır.
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.