Bilimin Balı' da doğmuş olmasının akla yatkın açıklamalarından birini
Jared Diamond'un Guns, Germs and Steel (Tüfek, Mikrop ve Çelik) adlı kita-
bında bulmak mümkündür. Diamond kitabında bilimin niçin ilk önce Ba-
lı' da ortaya çıkhğım ve niçin sonunda dünyanın her yerinde, hatta Bah'nın
diğer kurumlarına hasmane tavır alan kültürlerde bile benimsenmeye baş-
landığını açıklamaya soyunmaz. Diamond, daha çok, Avrupa'nın dünya-
nın geri kalanının büyük bölümü üzerindeki politik ve askeri egemenliği-
ni, yirminci yüzyıla dek uzanan bir zaman dilimi içerisinde, açıklamak ar-
zusundadır. Başlangıç noktası olarak da kendisine, avcı-toplayıcı topluluk-
ların 10.000 yıl önce neredeyse dünyanın her yerinde yerel çevreye uyarlı
bir tepki verememeye başladıklarında bütün hama sapiens'lerin düşünsel
ve kültürel düzeylerinin göreli olarak birbirine eşitlenmesini almıştır.
Diamond, Balı Avrupa'nın dünyanın egemeni olmasının arkasında ya-
tan sebebin onun kurumlarının, kültürünün, uygarlığının üstünlüğü ol-
madığım, hele Batılı halklar ile Bahlı olmayan halklar arasındaki bireysel farklılıkların bunda hiç rol oynamadığını göstermek için çok sayıda kanıt
sıralar. Bah'nın dünyanın geri kalanını kolonileştirmede, boyunduruğu al-
hna almada ve sömürmede kaydettiği başarı çok az sayıdaki ( oldukça
"doğal") coğrafi ve çevresel faktörün bir sonucudur. Birincisi, kolaylıkla
evcilleştirilebilen ve kazanç sağlayan on iki bitki türünden alhsı bir bölge-
de yetişmektedir: Yakın Doğu. Dolayısıyla tarımın ilk olarak bu bölgede
başlaması beklenen bir şeydir. Tarımla birlikte depo edilebilir ürünler ve
kayıt tutma ihtiyacı çıkagelir, böylelikle yazı da ilk defa bu bölgede ortaya
çıkar (aynı nedenden dolayı -depo edilebilir ürünün ıslah edilmesi ve ar-
dından gelen kayıt tutma ihtiyacı- yazı, Orta Amerika' da yaklaşık 1.000 yıl
sonra kendini gösterir). Tarımsal üretkenlik hayvanların çifte koşulmak
üzere evcilleştirilmesi sonucu daha da artar. Ne ki tarımsal faaliyetlerde
kullanılmak üzere evcilleştirilen 18 değişik hayvanın büyük bir çoğunlu-
ğuna gene Yakın Doğu' da rastlanmaktadır. Evcilleştirilebilir bitki türleri-
nin görüldüğü kimi bölgelerde (örnekse, Orta Amerika) çekme ve taşıma
işinde (sabana, kızağa, yük arabasına koşmada) kullanılmak üzere evcilleş-
tirilebilecek yerli cins hayvanlar yoktur. Tarımsal üretkenlikteki arhş nüfu-
sun da arhşına yol açar; nüfusun yoğun olduğu bölgelerde evcil hayvan-
lardan insanlara bazı hastalıklar bulaşır. Bu durum kısa vadede nüfusun
azalmasına ama uzun vadede hastalıklara karşı direnç kazanılmasına ne-
den olur. Böylelikle pek çok kuşak gelip geçtikten sonra geriye kalan nüfu-
sun neredeyse tamamı hayvanlardan kaynaklanan bu hastalıklara bağışık-
lık kazanır. Nitekim depo edilebilir ürünlere sahip olan ve hayvanları işe
koşmada ustalaşan Yakın Doğu toplumları nüfus arhşının yarathğı basın-
ca, kendi yurtlarından uzak olan topraklara doğru yayılarak (başlangıçta
A vrupa'ya) cevap verebilmişlerdir.
Diamond bir başka önemli tespitte daha bulunur: 30 ile 45 derece ku-
zey enlemleri arasında Avrupa'nın Atlantik kıyısından Uzak Doğu'nun
Pasifik'ine dek uzanan bant boyunca teknolojik yeniliklerin yayılmasına
engel oluşturabilecek hiçbir coğrafi ya da iklimsel bariyer yoktur. Oysa
Kuzey Amerika ile Güney Amerika arasında iletişim kurabilmek için çok
dar, çok dağlık ve sivrisinekten geçilmeyen bir yer olan Panama berzahını
geçınenin bir yolunu bulmak gerekmektedir. Keza, Afrika' da da teknolojik
yeniliklerin bir bölgeden diğerine aktarılmasının önündeki coğrafi engel
Büyük Sahra Çölü ile onun hemen güneyindeki (böceklerden kaynaklanan
hastalıkların pençesindeki) bölgelerdir. Dolayısıyla, Avrasya ekseni bo-
yunca uzanan yerlerde yaşayan halkların yeni teknolojilere erişme imkanı balı yarımkürede, Okyanusya' da ya da Afrika' da yaşayan halklarınkiyle
kıyaslanamayacak derecede büyüktür. Nihayet, Avrupa kıtasının iç bölge-
lerinde her biri aşılması zor birer engel olan çok sayıda dağ vardır, sahille-
rinde ise potansiyel limanlar ve denizlerinde ise kara görünmez olduktan
hemen sonra uzanan zengin balık yatakları sıralanmaktadır. Bu çevresel
etmenler açık deniz gemiciliğinde görece erken bir tarihte uzmanlaşmayı
sağlamışlır.
Yakın Doğulu ve Avrupalı halkların tarımdaki ve koşum/yük hayvan-
larını kullanmadaki üstünlükleri, hayvanlardan bulaşan hastalıklara karşı
erken bir bağışıklık kazanmaları, uzun vadede Çin ve Japonya gibi ülke-
lerden teknolojik yenilikler ithal etmeleri ve denizciliğe çok daha elverişli
çevresel koşullara sahip olmaları Balı Avrupalı halkların uzak sahillere
ulaşmalarını neredeyse kaçınılmaz kılmışlır. Oralara kendilerinin ya da
hayvanlarının taşıdığı hastalıklar yerli halkın tekrar kendisini toparlayana
dek önemli bir bölümünün hayalım kaybetmesine yol açmışlır. Daha son-
rasında ise Avrupalıların bu topluluklar üzerindeki egemenliğini sağlayan
şey silah ve taşımacılık olmuştur. Bu sonuç, yirminci birinci yüzyıl pers-
pektifinden bakıldığında, hiç de iyi bir şey değildir. Gerçekte, Avrupalı iş-
galcilerin kendilerinin yaşadığı ahlaki tahribat ile yerli topluluklara ver-
dirdikleri beşeri ve kültürel kayıp göz önüne alındığında çok kötü bir şey-
dir. Diamond'un kuramı burada sonlanır. Fakat bu kuramın kapsamını bi-
limin niçin ilk olarak Balı' da ortaya çıklığım açıklayacak şekilde genişlet-
mek görece kolaydır.
Diamond, saf bilimin ilk kez teknolojik yönden gelişmiş toplumlarda
doğmuş olması gerektiği yolunda bir iddia ortaya atmaz, fakat onun anali-
zinden rahatlıkla böyle bir çıkarımda bulunulabilir. Sonuçta, mühendislik
alanındaki araşlırmalar ile saf bilim kapsamındaki araşlırmalar arasında
derece farkı vardır; hiç beklenmedik şeylere gebe olan araşlırma süreci, ye-
terli zaman verildiği takdirde, teknolojiden saf bilime yönelmeye mah-
kumdur. Teknolojide pratik ilerleme sağlama arayışının, en azından kimi
zaman, uygulamalı bilimde değil de saf bilimde keşiflere yol açması kaçı-
nılmazdır. Nitekim bir toplumda mikropların olmasa bile "tüfek ve çeli-
ğin" saldırısı ne denli erken başlarsa, bizim bilim diye bildiğimiz olgu o
toplumda o denli erken boy atar. Bilimin ilk önce Batı' da boy göstermesi-
nin nedeni de budur.
Sayfa 53