Gönderi

Ta'zir Cezaları Beşeri Orijinlidir
Ta'zîr, azarlamak, edeblendirmek demektir. Hadd ve cinâyet olmayan her suç ve günahta fâilin ta'zîr edilmesi (münasip bir cezâ ile cezalandırılması) hükümet ve hatta muayyen şartlarda cemiyetin her ferdi için meşrudur; hatta İmam Şafi'î dışındaki üç imama göre bir vazifedir. Ta'zîr suç ve cezaları üç kısımdır. 1-İslâm hukuku nasslarında (Kur'an ve sünnette) bir kısım suçlar sayılmış ve cezaları da bildirilmiştir. Bunlar hadd suçları ve cinayetlerdir. Kalpazanlık, rüşvet, hakâret, ihtikâr (karaborsacılık), hür insanları köle diye satmak; hakâret ve söğmek; iddeti bitmeden evlenmek; karşı cinsin kılığında gezmek; sihir yapmak; içki satmak ve almak; Ramazan ayında alenen nakz-ı sıyam etmek (açıkça oruç yemek) gibi bazı suçlar sadece sayılmış, ancak bunlara cezâ tayin edilmemiştir. Hükümdara ve nâibi olan kâdıya, bu suçlar için münasip bir cezā tayin etme salâhiyeti tanınmıştır. Buna ta'zîr denir. 2-Kaynaklarda hiç bahsedilmemiş olsa dahi, hükümdar, zamanın ihtiyaçlarını nazara alarak ve umumun menfaatini gözeterek, yeni suç ve cezalar ihdās edebilir. Bunu yaparken şerî hukukun prensiplerini ihlal etmemek ve maslahat prensibini gözetmek şarttır. Halka ilan edilen bu suçlar da ta'zîr suç ve cezalarıdır. Trafik kâidelerine uymamak, umuma açık yerde sigara içmek bunun gibidir. 3-Bir de hadd ve cinayet suçlarında ceza verilebilmesi için lâzım gelen unsurlar tahakkuk etmeyip, hadd ve cinâyet suçu teşekkül etmediği zaman, mevcut fiilin cezasız kalmaması için, umumiyetle normal cezânın altında bir ceza verilmesi mümkündür. Bu da ta'zîr cezâsıdır. Meselâ hırsız, girdiği evden malı toplayıp, dışarıya çıkarmadan yakalandığında, hadd suçu olan sirkat teşekkül etmemiştir. Burada hırsıza taʼzîr cezası verilir. İmam Mâlik, ta'zîrin hadd sınırını geçip geçmemesinin, hükümetin takdirine kaldığını söyler. Böylece İslâm ceza hukukunda çok geniş bir sahanın tanzimi, hükümdara ve vekili olan kâdılara bırakılmıştır. Dolayısıyla bu saha beşerî karakterlidir. Osmanlı kânunnâmeleri ile getirilen cezâ hükümleri ta'zîr suç ve cezalarıdır. Bu sebeple Osmanlı ceza hukukunun çok geniş bir kısmı, şer'î değil, beşerî orjinlidir. Ta'zîr cezaları çeşitlidir. Tenbih, ihtar, tekdir (azarlama), teşhir, darp (döğmek), hapis, nefy (sürgün) ve öldürmeğe kadar gider. Suça ve şahsa uygun olan cezâ verilir. Alimlere, yüksek memurlara ihtar etmek yetişir. Bazılarına, mahkemeye çağırıp tekdir etmek yetişir. Kaba kimseler dayak ve hapis ile ta'zîr olunur. Sahte doktorlar hapsedilir. Ta'zîr, memleketten nefy ederek, sürerek ve evini yıkarak da olur. Halka eziyet edenler, zināyı âdet eden bekârlar nefyolunur, sürülür. Ta'zîr, katl etmekle de olur. Şer'î hukuk, mesela, hırsızlık, gasp ve kasıtsız adam öldürmeyi; adam kaçırmayı âdet haline getirenler, halktan kanunsuz vergi ve 'harac toplayanlar, livâta yapanlar, sapkın görüşleri propaganda edenler, büyücüler ve hükümete karşı ayaklananların öldürülebileceğini söyler. Buna tazîr bi'l-karl veya siyaseten katl de denir. Mal ve para cezası ile ta'zîr olur diyen hukukçular vardır. Ta'zîrin cinsini ve cezâsının mikdarını hakim takdir eder. Her Müslüman, suç ve günah işlemekte olan kimseyi ikaz ettiği halde fiilinden vazgeçiremezse, şartlarına uyarak ve fitne çıkarmadan ta'zîr yapabilir. Buna emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker denir. Hazret-i Peygamber, "Sizden biriniz kötü bir şey gördüğünde eli ile, buna gücü yetmezse dili ile önlesin. Bu da mümkün olmazsa kalbiyle buğzetsin!" hadîsiyle Müslümanlara emr-i ma'ruf ve nehy-i münker (iyilikleri emretmek, kötülüklerden sakındırmak) vazifesi yüklemiştir. Suç işlendikten sonra ancak hükümet adamları ta'zîr yaparak cezâ verebilir. İslâm hukukçuları, bu vazifeyi el ile yapmanın hükümet adamlarına, dil ile yapmanın din adamlarına, kalb ile yapmanın da her Müslümana farz olduğunu söyler. El ile yapmaya ihtisab (hisbet); dil ile yapmağa va'z (nasihat) denir. Din adamları ve halkın şartlarına uyarak hisbet yapması vazife değil, bir izindir, hükümet için hukuki bir vazifedir. Ta'zîrin çoğunda, hukukullah (amme hakkı) ve kul (şahıs) hakkı beraber bulunur. Şahıs hakkı bulunan ta'zîr suçunu, hâkim afvedemez; ancak mağdur afvedebilir. Böyle suçlarda mürûrızaman da işlemediği gibi, yalnız tövbe ile de düşmez. Şahıs hakkını ihlal eden birden çok ta'zîr suçu, hadd suçları gibi tedâhül etmez; ictima olunur; yani her birisi için ayrı cezâ verilir.
Sayfa 333Kitabı okudu
·
51 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.