Gönderi

EVLİLİK ÜZERİNE 200.000 Yıldır Çözülemeyen Problem Evlilik, en genel tabiriyle, kanun karşısında dinen ve kültürel adetlere uygun biçimde yuva kurmak isteyen kişilerin birleşmesidir. Elimize ulaşan kanıtlara göre bilinen ilk evlilik milattan önce 2350’li yıllara kadar uzanır. Şahsi tahminim ise boşanmalarında aynı tarihte bulunduğu hatta belki daha eski olabileceği yönünde. Şaka bir yana evlilikler insanlığın en büyük sorunlarından biri olmuştur ortaya çıktığı tarihten itibaren. Kimle, Nasıl gerçekleştirileceği, evliliğe bakış açısına kadar bir çok soruna insanoğlunun aptallık seviyesinde çözümler aranmıştır. Gelin görün ki insanlık tarihinden bu yana en büyük sorun sosyal anlamda mutlu evliliklerin azlığı olmuştur. Evlilik konusunu da bu yazımda kabaca ele almak istedim. DÜNDEN BU GÜNE EVLİLİK Tarihte aşk denildiği zaman aklınıza direk aşkına kavuşamadığı için intihar den Romeo ve Juliet ya da aşık olduğu kadın için bütün bir ülkeyi savaşa sürükleyen Truvalı Paris ile Argoslu Helen geliyor ise çok özür dileyerek söylüyorum ki eski zamanlarda böyle aşklar hiç olmadı. Hatta “aşk” denilen duyguya türümüz o kadar yeni hissetmeye başlamıştır ki, yaklaşık 300 yıl öncesine kadar kimse böyle bir hissin varlığını bile bilmiyordu! Eskiden evlilikler aşk ile olmazdı, hatta çoğu evlilikte evlenene kadar karşı tarafı hiç görmezlerdi bile. Çünkü evlilik kişisel çekimden ziyade toplum meselesiydi ve bireysel kararlardan ziyade aile ya da klanlar kararı verirdi. Bunun aksi olduğu taktirde kötü isimler ile anılırlardı. Mesela Haydalar daha çocuk ya da bebek yaştayken kiminle evlenecekleri karar verilir, bu evliliği yapmayanlara kötü bir kelime kullanırlar. Aborjinler ailesinin onaylamadığı biriyle beraber olan kadınlara “hayat kadını” gözüyle bakarlardı. Şunu de eklemeliyim ki eski çağlarda insanlarda toplulukların sorunu hiçbir zaman “bekarlık, evde kalmak, evlenememek” olmamıştır. Hatta bu sorun son 200-300 yıldır gelişmiş ülkelerde gündemde, ilkel ve yarı gelişmiş kültürlerde hala böyle bir sorun yok. eski dönemlerde herkes bir şekilde evlenirdi. Evlenme kriterleri bir kadın için yemek yapmak, ev işi yapmak, çocuk bakmak gibi özellikler olmuştur ve güzel gözükmek ya da fiziklerine dikkat etmek gibi bir dertleri de olmamıştır. Erkekler de ise para, maddi durum, ne kadar saygıdeğer olduğu gibi özellikler ön planda olmuştur. Neredeyse her dinde evlilik kutsal sayılmıştır. Mesela Yahudilikte her insanın ruhu yarımdır ve tamamlanması için evlenmesi gerekir. Hristiyanlıkta Tanrının nimetlerine ulaşması için zorunlu bir eylemdir. Müslümanlıkta da kutsal kabul edilmiş olup imam nikahı olması ve tanrı huzurunda yemin edilmesi gerekliliği vardır. Bütün dinlerin ortak noktası ise başka dinden ya da mezhepten biriyle evlenmeyi günah saydığı gibi evlenmeyi zorunluluk ya da zorunluluğa yakın bir anlam yüklerler. Peki ortaçağda ve antikçağda “normal” insanların evliliklerini anladık, peki soylu ya da zenginler için evlilik ne durumdaydı, aşk duygusundan bahsedebilir miyiz? Tatbiki de hayır! Kral, padişah, çar, imparator ya da arşidük bile olsanız kiminle evleneceğinizi seçemezdiniz. Çünkü yönetici kişinin aşk evliliği değil siyasi amaçlarla evlilik yapıp başka ülkelerle iyi ilişkiler kurması gerekirdi. Osmanlı’da Kanuni sultan Süleyman’a kadar kimsenin gerçekten aşık olup, siyasi amaçlar dışında evlilik yapmadığını biliyor muydunuz? Kanuni’den sonra zaten şehzadelerin saray hayatına ve lükse alışıp siyasi amaçların dışında evlilikleri yaptığı da bir gerçektir ama çok girmeyelim buralara. Zenginlerde ya da soylu dediğimiz sınıflarda ise, miras gibi çok önemli bir paylaşımdan dolayı kiminle evleneceğine çok önem verilir, bu yüzden anne ya da babanın çocuğun kiminle evleneceğine karar vermesi gerekliliği savunulurdu. 18. ve 19. Yüzyılları arasında ekonomiyle birlikte sosyokültürel değişimler meydana gelmiştir. Sanayi devriyle birlikte başta Avrupa olmak üzere kültür yavaş yavaş tek tiplilikten kurtulunmuştur. İnsanların istekleri ev işinden çıkmış göze hitap etme, zevk ve eğlence içerisinde bir ilişki ister olmaya başlamışlardır. Yavaş yavaş kadınların cinsel çekimi ön plana çıkmış, birbirleriyle güzellikleri için yarışır hale gelmiş, erkeler ve kadınlar daha seçici olmuştur. Aşk evlilikleri artsa da bu daha mutlu evlilikler oluştu demek değildir. Geçmişteki evliliklerin sorunu sevgisizlik, anlaşmazlık ve kadınların ezilmesi iken günümüz ve yakın geçmişin evlilik sorunları ise bekarlık, aldatma ve boşanma sayılarının artmasıdır. Özetle geçmişten günümüze insanların en büyük sosyal sorunlarından biri mutlu evlilikler ve ilişkilerin azlığı olmuştur. EVLİLİK HAKKINDA BAZI İSTATİSTİKLER Son 20 yılda boşanmalar TÜİK verilerine göre %94 artmış durumda. Türkiye tarihinde hiç görülmemiş biçimde fazla sayıda boşanma oranı artmıştır. Tabi bu geçmişteki evlilikleri daha mutlu yapmamaktadır. Hatta bunun biraz iyi bir haber olduğunu bile söyleyebiliriz. Eskiden özellikle Türkiye gibi maddi anlamda sıkıntıları olan ve kadına şiddetin fazla olduğu ülkelerde zorla sessiz kalmalar oluyordu. Yani maddi anlamdaki imkansızlıklar, kadının şiddet görmesine rağmen sessiz kalmasını sağlıyordu. Maddi anlamda kadının ayakları üzerine durması onu karara alırken daha özgür olmasına sebep oldu. Maddiyat ile boşanma oranı hep paralel olmuştur. Benim en çok şaşırdığım eğitim durumuna göre evliliklerin mutluluk seviyesi oranı, eğitimseviyesi düştükçe çiftler kendilerinin daha mutlu olduğunu iddia ediyorlar. Yani üniverste mezunu çiftlerin mutlu evlilik oranı %47.16 iken ilk okulu mezunu kişilerin mutlu evlilik oranı %54.4 olmuştur (TUİK). Bunun sebebi ise şahsi fikrim eğitim seviyesi düştükçe çeşitliliğin azalması ve tek tip, kültürüne bağlı insanların yetişmesi. Tek tip insanlar hayattan beklentisi ve mutluluk anlayışları da aynı olacağından evlilikleri mükemmelden uzak dahi olsa buna mutluluk diyebilir. Mutlu ve mutsuz evliliklerde “başka bir insana aşık oldunuz mu?” diye sorulduğunda, mutlu evliliklerin %13’ü, mutsuz evliliklerin ise %54’ü başka insanlara aşık olduğunu ve başka insanlarda mutluluğu aradığını itiraf etmiştir. Hadi mutsuz evliliği olan insanları anladık ama neden mutlu evliliği olan insanlar başkalarına aşık oluyor? Şahsi fikrim, burada “mantık evliliğinin” zayıf yönünü görüyoruz. Mantık evliliği yapıp mutlu olduktan sonra gönlünü başkasına kaptırma olasılığı oluyor. Ya da gerçekten mutludur ama kocasının işi gereği ihmal etme gibi durumlar olursa da başkasında mutluluğu arayabilir. Direk akıllara Genç Werther’in Charlotte’ye aşkı geliyor. Bu tarz nedenlerin baskın olduğunu düşünüyorum. Modern insan daha mı fazla aldatıyor sorusuna cevap evet! ABD’de son 20 yılda aldatma oranı %40 artmış durumdadır. Bunun sebepleri sosyal medyanın yaygınlaşması, sosyal aktivite imkanlarının artması ve ekonominin getirdiği aşırıya kaçma eğilimleri bunun sebebi olabilir. Herhangi bir şeye erişimin kolay olması da bunun sebebi olabilir. Mesela aşk, sex, ilişki gibi şeylere insanlar daha kolay eriştikçe, değersizleştirmiş olma ihtimalleri var ki bu da aldatmayı daha kolay hale getiriyor olabilir. HASTALIKLI DÜŞÜNCELER Birazda mutsuz evliliklere sebebiyet veren düşüncelere değinmek istersek, genel olarak karşımızdaki insanı araçsallaştırma davranışları bu düşüncelerin temelidir. Mesela yaşlanınca yalnız kalma korkusu, çocuk istediği için evlenme, bakım alma arzusu, maddi anlamda iyileşme isteği, her zaman cinsel ilişkiye girme merakı… gibi uzar gider bu liste. Ayrıca küçük yaşta travma geçirme, birbirine kötü davranan aile ortamında büyüme, aşırı ego cimrilik ve bencillik gibi huyların olması bir insanı tam anlamıyla çekilmez yapabilmektedir. Yani her şeyde olduğu gibi kişinin kendi öz benliğinde başlayıp, öz benliğinde biten düşünceler. Şu konuda anlaşalım, mutluluk her şeyden önce kişinin kendinde başlar, kendinde biter. Kişisel olarak evlenmeden mutlu olamayan bir insan evlenince ya da sevgilisi olunca da mutlu olamaz. Çünkü mutluluk karşı tarafın verebileceği bir şey değildir. Mutluluğu paylaşmak için insanlar beraber olmadığı takdirde, kendi mutsuzluğundan karşı tarafı sorumlu tutma eğilimi gelişir. Ayrıca kişisel ilgi alanı, kültür ve dünya görüşü aynı olmayan insanlar mutsuz olmaya daha müsaittir. Zıt kutuplar birbirini sadece mıknatısta çeker, insan ilişkilerini ise bunun tam tersi. Tolstoy’un ünlü sözünü söylediği gibi, mutlu ilişkilerin hepsi birbirine benzer ama her mutsuz ilişkinin kendine özgü sorunları vardır.
·
369 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.