Gönderi

109 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"Şu an ne mutluyum ne de mutsuz. Sadece her şey geçip gidiyor. Şimdiye kadar yaşamımı sürdürdüğüm bu soğuk insan dünyasında, gerçek olduğunu düşündüğüm tek şey bu. Sadece her şey geçip gidiyor. Bu sene otuz yedi yaşında olacağım. Saçlarıma aklar düştü diye insanlar beni kırkımı geçtim sanıyor." Kitaptan bir alıntıyla başlamak istedim sizlere aktaracağım düşüncelerime. Bu küçük metindeki bir yere dikkatinizi çekmek istiyorum şimdi. "İnsan dünyası" evet, yaşadığımız dünyayı içselleştirememiş ve kendini ait olmadığını düşündüğü bu "insan dünyasından" soyutlamış bir karakteri okuyacağız kitabımızın sayfalarında. Yarı otobiyografi tarzında ilerlediğini düşündüğüm için yazar Osami Dazai' nin intihar öncesi bize haykırışları ve sözde "insan dünyamıza" girmek, kendini bir yere ait hissetmek için çırpınışları belki de. Ben açıkçası bu kitabı okurken çok zorlandım. Yaşamı intihar girişimleri ve korkuyla geçmiş bir adamın melankoli dolu karanlık satırlarında gezinirken istemsizce her okuşuyumda kendimi kaybettim ve pes ettim. Bazı anlar kelimelerin ağırlığı altında ezildim, hapis tutuldum ve uzun bir süreçten sonra bitirmeyi başardım. Bu denli beni içine çekip bir yandan itmesinin sebebini bilemiyorum fakat karakterimizin her bir düşüncesini hayranlıkla okuduğumu biliyorum. "Toplum nedir ki? İnsanların çoğulu mu? Bu toplum denilen şey somut olarak nerededir? Yine de her nasılsa, şiddetli, sert, korkutucu bir kavram olduğunu düşünerek yaşamıştım hep. Benim için toplum dibini göremediğim dehşetli bir yerdi." Bu satırlardan da anladığınız üzere toplumdan korkan fakat hayatını bu toplumda bir yer edinme çabasıyla geçirmiş tüm uğraşları boşa çıkmış bir adamın hikayesini okuyoruz. Aslında zengin bir aileye sahip ve anlatıldığı üzere yakışıklı yüzüyle özellikle kadınlar olarak herkes tarafından sevilen bir karakter. Kendi elleriyle kendini boğuyor ve durmaksızın içinde olan dışlamışlık ve kederlerle boğuşuyor. Gerçekten insan önce kendini sevmeli o zaman etrafındaki güzelliklerin farkına varabilir yoksa kafasındaki gibi bir hiçe dönüşür. Bazı satırlarda daha derine iniyoruz ve dünyevi zevklerle bu "insan dünyasına" tutunmaya çalışan karakterimizin kendini asla içselleştiremeyişinin sebeplerini daha bariz görüyoruz. Özellikle kitabın son cümlesi beni fazlasıyla yaraladı ve travma dolu bir çocukluğun nasıl bütün bir hayatı harabeye çevirebileceğini bir kez daha öğrendim. Son satırlarda artık karakterimizin nerede olduğu bilinmiyordu ki büyük ihtimal intihar etmişti. Onca girişimden sonra amacına ulaşmış olmalıydı ve veda mahiyetinde bir kaç günlük bırakmıştı. Peki ölümünde suçlu kimdi? "Suç onun babasında." Hiç bir anlamı yokmuşçasına söylemişti. "Bizim bildiğimiz Yozo çok saf, düşünceli, eğer içki içmezse, hayır, hayır içse bile.. melek gibi bir çocuktu." Ah şu travmalar ah.. Sanırım yorumlamamı burada kesicem ve derinliğiyle beni büyüleyen bu kitabı sizlere de önericem (: "Bir şeyler teklif edilip de reddedince, karşımdakinin yüreğinde de kendi yüreğimde de sonsuza dek onarılmayacak aleni bir çatlağın oluşacağı korkusunu taşırdım hep." "İnsanların beni sevdiğini bilsem bile, sanırım onları sevme yeteneğim yoktu. (Aslında, diğerlerinin de "sevgi" yeteneklerinin olup olmadığı konusunda şüphelerim vardı.)"
İnsanlığımı Yitirirken
İnsanlığımı YitirirkenOsamu Dazai · Sel Yayıncılık · 202035bin okunma
·
1 artı 1'leme
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.