Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

karanfil
(16 Haziran 2004) Ayça okulunun kapısından koşarak çıkarken etrafına göz gezdirdi. Tanıdık hiçbir yüz görmemenin verdiği üzüntüyle omuzları çökmüştü. Bugün annesi de babası da onu okuldan almaya gelmemişlerdi. Bu çok sık yaşanan bir durum değildi. Sadece annesinin ve babasının işi olduğu zamanlar olan bir durumdu. Babası muhtemelen daha işten çıkmamıştı. Annesi de kardeşiyle ilgilenmekten okul saatini unutmuş olmalıydı. Ayça kimsenin gelmemesine üzülse bile daha fazla bahçenin ortasında dikilmeyerek evin yolunu tuttu. Bugün kendine söz vermişti. Çok fazla üzülmeyecekti. Çünkü bugün karne günüydü. Ayça sonunda ikinci sınıfı bitirmiş üçüncü sınıfa geçmişti. Karnesi pek iyilerle doluydu. Bir an önce eve gidip bunu annesiyle babasına göstermeliydi. Hele de babasına. Onu her seferinde kocaman kollarıyla sarıp sarmalayan, hiçbir zaman düşmesine izin vermeyen, ona her gece masal okuyan ve her daim arkasında bir gölge olarak duran babası. Bugün öğretmeni söylemişti. Babalar günüydü. Bu durum başta Ayça’nın kafasını karıştırmıştı. Babaların babalık yaptığı gün sadece bu gün müydü? Aklına düşen bu soruyu öğretmenine sorduğunda öğretmeni gülmüş ve öyle olmadığını anlatmıştı. Bugün babaların babalıklarının kutlandığı bir günmüş. Ayça buna çok sevinmişti. Babası her zaman Ayça’nın doğum gününü, 23 Nisan Çocuk Bayramını kutluyordu. Ayça’da babasının bir gününü kutlamak istiyordu ama daha babasının doğum gününü bile bilmiyordu. Bu babalar günü, babasını kutlamak için çok güzel bir gündü. Ayça yolda giderken bir anda durdu. Babasına bir hediye almalıydı. Çünkü babası onun bir gününü kutlarken ona hep hediye veriyordu. İyi de büyüklere ne hediye alınırdı ki? Ayça gözlerini çevresinde dolaştırıp büyüklere ne alınabileceğini düşünmeye başladı. Ardından köşedeki duran çiçekçiyle gözlerinin içi parladı. Babası annesine bazı günler çiçek alıyordu. Annesi de babasından gelen çiçeklerle çok mutlu oluyordu. Demek ki büyüklere hediye olarak çiçek alınırdı. Minik adımlarını çiçekçiye doğru ilerletti. Çiçekçinin önüne geldiğinde durup önündeki renk renk çeşit çeşit çiçekleri incelemeye başladı. “Hangisini istersin küçük kız?” diye sordu çiçekçi. Ayça işaret parmağını dudaklarının üzerine götürüp düşünmeye başladı. Ardından parmaklarını koyu renkli karanfillere doğru uzattı. Babası çoğunlukla o çiçeğin rengindeki gömleklerden giyiyordu, demek ki babası en çok o rengi seviyordu. “Kaç tane istersin?” diye sordu bu sefer de çiçekçi. Ayça bunun içinde bir süre düşündü. Onun bir tane babası vardı. O yüzden bir tane çiçek alsa yeterdi. “Bir.” Diye mırıldandı. Adam bir tane karanfili Ayça’ya uzattı, Ayça’da cebinden çıkardığı parayı adama uzattı. Ardından elinin içindeki karanfile bir süre baktı. Babası çok mutlu olacaktı. Bunun sevinciyle birlikte eve koşarak gitti Ayça. Evlerinin olduğu sokağa girdiğinde sokakta bir kalabalık olduğunu fak etti. En son bu kadar kalabalık olduğu zaman yan komşuları Hasan Amca’nın cenazesi olduğu zamandı. Ayça adımlarını biraz olsun yavaşlatmıştı ama hala hızlıydı. Evlerinin önlerine geldiğinde kalabalığın aslında onların evinin önünde olduğunu fark etmedi. Bahçeden içeri girdiğinde desenin ve birçoğu adamı bahçede otururken buldu. Dedesi ağlıyordu. Ayça koşarak dedesinin yanına gitti. Elindeki karanfili havaya kaldırıp konuştu. “Dede. Dedeciğim! Bugün babalar günüymüş. Bak! Babama ne aldım.” Dedesi yaşlı gözlerini Ayça’ya kaldırdı. Ayça kocaman gülümseyerek dedesine elindeki çiçeği gösteriyordu. Dedesinin ağladığını fark edince kaşları çatıldı. “Neden ağlıyorsun dedeciğim? Yoksa sana çiçek almadım diye mi üzüldün? Ama sen benim babam değilsin ki, dedemsin. Sana babam hediye almalı. Ama söz, dedeler günü geldiğinde sana da çiçek alacağım.” Dedesinin yanağına küçük bir öpücük kondurup koşarak evin kapısına gitti Ayça. Ne arkasından edilen kısık vah vahları duydu ne de dedesinin eliyle bastırmaya çalıştığı feryadını. Kapılarının önünde bir sürü ayakkabı vardı. Ayça bunu da çok tuhaf bulmadı. Yine onlara misafir gelmiş olmalıydı. Hızlıca evin kapısını art arda çalıp beklemeye başladı. Evin kapısını açan yan komşuları Hanife Teyze’ydi. Onunda gözleri ağlamaktan kıpkırmızı kalmıştı. Ayça ona çok dikkat etmeden ayakkabılarını çıkarıp eve girdi. Elinde sıkı sıkıya tuttuğu karanfili ona da gösterdi. “Hanife Teyze bak! Babama babalar günü için çiçek aldım.” Bir cevap beklemeden koşar adım salondan içeri girdi. Burada gördüğü manzara karşısında kısa bir an duraksadı. Odanın her yerinde ağlayan kadınlar vardı. Babaannesine ilişti gözleri. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor, ağzından Ayça’nın anlamadığı kelimeler çıkıyordu. Ardından annesini gördü Ayça. Görür görmez küçük kalbine bir diken battığını hissetti. Annesi yerdeki bir noktaya odaklanmış gözünü kırpmadan oraya bakıyordu. Omuzları çökmüş, saçları dağılmıştı. Ayça annesini ilk defa böyle görüyordu. Yavaş adımlarla annesine doğru ilerledi. “Anneciğim.” Diye seslendi kısık bir sesle. Annesinin bakışları anında Ayça’ya döndü. Ama sanki bakmıyor gibiydi. Annesi hem ona bakıyor hem de bakmıyor gibi… Bu durum Ayça’nın kafasını karıştırdı. Elindeki çiçeği birazcık havaya kaldırıp annesinin görmesini sağladı. “Bugün babalar günüymüş. Babama hediye aldım bak.” Dedi Ayça. Annesi bir Ayça’ya bir de Ayça’nın elindeki karanfile baktı. Dudaklarının titremesine engel olamadı. Aynı gözlerinden yaşların akmasına engel olamadığı gibi. Babaannesi daha yüksek sesle ağlayıp feryat etmeye başladı. Ayça korkuyla boştaki elini annesinin yanağına koydu. “Anneciğim neden ağlıyorsun? Yoksa sana çiçek almadım diye üzüldün mü? Üzülme anne, dedemde ona çiçek almadım diye üzüldü. Size de Anneler ve Dedeler gününde çiçek alırım. Bugün babalar günü ya sadece babama çiçek aldım.” Ayça’nın annesi artık hıçkırarak ağlamaya başladı. Omuzları hıçkırmanın etkisiyle şiddetli bir şekilde inip kalkıyordu. Ayça’nın içinde oluşan korku büyüdü. Onunda gözleri dolmaya başlamıştı. Annesini, dedesini ve babaannesini ağlarken görmek onu çok üzüyordu. Herkes burada ağlarken babası neredeydi? Daha fazla salonda kalamayıp koşarak oradan çıktı. Tam evin kapısından çıkmak için hareketleniyordu ki arkasından gelen sesle arkasını döndü. “Aba!” kardeşi Ömer kızarmış gözleriyle ona bakıyordu. Paytak adımlarla yanına geldi. Belki de şu an içinde bulundukları durumdan hiçbir şey anlamadığı halde her şeyi anlayan tek oydu. “Aba!” dedi Ömer bir kere daha ağlayan bir ses tonuyla. Ayça’nın akmaya hazır olan gözyaşları dudaklarının titremesiyle aşağı doğru kaymaya başladılar. “Baba gitti.” Dedi Ömer. “Baba gitti Aba.” Ardından ise belki korkudan belki de hissettiklerinden dolayı kendini kalçasının üstüne bırakıp hıçkırarak ağlamaya başladı. Ayça ayakta dikiliyor akan gözyaşları için hiçbir şey yapmıyordu. Buğulu bakışları ellerinin arasında tuttuğu koyu renkli karanfile kaydı. Babasının eline vermeyi hayal ettiği çiçeği babasının toprağının üstüne koymuştu.
139 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.