Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mutlu son?
Bir efsaneye göre bir kadın bir adama aşık olmuş. Ama ne kadın ne adam bunu fark edememiş. Yaşadıkları duygu yoğunluğu o kadar duygusuz yapmış ki onları aşkı görememişler. Ailesinden inanılmaz derecede sevgi almış, güzel, kibar bir kadın varmış. Annesi ve babası birbirine çok aşık bir çiftmiş. Bir erkek kardeşi ve bir ablası varmış. Ablası varlıklı bir adamla sevgi evliliği yapmış, mutlu hayatını sürerken ailesini aksatmamış. Erkek kardeşi ise hep kendini geliştirmeye odaklıymış. Kadın gayet başarılıymış ve ticari zekaya sahip olması sebebi ile hiç zor zamanlar yaşamamış. Bu kadın bir adam ile bir uçurumda karşılaşmış. Bunun nedeni kadının düzenli olarak uçurumun ziyaret etmesiymiş. Kadına göre eğer o uçuruma bakarsa kötü zamanlar yaşıyan insanlar ile empati kurup hayatına daha çok bağlanırmış. Uçurumun kenarında bir kayanın üzerinde otururken o adam gelmiş. İlk önce hiçbir şey yapmamış. Ne düşük ne de yüksek seviyede denebilecek bir konumda görünmüyormuş bu adam. Kadın adamın gözlerini merak etmiş. Ancak kadın ne kadar görmek istese de gözleri buluşmamış. Adam kadının onu izlediği bildiği için birkaç söz söylemek için ağzını açmış, hiçbir şey söylemeden geri kapatmış. Kadın o an ne demek istediğini çok merak etmiş. Buna bağlı olarak uçurumu daha çok ziyaret etmeye başlamış. İlk gördüğü andan on beşinci gelişine kadar hiç görmemiş o adamı. On beşinci gelişinde adam ondan önce orada durmuş, yine uçurumu izliyormuş. Kadın yine hiçbir şey söylememiş ve o kayaya oturmuş. Adama bakmaktan ziyade adamın baktığı yere bakmaya çalışmış. Belki ne diyebileceğini tahmin ederim diye düşünerek. Ama adamın baktığı yerde yalnızca bir çiçek varmış. Kupkuru tarlada açan bir çiçek. Kadın anlayamamış. Adam onun da o çiçeğe baktığını fark edince "O çiçeği gökyüzü bile kıskanırken nasıl bakmaya cürret edersin!" demiş. Kadın şaşırmış. Çünkü gökyüzünün kıskandığı çiçek o kadar çirkin ve o kadar çelimsiz bir çiçekmiş ki adamın susmasından daha çok düşündürmüş bu cümle kadını. Bir ay sonra tekrar adamı gören kadın bir aydır kafasında dönen soruyu sormak istemiş. Çünkü adam hala aynı çiçeğe aynı yerde aynı şekilde bakıyormuş. "Gökyüzü ne kadar zevksizmiş" demiş kadın alaycı ama sorgular bir tavırda. Adamdan acı dolu bir iç çekiş duyulmuş. Kadın anlayamamış bunun sebebini. Adam yavaş adımlarla uçurumdan ayrılmış. Her adımı sanki kadının soracağı soruyu duymak için yavaşlar gibiymiş. Kadın hiçbir şey sormamış. Mutluluk dolu hayatına hüzün eklemek istememiş. O hikayeyi düşünmek istememiş. Hep iyi biri olmaya çalışsa da bencillik yapmak istemiş. Onu buna iten neydi bilmiyormuş ama sanki içinden başka bir o çıkıp bunu yaptırıyormuş. Kadın o günden pişman olup defalarca gelmesine rağmen o adamı bir daha görememiş. Bir gün kadının hep oturduğu kayanın üzerinde bir mektup bulmuş. Üzerinde yalnızca bir çiçek varmış. Kadın o mektubu alıp okumaya başlamış. "Her gün beni görmek için buraya geldiğini biliyorum. Ancak o çiçek sandığından daha değerliydi. Gökyüzü sandığın koskoca uçsuz buçaksuz mavilik değildi. Gökyüzü benim sevdiğim kadının yüzüydü. Bana ne zman baksa o mavi gözleri sanki içime yağmurlar yağdırır zihnimdeki düşünce selini alıp götürürdü. O kadına aşıktım. Oysa aşk neydi ki? Çok uzun süre sonra anladım ne olduğunu, bunu yazmamdan birkaç saat önce. O kadın ile bu uçurumda karşılaştık. İkimizin ziyaretinin sebepleri aynıydı. İkimiz de ölüme gelmiştik. Sizin düşüncelerinizin aksinize burası sizin baktıkça hayata şükredeceğiniz bir yer değildi. Burası acı kokuyor. Burası imkansızlıklara imkan buldurmak için gelinen yer. Burası öyle bir yer ki tüm acıları bir kişiden yok edip diğerine yüklüyor. O kadın ile aramızda çok mesafe yoktu. İkimiz de atlayacaktık ancak kim önce atlayacağını bilmiyordu. Sonra 'gökyüzü' dedim. 'gökyüzü en güzel buradan gözüküyor'. Mavi gözleri ile bana baktı, mavi ve telaşsız. Gülümsedi bana. Onun gülümsemesi bir süreliğine daha çok yaşama bağlamıştı ikimizi de. O bir süre ise hiç uzun değildi hatta birkaç saniye kadardı. Sonra birçok kez o uçurumda birlikte oturduk neredeyse her gün. Hayır, bu yaşama bağlanma değil yavaş yavaş veda edişimizi göstermenin farklı bir yoluydu. Bazen sustuk bazen ise gökyüzüne daldık birlikte. Sonra bana dedi ki 'şuradaki çiçeği görüyor musun?'. Oraya baktım. Aşırı çelimsiz iki çiçek duruyordu orada. Birbirlerine bağlı gibiydiler. 'bir kadın ve adam birlikte küçük bir çiçek bahçesi yaptılar oraya. renk renk çiçekler vardı. çok güzel kokarlardı. bir gün kadın ve adamın bir çocuğu oldu. çocuk o kadar güçsüz ve hasta bir çocuktu ki adam ve kadın bir daha çiçeklere bakamadı. gün geçtikçe çiçek sayısı azaldı. ama tek azalan şey çiçekler değildi. çocuk da bu dünyadan eksilmişti. küçük bedeni bu dünyada daha fazla kalamadı. ne kadının sevgisi ne de adamın çabası onu hayatta tutamadı. kadın ve adam bu acıya dayanamadı ve el ele tutuşarak çocuklarını gömdükleri toprağın yanına gitti. tutuştukları ellerinden bir bıçak geçti hızla. o kesik ikisini aynı anda öldürdü. ikisinin kanı çiçek bahçesine giden nehire karıştı. ve o bahçede ayakta kalmayı beceren yalnızca o iki çiçek adam ve kadının acılarını, hüzünlerini belki de aşklarını içlerine çektiler. o zaman bu zamandır bu çiçekler yaşıyor. ' Yüzüne baktım. Tepkisizdi. Ama mavi gözleri bir nehir gibiydi. O kanlı nehir... Gözlerini bana çevirdi ve 'o çiçekleri kıskanıyorum' dedi. 'ben de içimde biraz olsun duygu olsun isterdim' O zaman bunu anlamamıştım. Duygu değil miydi bize en çok zarar veren? Değilmiş. Şimdi hiç duygusu kalmamış bir adam yazıyor bu satırları. Ve şimdi o kadını en iyi şekilde anlıyorum. Onunla son kez görüşme düşüncesi ile uçuruma doğru yol aldığım bir gün orada yalnızca yanında küçük bir çiçek çizili 'elveda, ölümüme eşlik eden adam' yazılıydı ve iki çiçekten biri artık ayakta değildi. Olabildiğince hızlı topraktan ayrılmış çiçeğe gittim. Çiçeği ellerimin arasına aldım. O an tüm duygularım uyandı. Feryat içinde ağladım. Yarınlar yokmuş gibi. O gece eve gittiğimde yalnızca bir kalem ve kağıt aldım elime. Günlerce, aylarca, yıllarca yazdım. Bunun sebebi bizim hiçbir şey için imkanımız olmayışıydı. Ben ise bir imkan oluşturmak istedim. Kimsenin bilmeyeceği mutlu sonumuzu yazdım. Ve işte bugün son satırlarım bitmişken bunu yazıyorum. Ne olayları ne de başka bir şeyi anlatamam sana ama son satırlarımı paylaşmak isterim " Kadın okumayı bitirince mektubun içindeki küçük eskimiş bir kağıttan mektubu çıkarıp içini açmış. İçinde geçen adamın baktığı yerdeki çiçek varmış. Ancak bu o çiçek değilmiş. Çünkü kadın oraya baktığında çoktan ölmüş ve topraktan ayrılmış o soluk çiçeği görmüş. Çiçek daha yeni ölmüş gibiydi. Çünkü birkaç saat önce fırtına varken uçmuş olması gerekirdi. Kadının o an gözleri dolmuş. Mektuptaki küçük kağıdı çıkarmış. Kağıtta şunlar yazıyormuş : "Aşk bu evrene ait değildi. Başka bir evrene de ait olmayacaktı. Aşk bir duyguydu. İmkansızlıktı aşk. Ve duygu bizi bu çıkmazda tek yol olabilirdi, İkimize Bi mutlu son yazdım sonra Yanında durdum sessizce Burası sondu, başka bir yaşamdı Sadece biz vardık Bana baktın mavi ve telaşsız Sustuk Başka bir yaşamda başka bir mutlu son Biz bunu hak etmiştik..."
·
116 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.