Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bütün bunlardan sonra başlıca sebep, kahraman şehidin cahiliyyetle (cahiliyet, İslâm aleyhtarlığıdır.)(¹) mütarekeyi ve pazarlık yapmayı kabul etmiyen takriri ve islâm propagandacılarının, İslâm düşmanlarının entrikalarına karşı daima müteyakkız bulunmaları gerektiğine dair devamlı tekrarlamalarıdır. «İslâm düşmanları, cahiliyetin seyrini İslama çevire bilmek gayesiyle hareket ettiğimizden endişe ettikleri için, cahiliyet yolunda bir kaç adım atmak lâzım geldiğini size telkin edecekler. Bu kötü teşebbüsü şiddetle reddetmeniz gerekir. Aksi halde islâmı büsbütün kaybetmiş olacaksınız.» Kahraman şehidin bu beyanı, sosyalizmin veya kapitalizmin islâmdan olduğunu iddia ederek uygulamakta oldukları cahiliyet sistemlerini sureti haktan göstermeğe çalışan zorbaları küplere bindirdi. İddialarının sahteliği meydana çıkarsa, İslâm milletleri nezdindeki değerlerini mutlaka kaybedeceklerdi. Zira kendi başlarına serbest bırakıldıkları zaman müslümanların yapacakları yegâne şey? islâm davetine icabettir. Ve islâmın zaferi, her çeşit zulüm ve zorbalığın sonu demektir, işte kahraman şehid’in sözlerinden bu yüce hakikati açıklayan örnekler: «...Halka islâmı takdim ederken bu hakikat gönüllerimizde o derece kuvvetli olmalıdır ki, onu söylemekte asla tereddüt etmemeli ve kekelememeliyiz. Îslâma döndükleri takdirde hayatlarını tamamen değiştireceğine dair onlarda tam kanaat hasıl edinceye kadar uğraşmalıyız. Hayat hakkındaki tasavvurlarını değiştirecek.. Keza durumlarını değiştirecek.. Onlara kıyas kabul etmez derecede daha âlâsını vermek üzere değiştirecek, düşüncelerini ulvileştirmek, durumlarını düzeltmek ve onları insan hayatına lâyık olan yüksek seviyeye daha da yaklaştırmak için değiştirecek.. Onları içinde bulundukları cahiliyetin aşağılık kompleksinden kurtararacak.. Belki bazı küçük şeyler kalacaktır. Îslâm nizamında da bu gibi küçük şeylere raslamak mümkündür, ama gene de menşe, itibariyle bir birinin aynı olamazlar. Çünkü o takdirde, büyük bir esasa bağlanmış olacaklardır ki bu gün bağlı oldukları esastan, cahiliyetin uğursuz ve kılıksız esasından tamamen başkadır. Aynı zamanda İslâm, müsbet ilim bilgilerinin hiç bir dalından onları mahrum etmeyecek, hattâ bu meyandaki çalışmaları onları ileriye atacaktır.» «...Halk, islâmın insan yapısı olan içtimai doktrinlerden bir doktrin olmadığını, keza isimleri, ölçüleri ve bayrakları her ne olursa olsun beşerî sistemlere uymadığını idrak etmelidir. Halkı bu anlayışa ulaştırıncaya kadar çalışmalıyız. O yalnız islâmdır. Müstakil şahsiyeti, müstakil düşünce ve müstakil hareketi ile İslâm, beşeriyete hayalinden geçen her şeyin daha mükemmelini sağlayacak olan İslâm.. Yüce, temiz, mütenasip, mütekâmil ve yücelerin yücesi Allah'tan gelen İslâm..» «...îslâmın hakikatini bu minval üzerine idrak ettiğimiz zaman, tabiatiyle bu idrak, onu insanlara takdim ederken konuşmamıza kuvvet ve itimat, ayni zamanda sevgi ve merhamet telkin eden bir vasıf kazandıracaktır. Elindekinin hak ve başkalarındakinin de batıl olduğunu yakinen bilen şahsın güvenini.. Beşerin bedbahtlığını gören ve onları mes’ud kılmanın yollarını bilen şahsın sevgisini... İnsanların dalâletini gören ve gerçek hidayetin nerede olduğunu bilen bir kimsenin merhametini...» «...İslâmî gizli hile oyunlarına asla alet etmeyecek ve onların sapık şehvet, ihtiras ve tasavvurlarına asla taviz vermiyeceğiz... Onlara karşı son derece sarih (açık; olacağız.. İçinde bulunduğumuz durumlar bir habesetdir. Allah sizi bu habasetten temizlemek istiyor.. Yaşadığınız hayat aşağılıktır. Allah sizi yükseltmek istiyor.. Sizin bu haliniz bedbahtlıktır, derttir ve tasadır. Allah, yükünüzü hafifletmek, sizi esirgemek ve bahtiyar kılmak istiyor.. İslam tasavvurlarınızı, durumlarınızı ve kıymet lerinizi değiştirecek ve sizi yepyeni bir hayata yükseltecektir ki, yaşadığınız hayatı size unutturacak. Öylesine bir seviyeye eriştirecek ki şarkın ve garbın durumlarını beğenmiyeceksiniz. öylesine değerler kazandıracak ki size, bütün dünyada hükümran olan değerlerden adeta tiksineceksiniz.. İslâmî hayatın pratik tarafını göremiyorsanız bu, sizin bedbahtlığınızdandır. Aynı zamanda düşmanlarınız (bu dinin düşmanları) bu hayatın teessüsünü ve bu şeklin vücut bulmasını önlemek gayesi ile birleşmişlerdir. Hamdolsun Allah’a bizler Kur’anımız şeriatımız, tarihimiz ve geleceğinden asla şüphe etmediğimiz istikbale dair parlak tasavvurlarımız arasından onun kalbimize doğduğunu gördük..» Seyyid Kutub, zorbaların ağızlarında dolaşan sebeplerden hiç biri için değil, yalnız ve yalnız bu sözlerden dolayı öldürüldü. Bu çeşit sebepler ne Seyyid Kutubu tanır ve ne de Seyyid Kutub onları. Seyyid Kutub, hayatının hiç bir döneminde komploya ve tahrip işine inanmayan bir fikir adamı idi. Bütün hayatı boyunca bozuk durumların ancak fikir ve kanaat yolu ile değişeceğine ve islah edileceğine inanarak yaşadı. Kırk senesi okumakla ve yirmi senesi de yazmakla geçti. Bunu, Seyyid Kutub’un kendi ağzından dinleyelim: «Bu satırların sahibi, ömrünün kırk senesini okumakla geçiren bir insandır. Bu müddet zarfında birinci vazifesi, muhtelif beşerî ilimlerin kısmı âzamim okumak ve mütalâa etmekdi. İlim sahasında gerek profesyonel ve gerek amatör olarak çalıştı.. Sonra kendi akidesinin ve kül türünün kaynaklarına döndüğünde bu muazzam inşa karşısında bütün okuduklarının, gördüklerinin ne derece cılız kaldığını hayretle müşahade etti. Aslında da öyle olmalıydı. Fakat ömrünün bu yolda geçen kırk senesine yanmadı. Çünkü o kırk sene ona, cahiliyetin hakikatin, sapıklığını, cılızlığını, cibilliyetsizliğini, dağdağa böbürlenme, kuruntu ve iddialarını hasılı bütün hususiyetlerini öğretti. Bir müslümanın bu iki kaynağı bir araya getirip almasının mümkün olamıyacağını yakınen bildi. Maamafih bu mevzuda kaydettiğimiz husus benim kendi görüşüm değildir.. Esasen bu mes’elede şahsî görüşün yeri yoktur. O hak terazisinde, müslümanın kendi görüşünden çok daha ağırdır; Zira Allah (cc) ve Peygamberinin (sav) kavlidir. Bu hususta onu hakem kılıyor ve ihtilâf ettikleri meselelerde Allah ve Rasulüne müracaat eden mü'minler gibi biz de Allah ve Rasulüne müracaat ediyoruz.» Böyle bir zatın, Abdünnasır’ın adamlarının iddia ettikleri gibi olmasına imkân yoktur. O, dünya işlerini tecrübe ede ede islâmı tanıdı. İslâmî mevzuların kâffesi hak kında yazdığı kıymetli eserler, İslâm’ın onun dinamik nefsinde ve pürüzsüz, saf berrak ruhunda kaynaşmasından meydana geldi. Dâvası uğrunda insan gücünün üstünde bir tahammül gösterdi. Çünkü firavundan daha kuvvetli idi. Kuvvetli ve aziz olan Allaha bağlı yaşadı. Ve gözü arkada kalmadan dünyayı terketti. Çünkü ebediyet diyarın da kendi rabbine mülâki olmaya gidiyordu...
Sayfa 54 - 55, 56, 57 Cağaloğlu Yayınevi
·
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.