Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Dilimiz döndüğünce yazdık.. Uzunca okumaları sevenlere gelsin.
İnsanın beyninin içinde dönen duran düşüncelerle hayatın akışına ayak uydurmasının bu kadar zorlayıcı olacağını düşünmezdim. Daha doğrusu insanın bu kadar düşünebilecek bir varlık olduğunu düşünmezdim. Ne zaman ki bir şeyleri istemsizce düşünürken kendimi buldum, o zaman anladım. İnsan düşünmekten ibaret olabiliyormuş. Yaptıklarını,yapamadıklarını,yapmak istediklerini ve daha bir çok şeyi… Düşünmekle kendi sonunu getirebiliyormuş insan. Oysaki düşünmekle her şeyi güzelleştirebilmek de mümkünken. Beyninin sınırlarını zorlarcasına düşünmekle her şeyi çözebileceğini sana aciz varlıklarmışız. Oysa ki hayat sen plan program yaptıkça seni yanıltmakla, test etmekle meşhurmuş. Arayıp da bulamadığın güzellikleri,mutluluğu araman gerekmediğini, sadece gözünün önünde olabileceğini bilerek çok da zorlamaman gerektiğini, bazen bir adım uzaklıkta senin için gizlenen müjdeler olduğunu, insan ancak hayal kırıklığına uğradığında anlıyormuş. Nerde çok fazla kırıldıysan tam olarak oradan başlaman gerektiğini, ilk önce kendi içindeki boşluklarla yüzleşmeyi, kendi kusurlarını ve yaralarını iyileştirebilmeyi insan sonradan öğreniyormuş. İçinde bulunduğu anda kaybolup çaresizce yapacak bir şey ararken aslında her şeyin tam da o anı yaşamaktan ibaret olduğunu da … Buna da tecrübe deniyor sanırım. Eğer ki ders alırsan . Yaşadığın an’ı iyi yönetebilirsen, duyguların her şeyi çözmeyeceğini kabullenirsen ve insanların seni anlamak istediği kadar anlayacağını da , işte o zaman o engellenemezmiş gibi gelen beklenti de azalıyormuş. İnsan bütünüyle beklenti içerisinde yaşıyor bence. Her ne kadar ‘hayır ,her şey karşılıklı olmak zorunda değil’ desek de , doğamız gereği içten içe bunu bekliyoruz. Evet en çok anlaşılmayı…Hem de sevdiklerimiz tarafından. Ama bazen anlaşılmak için o kadar çabalıyoruz ki kalabalık sözler, yoğun duygular arasında kendimizi dosdoğru ifade eden ‘şey’i bulamıyoruz. Sonucunda da anlaşılamayan biri oluyoruz. Ne kendimize yetebiliyoruz ne de bir başkasına . Her şey çok iken doğru ve yeterli olacak diye bir kanun yoktu. Her şeyin bir sınırı bir dozu vardı. Ama biz o kadar aceleci ve belkide bir o kadar doyumsuzuz ki , hep gözümüz çok olanda. Çok sevmek, çok sevilmek,çok anlayışlı olmak, çok sevecen olmak, hatta üzülürken, ağlarken bile hakkını çokça vermenin gerekli olduğunu düşünerek kendimizi heba ederiz. Ama hayat bu değil. İnsan yaşadığı anı şekillendirmek ve geleceğe dair umut etmekten ötesine geçebilecek bir varlık değil. Bugünü güzel yaşamayı öğrendiğinde ‘bu’ günler geleceğin yarınları olacak. Ve geçmişe dönüp baktığında da geride kalan mutlu dünler. Velhasıl insan düşünmekten öteye geçemiyor. Daha doğrusu çok düşünmekle bir şeylerin önüne geçemiyor. Yaşadıkça öğreniyoruz. Sevdiklerimizi onlardan fazla düşünüp onlar için çok fazla endişe ederek onları daraltıyoruz. Bunaltıyoruz. Üzüyoruz. Burda da sınırımızı kaçırıyoruz. Müdahale etmememiz gereken, bizi aşan şeylere saygısızca dahil oluyoruz. Seni düşündüğüm için söylüyorum,yapıyorum demekle olmuyormuş. Ne yaparsan yap iyi olduğunu düşündüğün şey karşındaki insanı huzursuz ediyorsa bencilin tekisin. Sadece kendinin düşündüğünü doğru kabul eden birisin. Önce kendini kandırıyorsun. Hayat , sınırlarını çizemeyen insanlar için öyle büyük bir savaş alanı ki. Etrafında olup biteni göremez hale getiriyor seni. Sadece kendin olmuş derdin. Oysaki sen de başkası gözünde bir kişisin. Sen de bir şeyler için varsın ve yaşıyorsun. Bir yerlerde seni de düşünen insanlar var. Çık artık o köşeleri dar kalıplarla kapalı beyninin içinden. İnsanları dinlemeyi özellikle de anlamayı öğren. Kendinde takılıp kalma. Herkesi her şeyi de kendin sanma. Sen kimsin ki milyonlarca insandan biri olmak dışında? dedirtiyor hayat.
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.