Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tık tık tık ! - Kim o? - Merhaba - Merhaba buyurun? - Ben aşk. - Efendim? - Ben aşk, size geldim. Uzun süredir bu evde yalnız yaşıyorsunuz. - Evet? - Kayıtlarda içli bir adam olduğunuz yazıyor. - Değilim! - Yoo öylesiniz; bu sert görünüşünüzün altında aslında yumşacık bir insan var. Şefkat dolusunuz. İnsanlar sizi çok üzmüş; o yüzden böyle sert bir maske takıyorsunuz. - Evet aslında öyle denebilir.Buyrun kapıda kaldınız. Fakat adrese bir daha bakın isterseniz, sonra bir yanlışlık olmasın. - Ah hayır! Aşk yanlış kapıyı asla çalmaz. Biz tanrı tarafından yüz yılda bir gönderiliz. Bu yüz yılın talihlisi sizsiniz, kutlarız! - Fakat ben bilet falan almadım. - Ah hah ha, çok şakacısınız. Nerde oturacağız? - Şöyle salona buyurun. Pardon ama heycanımı maruz görün; siz gerçekten bana mı geldiniz? - Söyledim ya; aşk yanlış kapıyı asla çalmaz: siz sevgilinizle, ruhlar ilk yaratıldığında o mahşeri kalabalıkta karşılaştınız önce. Birbirinize aşık oldunuz. Sonra bu dünyaya gönderilince ayrı düştünüz. Binlerce yıldır birbirinizi bekliyorsunuz. İşte nihayet buluşma vakti geldi. Gerçekten çok şanslısınız; biriniz on altıncı, biriniz on dokuzuncu yüz yılda gönderilebilirdiniz bu dünyaya ya da biriniz Avrupa’da biriniz Asya’da yaşayabilir ve bir ömrü aynı güneşin altında fakat birbiriniz bulamadan tüketebilirdiniz. O zaman kavuşmanız olanaksız olurdu; aşık olduğunuz ruhu bulamadan ömrünüzü yarım geçirirdiniz, ah ne acı. Oysa on iki yıl arayla ve aynı ülkede yaratıldınız. Üstelik karşılaştınız: gerçekten büyük şans! - Sizi anlıyorum fakat bir noktayı belirtmek isterim: ben bu evde kiracıyım: adres doğrudur da şahıs farklıdır belki. - Ah ha ha, geçekten çok şakacısınız. - Şaka yapmıyorum canım; yan, yüz yılda bir gönderiliyorsunuz; başkasının hakkını yemek istemem. Hem böyle şeyler benim başıma gelmez. Ben daha çok hüzün, keder, ıstırap tarzı şeyleri çekerim üstüme. - Beklide üstünüzde iyi durduğu içindir. - Efendim? - Ah hah ha, bu kez de ben şaka yaptım! Neyse canım bırakalım şimdi bunları; şu formu beraber doldurmamız gerekiyor. Yukarıdan da onaylanınca aşk hesabınız cari olacak; istediğiniz her an hesabınızdan aşk çekebileceksiniz. Yaşınız? - Otuz. - Hmm. Sevgilinizin yaşı? - On sekiz. - Medeni haliniz? - Evliydim boşandım. - Hımm. Laf aramızda aslında bir erkekte en iyisi budur. Toy bir erkek hiç çekilmez. Öyle değil mi? - Bilmem, öyle mi? - Neyse, mesleğiniz? - Öğretmenim. Şey.. aslında yazarım. - Ooo! O zaman sevgilinize bir tutam da ilham tozu serpmemizi ister misiniz? - Evet lütfen. - Peki o da tamam. Bu sayede gerektiğinde ilham periniz olarak da görev yapabilecektir. Kurumumuz dışarıdan ilham perisi getirmeyi pek uygun bulmuyor doğrusu. Laf aramızda dışarıdan getirten yazarların bir türlü kurtulamadıkları oryantalist bir tutumları oluyor. - Evet. - Neyse ebedi dedikoduları bir kenara bırakalım. Sevgilinizde bulunmasını arzu ettiğiniz özellikler? - Sevgilim. Sevgilim, sevgili olmalı. Anne olmalı. Kız kardeş olmalı, eş olamlı. Göğsüne başımı yasladığımda huzur duymalıyım.Dizlerine yattığımda şefkatle başımı okşamalı. İyi kalpli olmalı. Temiz olmalı. Güler yüzlü tatlı dilli olmalı. Yahu ne anlattırıyorsunuz ki bana; sevgilim Mona Roza olmalı. - Ah hah ha, zaten elimizde bu tarife uygun bir tane sevgili var: Mona Roza! Şurayı imzalayın lütfen. Eveeet. Hayırlı olsun. Bu yüzyılın talihlisi sizsiniz; unutmayın, Tanrının gözü üstünüzde! - Evet. Tamam. İyi de nasıl olacak? - Cık cık cık! Siz beklemeyi bilen bir insansınız. Sabır. Sabır. - Öyle ya ben beklemenin ustasıyım. ÖMER FARUK DÖNMEZ
·
70 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.