Gönderi

392 syf.
3/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Fantastik ya da başka kültüre ait kitaplar yazan vasat yazarların çoğunun tutulduğu bir hastalık var. Adı da "Araştırdığım bütün yabancı kelimeleri ve karakterlerin yüzde yetmişini size ilk beş sayfada öğretip her şeyi karman çorman edeceğim. Kitaptan tiksinip okumak için kendinizle savaşacaksınız." Hele bir de bu kitaptaki gibi fantastiklik ve başka kültürler birleştiyse iki kere yanıyoruz. Shanlong dağı, Hanfu, Ruqun, Ding çanağı, Görü, On Birler, Ning Dağı, Kendi'a, Müneccimler, pipalar, zitan... Tüm bu terim ve yer isimlerine ilk 7 sayfada maruz kalıyoruz. Zaten çoğu terim bir kere kullanılıyor ve kitabın sonuna kadar bir daha kullanılmıyor. Tamamen gösteriş için sokuşturmuş da sokuşturmuş. Tamam en iyi araştırmayı sen yaptın, en Çinli sensin. Bi sakin ol abla. Vallahi billahi daha sonra da anlatabilirsin. Daha neredeyse 400 sayfamız var. Yerin ve göğün bütün tanrıları adına yalvarıyorum nolur artık sakin olun ya. Tüm bu yabancı terim, isim ve Çin kültürüne rağmen ismi LILIAN olan bir Çinli karakter var. Neden böyle bir şey yapılmış bilmiyorum. Neden Çin kültüründen esinlenmiş bir kitapta Fransa'dan ithal bir isim var? İlk sayfalarda Geyşa benzeri özelliklere sahip bir hayat kadını (aslında saklanan bir müneccim) "odalık" olarak tanımlanmış. Terim orijinal dilde nedir bilmiyorum ama keşke çevirmen 5 saniyeliğine TDK sözlük kullanma zahmetine girip odalık kelimesinin anlamına baksaymış. Böylece o Geyşamsı kadınının odalıkla hiçbir alakası olmadığını anlarmış. Çevirmen kişisi abuk sabuk kelimeler kullanmayı da ihmal etmemiş. Antik çağlarda geçiyoruz ya boyuna artık kullanılmayan kelimeler kullanılmış. Ama bu kelimelerin çoğu da kitabın başında kullanılmış, ilerledikçe azalarak yok oluyorlar. Ayrıca bu kelimeler de eğreti duruyor, örneğin "pasifist" ve "serf" aynı paragrafta geçiyor. Maltız içeren bir çağda, kitabın içinde postür kelimesi de yer buluyor. Antik mi takılacağız yoksa ütopik mi bir karar verseniz de rahat etsek. Herkes kendini Çiğdem Erkal İpek sanıyor, sonra ortaya böyle ucubeler çıkıyor. Bilemiyorum belki de çevirmenin suçu yoktur ve hepsi kitabın orijinal dilinin korkunç olmasından kaynaklanıyordur. Zaten Türkçe yazım kurallarını ve noktalama işaretlerinin doğru kullanımını bilmeyen editörlere, yayınevlerine alışkınım. Sürekli yapılan hatalardan bahsetmeyeceğim ama 51. sayfada "banane" yazmışlar, çıldırmak işten bile değil. Gözlerim kanadı. Prenses Irulan notları tarzı bir hava verilmeye çalışılarak bölüm başlarına minik aforizmalar (On Birler öğretileri) yazılmış. Bunlar bir nevi ülkenin anayasası. Ama şöyle şeyler: Adalet satın alınamaz, halk yasaları onaylıyorsa o yasalara uyulmalıdır, bilgi hakikattir vb. vb. Joan He tanısaydı Ramiz Karaeski'yi çok severdi. Gerçekten bu bölüm başı aforizmalarına müthiş ihtiyaç varmış gibi oturmuş yazmış bir de hey ya Rabb'im ya. Kitap ülkenin müstakbel kraliçesinin ihanet sayılacak bir hareketiyle başlıyor. Müneccimler çok büyük vatan hainleri ve bir nevi canavar olarak görülüyorlar. Çoğu öldürülmüş, kitapları yakılmış, geriye kalanlar da bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar. İşte müstakbel kraliçemiz böyle bir vatan hainine gidip kralı kimin öldürdüğünü soruyor. Müneccim de diyor ki "Babanı kim öldürdü göremiyorum ama davada senin temsilcin değnekli bir tutsak olacak." Kızımız da diyor ki "Tamam sana inanıyorum." Gerçekten inanıyor bu arada bu malovski. Ben de sandım ki temsilci böyle dövüşecek harcanacak bir tip. Meğer bu temsilci avukatmış arkadaşlar. Eksik beyinli Hesina gerçekten ama gerçekten zindana gidiyor, değnekli tutsağı buluyor ve onu temsilcisi yapıyor. Adını, işini, eğitimini, yeteneğini bilmediği bu kişiyi sadece ve sadece vatan haini bir canavarın lafına inanarak ülkesinin kralının cinayetini aydınlatacak bir avukat yapıyor. Yani ne tarz küfürler etsem bilmiyorum. Çok mantıklı gerçekten. Gerçekten bir kitabın oturacağı temel bu tarz bir beyinsizlik olmalı. Tüm kitap siyaset meydanı gibi ama siyasetleri de beyinsizlik dolu. Kraliçe Hesina'dan daha mal bakanlar falan var. İşledikleri suçları kapatmıyorlar bile ve kimse anlamıyor. Her yer delil dolu ama kimsenin kafası aymıyor. Yazar da bunları araştırması, anlaması çok zor şeyler, içinden çıkılması çok zor durumlar gibi yansıtmış. "Bakın ben anlamadığım bir konuda kitap yazıyorum ama siz daha da anlamazsınız o yüzden özgürce sıkıyorum," kitabı olmuş. Aslında çok merak ederek almıştım ama daha otuzuncu sayfaya gelmeden kitap patladı. Zaten konusu da çok özgün değil. Babası öldürüldükten sonra krallığın başına geçen kız adalet aramaya başlar. O sırada da ortalık ve ülkenin hâli karman çormandır. Dahili ve harici bedhahlar her yerdedir. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiştir. Aslında anası ve babası bile bildiği kişiler değildir. Aralara biraz Dune biraz GoT biraz Altın Çiçeğin Laneti. Bu... Bu kadar. Kentilyon tane muadili var, bu kitap da onların arasından sivrilemiyor. Bir de kitapta erotik roman okuyan bir karakterimiz var ve yazarımız bu karakteri diğer karakterlere aşağılatmak suretiyle sanırım günümüz smut okuyucularına laf çarpmaya çalışmış. Joan He, keşke senin bu sikko romanın yerine smut okusaydım. Gerçekten bak, en azından sinir krizi geçirmek yerine edebi bir değeri olmayacağını bildiğim bir kitabı okurken kikir kikir gülüp eğlenirdim.
Turnanın Soyu
Turnanın SoyuJoan He · İthaki Yayınları · 202369 okunma
·
113 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.