Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

736 syf.
9/10 puan verdi
·
16 günde okudu
Sophie'nin Seçimi öyle bir kitap ki bir kez okuyunca insan kendini bir şeyler yazmak zorunda hissediyor. Kapağını kapatıp, hemen başka bir kitaba geçebilmek öyle kolay değil. Yazmak zorunda hissediyorum ama hakkını verebilir miyim bilmiyorum, ellerim geri geri gidiyor. Yine de bir şeyler "gevelemeyi" deneyeceğim. Ben, kitapları konularına bakarak okumayı seven birisi değilim. Aksine hiçbir fikrim olmadan, ne beklemem gerektiğini bilmeden okumak daha çok zevk veriyor. Bu yüzden de, körlemesine her şeyi okumamak için, elime aldığım eserin, çoğunluk ya da zevkine güvendiğim kişiler tarafından tasdiklenmiş olması gerekiyor. Bu kitabın benim için onayı ise en sevdiğim dizi olan Friends'ten geldi. Farklı bölümlerde, bir kaç defa karşılaştığım "Bu durum Sophie'in Seçimi'ne benzedi," atıfından. Bunu söylemek zorundaydım, ama daha fazla uzatmadan kitaba geçeyim. Kitap, II. Dünya Savaşı sonrası Amerika'sında geçiyor. Kitabın arka kapağını okursanız konusunun sadece Yahudi Soykırımı olduğunu sanabilirsiniz ama içinde bundan çok daha fazlasını barındırıyor. 22 yaşında Stingo adlı Amerikalı bir gencin, şizofreni hastalığına sahip Nathan ve toplama kampından kurtulmuş Sophie ile olan anılarını okuyarak dahil oluyoruz hikayeye. Böylelikle katmanlı olarak; Stingo ile 1940'lar Amerikasının gençlerinin beynine giriyoruz. Freud'un muhteşem çıkışıyla psikanalizi domine ettiği zamanlarda üst sınıfın ve çoğu psikoloğun onu nasıl yorumladığını okuyoruz. Freud'un "cinsellik" teoremlerinin gençlerin beynine nasıl nüfuz ettiğini ve aslında toplumda bir dönüşüm başlattığına şahit oluyoruz. Cinselliğin nasıl "evlenmeden olmaz" evresinden daha rahat yaşanabilir bir hale gelişinin ilk tohumlarını görüyoruz da diyebiliriz. Kitaba ismini veren karakterimiz Sophie, küçük bir suçtan dolayı Auschwitz toplama kampına gönderilmiş Polonyalı bir Hristiyan. Sophie'nin bu anılarını Stingo'ya anlattığı hikayelerden öğreniyoruz. Acısını da bir cümleyle pekiştiriyoruz; psikoloğa giden bir kaç üst sınıf Amerikalı gencin konuşmalarını dinleyen Sophie diyor ki "Ne mızmız insanlar, ufacık yaralarının kabuklarını tırnaklıyorlar. Nefret ediyorum böyle tiplerden: haksız yere mutsuzlardan!" Sophie'nin toplama kampında yaşadıkları kitabın ana konusu olduğu için buraya pek girmeyeceğim. Ama şunu söyleyebilirim, Sophie üzerinden kurgulanan soykırım anlatısı şimdiye kadar okuduğum en iyi dönem romanı. Bunun bir kaç sebebi var, ilki ve bence en önemlisi toplama kamplarının sadece Yahudilere özgü olmadığını anlatıyor oluşu. Çünkü, bugün bile Hitler rejiminin canavarlıklarını sadece Yahudiler üzerinden okuyor ve sınırlandırıyoruz. Halbuki canilikleri, bir topluluğa duyulan nefretten öte, kendilerinden olmayan herkese duydukları hınçtan meydana geliyor. İkincisi; soykırım kurgusu yapan çoğu yazar, oradaki insanların çektiği acılara odaklanıyor; monolog gibi, etki-tepki içermeyen bir süreç. William Styron, toplama kamplarında insanlara yapılanların yanında, insanların oradan kurtulabilmek için neler yapabildiğine de odaklanmış. Bu da hikayeyi daha gerçekçi kılmış. Kitabındaki karakterleri sonsuz iyi bir kahraman veya kötücül bir yaratık olmaktan çıkarıp daha insani bir boyut kazandırmış. Üçüncüsü ise (merak etmeyin sonuncusu), toplama kamplarında yaşananların bir kısmını yöneticilerin bakış açısından anlatmış olması. Yani, bu insanları nasıl daha ucuza yok edebiliriz gibi bakış açıları. Bu ise holokostun kan dondurucu yüzünü daha da pekiştirmiş. Sanırım zaten yazarımız da bu anlattıklarımın bilincinde olacak ki; "Romancılar eserlerinde soykırımı canları istediği gibi kullanıyorlar, bunu yaparken de meselenin içini boşaltıyorlar. Soykırım, artık dikkat çekmenin ve çabuk başarıya ulaşmanın garantisi sayılan bir sıcak gündem maddesi olup moda haline geldi." diyor kitabında. Ve ne kadar haklı olduğu insanın yüzüne soğuk bir su gibi çarpıyor. Nathan'la alakalı bir dipnotum olduğu söylenemez. Çünkü hiçbir şeyi onun gözünden görmüyoruz aslında. Bence Nathan karakterinin kitapta var olmasının sebebi yazarın sembolik bir ironi yapmış olmak istemesidir. Kitapta sık sık karşılaşacağınız üzere Nathan, holokostu sadece radyodan dinlemiş bir Yahudi ve psikolojik rahatsızlıkları olan birisi. Ancak Sophie'miz Nathan'a deliler gibi aşık ve Nathan'ın onu hayata döndürdüğünü zannederken aslında adım adım kendi sonuna gidiyor. Bu yazdıklarım sadece kendi bakış açımdan gördüğüm ayrıntılar, kitabın çeyreğine bile dokunmuş sayılmam. Kitap, bundan çok daha detaylı, çok daha karmaşık bir yapıya sahip. Yazar, hikayeyi örümcek ağı örer gibi örmüş. Benim daha fazlasını anlatmaya cümlem yetmiyor. Sadece, okuyun!
Sophie'nin Seçimi
Sophie'nin SeçimiWilliam Styron · Doğan Kitap · 201997 okunma
·
104 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.