Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Said Nursi'nin medrese hayatı
Ciddi bir şevk ile tahsili gözüne aldı ve bu niyetle nahiyeleri İsparit Ocağı dahilinde bulunan Tağ Köyünde Molla Mehmed Emin Efendi'nin medresesine gitti fakat fazla duramadı. Hâle-i fitriyeleri icabı, daima izzetini koruması ve hatta amirâne söylenen küçük bir söze dahi tahammül edememesi; medreseden ayrılmasına sebeb oldu. Tekrar Nurs'a döndü. Nurs'da ayrıca bir medrese olmadığından dersini büyük biraderinin haftada bir defa sılaya geldiği günlere hasrederdi. Bir müddet sonra Pirmis Karyesine, sonra Hizan şeyhinin yaylasına gitti. Burada da tahakküme tahammülsüzlüğü, dört talebe ile geçinmemesine sebeb oldu.(Tarihçe-i Hayat 31) Yaz olması dolayısıyle, ahali ve talebelerle birlikte Şeyhan Yaylasına gittiler. Orada, biraderi Molla Abdullah ile bir gün döğüşmüş. Täği Medresesi Müderrisi Mehmed Emin Efendi, Küçük Said'e: - Ne için kardeşinin emrinden çıkıyorsun? diye işe karışmış. Bulundukları medrese, meşhur Şeyh Abdurrahman Hazretlerinin olması dolayısıyle, hocasına şu yolda cevap verir: - Efendim, şu tekyede bulunmak hasebiyle, siz de benim gibi talebesiniz. Şu halde burada hocalık hakkınız yoktur! diyerek, gündüz vakti bile herkesin güçlükle geçebileceği cesim bir ormandan geceleyin geçerek Nurşin'e gelir.(Tarihçe-i Hayat 32) Oradan kalkarak meşayih-i âzam mevkii bulunan Gayda kasabasına gelir. Orada dahi arkadaşı Molla Muhammed Efendi ile döğüşerek, Molla Muhammed'in hançer çekmesi üzerine gözüne iliştiği baltaya sarılır. O sırada diğer bir talebe başından yaralı düşünce, medrese hayatını terkle pederleri nezdine gelir. Ve pederlerine: "Ben artık büyümedikçe okumaya gitmem. Zira talebeler bütün benden büyüktürler. Onlara gücüm yetinceye kadar evde kalırım." der. Ve o kış ilkbahara kadar evde kalır. (İçtimai reçeteler l, 9.) Pederinden izin alarak, tahsil yapmak üzere Arvâs Nahiyesine gider. Burada icra-yı tedris eden (ders veren) meşhur Molla Mehmed Efendi, kendisine ders verme- ye tenezzül etmeyip, talebelerinden birisine okutmasını tavsiye edince, izzetine ağır gelir. Bir gün bu meşhur müderris camide ders okutmakta iken, Molla Said itiraz ederek: -Efendim, öyle değil! Hitabında bulunur. Okutmasına tenezzül etmediğini hatırlatır. Orada bir müddet kaldıktan sonra, Mir Hasan Veli Medresesine gitti. Aşağı derecede okuyan yeni talebelere ehemmiyet verilmemek bu medresenin âdeti olduğunu anlayınca, sıra ile okunması icabeden yedi ders kitabını terkederek, sekizinci kitaptan okuduğunu söyledi.(Tarihçe-i Hayat 32,33; içtimai reçeteler l, 9,10) ...Erzurum Vilayetine tabi Bayezid'de Şeyh Mehmed Celâlî Hazretlerinin nezdinde yaptığı bu hakikî ve ciddi tahsili, üç ay kadar devam etmiştir. Fakat pek gariptir. Zira Şarki Anadolu usûl-ü tedrisiyle, "Molla Câmi" den nihayete kadar ikmal-i nüsah etti (okuyup tamamladı). Buna da her kitaptan bir veya iki ders, nihayet on ders tederrüs etmekle (ders almakla) muvaffak oldu ve mütebakisini (geri kalan kıs- manı) terkeyledi. Hocası Şeyh Mehmed Celâli Hazretleri ne için böyle yaptığını sual edince Molla Said cevaben: - Bu kadar kitabı okuyup anlamaya muktedir değilim. Ancak, bu kitaplar bir mücevherat kutusudur, anahtarı sizdedir. Yalnız sizden şu kutuların içinde ne bulunduğunu göstermenizin istirhamındayım, yani bu kitapların neden bahsettiklerini anlayayım da, bilâhere tab'ıma (tabiatıma) muvafik (uygun) olanlara çalışırım, demiştir. Maksadı ise, esasen kendisinde fıtraten mevcud bulunan icad ve teceddüd (yenilik) fikrini medrese usullerinde göstermek ve bir teceddüd vücuda getirmek ve bir sürü hâşiye ve şerhlerle vakit zâyi etmemekti. Bu suretle, alelusûl yirmi sene tahsili lâzım gelen ulûm ve fünunun zübde ve hülâsasını üç ayda tahsil ve ikmal etmiştir. Bunun üzerine hocalarının; "hangi ilim tab'ına muvafik" olduğu sualine cevaben: - Bu ilimleri birbirinden tefrik edemiyorum. Ya hepsini biliyorum veyahut hiçbirisini bilmiyorum, der. Herhangi bir kitabı eline alırsa, anlardı. Yirmidört saat zarfında "Cem-ül- Cevami", "Şerh-ül-Mevakıf", "İbn-ül-Hacer" gibi kitapların ikiyüz sahifesini, kendi kendine anlamak şartiyle mütalâa ederdi.(Tarihçe-i Hayat, 33, 34) ... Bundan sonra, Şirvan'daki biraderinin yanına gitti. Orada büyük kardeşiyle ilk görüşmede aralarında şöylece kısa bir muhavere (karşılıklı konuşma) cereyan etti. Molla Abdullah: - Sizden sonra ben Şerh-i Şemsî kitabını bitirdim, siz ne okuyorsunuz? Bediüzzaman: - Ben seksen kitab okudum. Molla Abdullah: - Ne demek? Bediüzzaman: - İkmål-i nüsah ettim ve sıranıza dahil olmayan birçok kitabları da okudum...(Tarihçe-i Hayat 35) Bir gün de Van valisi merhum Tahir Paşa ile (Said Nursinin) bir münakaşa-i ilmiyede araları bozulur. Rovelver (bir tür tabanca) ile Tahir Paşa'yı vurmak için davranır.(İçtimai Reçeteler l, 25) İmam Gazali, İhya'nın Talebenin Riayet Edeceği Adap Bölümü'nde şöyle der: İlimde kibirlenip hocaya ukalalık etmemelidir. Bilākis, bütün mevcudiyetiyle her hususta hocanın emrine girip onun bütün öğütlerini, cahil bir hastanın salâhiyetkâr tabibi dinleyip kabul etmesi gibi dinlemeli ve kabullenmelidir. Ve yakışan daima hocasına karşı alçak gönüllü olup, ona hizmeti bir şeref teläkki etmektir. Bu yüzden denildi ki: "Sel, yükseklere düşman olduğu gibi, ilim de kibirlenen öğrencilerin düşmanıdır." (Zeynuddîn Ebû Hâmid el-Gazâlî, İhyâu 'Ulûmi'd-Din, çeviri. Ahmed Serdaroğlu, Bedir yayınevi, İstanbul 1989, 1/128_129.) İlim, ancak tevazu göstermek ve dinlemekle elde edilir. Gazalî devamla der ki: Yine talebenin riayet etmesi gereken adaptan birisi de tertibe riayettir. Bir fenni bitirmeden ondan sonraki fenne geçmemek gerekir. Zira ilimler zaruri bir tertip ve tasnife bağlıdır. Bazıları, diğer bazılarına yoldur. Onlardan geçil- meden diğerlerine geçilmez. Muvaffak olanlar, tertibe riayet edenlerdir.(Gazâlî, ihya, 1/133)
Sayfa 28 - Süleymaniye vakfıKitabı okudu
·
1 artı 1'leme
·
265 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.