Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

"Kendini nasıl bir şeyin içine soktuğunun farkında mısın Angelina?" diye sordu. Baldırındaki kılıftan bir bıçağa uzandı- ğında kocaman gözlerle izledim. Göğsüme doğru yönelttiği kocaman bıçağı takip ettim ve bıçağın hafif kıvrımlı ucunu gömleğimin ilk düğmesinin altına taktı. Pürüzsüz metal yüzeyinin üstünde kurumuş kana benze- yen birkaç koyu leke vardı. Beni korkutmaya mı çalışıyordu? "Evet." Başımı kaldırıp doğrudan onun parlak gözlerine baktım. Ürkek görünüyor olabilirdim ama kolay kolay kork- mazdım. Korumak için öldürmeye istekli olan insanlar beni korkutmuyordu. Ben sadece acılarından zevk almak için başka- larına zarar verenlerden korkuyordum. Uzandım ve parmaklarımı bıçağı tutan eline doladım. Düğme uçup takırdayarak yere düştü. Bıçağı aşağı doğru hareket ettirerek ucunu bir sonraki hede- fe taktı. "Bundan emin misin?" Başımla onayladım ve ikinci düğme yere düştü. Çok geç- meden üçüncü düğme gitti ve o bütün düğmeler bitene kadar kesmeye devam ederken ben kıpırdamadan oturdum. Derin bir nefes alarak gömleği silkip düşmesine izin verdim. Sergei'nin dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve soğuk bıçak göğsümün orta- sına hafifçe bastırıldığında hızla bir nefes çektim. "Bu sutyeni sevdim," dedim boğuk sesle. "Ben de," dedi. Parmağını sutyenin kaplarını bir arada tutan kumaşın altına soktu ve bıçağın ucunu altına geçirdi. "Ama çı- karılmasını tercih ederim." İnce kumaşı kesmesiyle vajinam kasıldı, külotum sırılsıklam oldu. Gözlerimi onunkilerden ayırmadan mahvolmuş dantel par- çasını çıkardım, gömleğime katılması için düşmesine izin ver-dim ve arkama yaslandım. Sergei bıçağı lavaboya bıraktı, sonra parmaklarını kot pantolonumun kemerinden içeri kaydırdı ve yüzü yüzümün tam önüne gelene kadar eğildi. "Bundan sonra geri dönüş yok bebeğim," dedi. Evet, sanırım olmayacaktı. O pantolonumu sıyırırken avuç- larımı tezgâhın üzerine dayayarak kendimi destekledim. Sonra külotumu çıkarmasını bekledim ama onun yerine tekrar bıçağı- na uzandı, ucunu kenarına taktı ve kesti. "İç çamaşırlarımı mahvetmekten zevk mi alıyorsun?" "Son derece." Sırıttı, sonra aynı işlemi diğer tarafa da yap- tı. Üzerimi örten son kumaş parçası da düşüp beni tamamen çıplak bıraktı. Parlak floresan ışığın altında onun için sergile- niyordum. Başka bir adam olsaydı gergin olurdum. Sergei ile öyle değildi. O zaten beni en kötü halimde görmüştü, o yüzden ondan saklanma ihtiyacı hissetmiyordum. Gözlerini benimkilerden ayırmadan, baldırlarına bağlı kayışla- rı çözmeye başladı. Silahlarının birbiri ardına çınlayarak yere düş- mesine izin verdi. Bir silah. Birkaç ekstra şarjör. Bir bıçak daha. Sonunda pantolonunu ve baksırını çıkararak tüm çıplak ihtişamıy- la karşımda durdu. Tüm o sert, sıkı, ham ve kusursuz bir şekilde belirgin kasları izlerken bir farkındalıkla doldum. Vücudu güzeldi ama sadece gösteriş için değildi. Tıpkı az önce çıkardığı tabancalar ve bıçaklar gibi, Sergei'nin vücudu da bir silahtı. Kusursuz olana kadar bilenmişti ve tıpkı bu akşam tanık olduğum gibi, bir insa- nın hayatını en az çabayla sona erdirme yeteneğine sahipti. Yaklaştı ve sol eliyle ensemi kavradı, sağ elini omurgamdan aşa- ğı kaydırdı ve sert aletinin ucu kasığıma dayanana kadar beni öne doğru çekti. Şu anda beni tuttuğu ellerle birkaç kişinin hayatına son verdiği gerçeğiyle endişelenmeliydim. Kollarıyla yüzünde ku- rumuş kan damlaları vardı. Fakat endişe etmedim. Onun yerine bacaklarımı beline doladım ve aletinin içime kayışının hisseyle ke- yiflendim. Çok iriydi ve duvarlarım gerilip onun boyutuna uyum sağlamak için esnerken nefes nefese kaldım. Hâlâ önceki sevişme- mizden dolayı biraz hassastım ama umurumda değildi. Bir an için ikimiz de kıpırdamadan birbirimizin gözlerinin içine baktık. Bu, bir şekilde farklı hissettiriyordu. Arabadayken sadece iki insanın cinsel çekime yenik düşmesi ve buna göre hareket etme- sinden ibaretti. Ama bu...bu başka bir şeydi. Bu geceye kadar, Sergei Belov'un gerçekte kim olduğunu tam olarak kavrayamamıştım. Altı silahlı adamı hiç tereddüt et- meden, hızlı ve etkili bir şekilde öldürmesini dinlemiştim. Artık biliyordum. Soğukkanlı bir katile âşık oluyordum Hipnotize oldum. Aletim patlayacakmış gibi hissediyordum ama kıpırdamadım. Angelina'nın gözünü kırpmadan bana bakışıyla tamamen hipnotize olmuştum. Bakışlarında hiç korku yoktu. İsteksizlik yoktu. İnsanlar nadiren benim gözlerimin içine bakar- dı. Eğer bakarlarsa da başlarını çabucak çevirirlerdi, sanki çok ya- kından bakarlarsa görebilecekleri şeyden korkuyorlardı. Ellerini omzuma koydu. Belime doladığı bacaklarını ritmik olarak sıkıp beni daha da yakına çekerken tırnaklarını omzuma saplıyordu. Parmaklarımın sırtında gezinmesine izin verdim ve bir avuç saçını tutup başını yukarı kaldırdım. Titreyerek alt dudağını ısı- rıp gözlerini yumdu. Neredeyse tamamen içinden çıktım ve saçını hafifçe çektim. "Gözlerini benden ayırma, bebeğim." Bana bakmasını istiyordum. Gözleri açıldığı an, tüm gü- cümle içine girdim. Ben dibine kadar içine gömüldüğümde Angelina inleyip omuzlarıma daha sıkı tutundu. "Daha hızlı," diyerek miyavlıyor gibi inledi. "Hayır." Gülümsedim ve dışarı kaydım ama sadece tekrar içeri itmek içindi. Bu sefer daha yavaş girdim. Nefes nefese kalışının sesi benim için kulaklarıma bir müzikti. Yüzündeki ifade paha biçilemezdi. Sevinç ve hayal kırıklığı arasında bir şeydi. Saçlarını bıraktım ve çenesini kavradım. Hâlâ elimden geldiğince yavaşça içeri ve dışarı hareket ederken Angelina'nın dudaklarını yalayıp yutuyordum. Tadı bal ve günah gibiydi. Kontrolümü tamamen kaybettim. Sol elimle kıçını kavradım ve içine daldım. Nefeslerimiz birbirine karışırken ağızlarımızı bir arada tutuyorduk. Angelina'nın elleri üst kollarımı sarıyor, sanki hayatı buna bağlıymış gibi sıkıvordu ve ben de içine tek- rar tekrar daldım. İnleyip gözlerini kapattı. Hayır. "Gözler, Angelina," diye bağırdım ve tekrar çenesini kavra- dım. "Bana bakmana ihtiyacım var." Ellerini yüzümün iki yanına getirene kadar yukarı doğru hareket ettirdi ve bana her zaman baktığı gibi baktı; beni görü- yormuş gibi. Bir şeylerin ortadan kaldırılması ya da insanların öldürülmesi gerektiğinde gönderdikleri birisini değil. Herkesin, eğer yanlış bir şekilde bakarlarsa onları öldüreceğinden korktu- ğu aklını kaçırmış bir adama bakar gibi değil. Sadece... bana bakar gibi. "Seni bırakmıyorum, lisichka," dedim dudaklarına doğru ve tekrar içine girdim. "Sen benimsin." Angelina vücudunu sarsan titremelerle inledi ve ben kendi kurtuluşumu bulana kadar içine girip çıkmayı sürdürdüm. Bir saniyeliğine bile gözlerini benden ayırmadı. "Duş almam lazım," dedi Sergei ağzıma doğru, sonra dudağımı ısırdı. "Her yanımda kan var." İç çektim, hâlâ çıktığım zirveden aşağı iniyordum. "Eşlik et- memin sakıncası var mı?" "Yok." Ellerini kollarıma koyup aşağı kaydırdı, sonra belime doğ- ru hareket ettirdi. Beni tezgâhtan indirdi ve parmaklarını par- maklarımın arasından geçirdi. Elimi sımsıkı kavrarken gözleri etkisini yitirmeyen tahrikle yarı kapalıydı. Beni duşa çekip suyu açtı. Su üzerine akarak yüzünden ve vücudundan kayan damlalarla kanı yıkıyordu. Ayaklarının dibindeki su pembey- di ve giderde kaybolmadan önce dönüşünü izlerken büyülen- miş gibiydim. Başımı kaldırdığımda Sergei beni inceliyordu. Bekliyordu. İleri doğru bir adım atıp suyun altında ona ka- tıldım, ayaklarım onunkilerin yanında kan ve su karışımına karıştı. Tek kaşını kaldırdı. "Kanın temizlenmesini bekleyebilirdin." "Bekleyebilirdim," dedim gözlerinin içine bakarak. "Bu seni rahatsız etmiyor mu?" Başımı eğip ayaklarımın dibindeki suya baktım. Hâlâ soluk pembe bir ton vardı. "Hayır, pek sayılmaz." Elini uzatıp yanaklarıma yapışmış birkaç tutam saçı çekti. "Tuhaf bir türsün." "Değilim," dedim ve duş jeline uzandım. "Muhtemelen ta- nıyıp tanıyabileceğin en sıkıcı insanım." Çenemi parmaklarının arasına almasını ve başımı yukarı kaldırmasını izledim. "Sen sıkıcı olmaktan çok uzaksın, bebeğim." "Kardeşin kütüphaneciye benzediğimi söyledi." "Bir kütüphanecinin nasıl görünmesi gerektiği hakkında hiçbir fikrim yok ama eğer böyle bir şeyse..." Boştaki eli om- zumda durdu ve göğsümden aşağı inip mememi sıktı, sonra aşağı inip karnım boyunca ilerledi ve sonunda bacaklarımın arasında durdu. "O zaman kütüphaneciler akıl almaz derecede seksi ufak şeyler demektir." Başını eğdi ve dudaklarını dudaklarıma bastırırken eli ar- kamda dolaştı. "En tatlı, en diri popolu olan hem de," dedi ağzımın içine ve kıçıma hafifçe tokat attı. "Sen öyle diyorsan." Gülümsedim, sonra dudağımı ısırdı- ğında irkildim. "Öyle." Pis pis gülümseyip avcuma duş jelinden biraz sıktım. Sergei inledi. "Çilekli olmaz." Elime baktığımda benim duş jellerimden birini tuttuğumu gördüm. Sinsice gülümseyerek biraz daha sıktım. Göğsünü yı- karken, kurşunun isabet ettiği yerdeki çürüğe nazik davranır- ken vücudunun ön tarafını kaplayan dövmelere daha yakından baktım. Çoğu ürkütücü sahnelerden oluşuyordu, çok detaylı bir şekilde işlenmişti. Ancak şurada burada, çok sayıda geomet- rik desen ve mitolojik yaratığın arasına saklanmış, Rusça yazıl- mış kelimeler vardı. Parmağımı göğüs kemiği üzerindeki kanatlı bir yılanın kuy- ruğunun üzerinde gezdirip omzuna kadar takip ettim. Sergei arkasını dönüp bana sırtını sundu ve ben yaratığın ağzı açık, dev bir kafayla son bulan vücudu boyunca devam edip kürek- kemiğinin üstüne doğru ilerledim. Sergei'nin vücudunun ön tarafında sadece bir yara izi fark etmiştim, boynunun yan ta- rafında kısa, yatay bir çizgi vardı ancak sırtında birkaç taneydi. Omzundaki yılan kafasının yanında yuvarlak bir iz vardı, bir tane de kalçasındaydı. Her birinde parmaklarımı gezdirdim, sonra öne eğilip kolunun üst tarafına bir öpücük kondurdum. Hızla nefes aldı ve sonraki saniyede kendimi duvara yapıştırıl- mış, Sergei tarafından ağzım yağmalanırken buldum. Sert aleti karnıma dayanarak zonkluyordu. "Çok sürmedi." Elimi uzunluğunda gezdirdim. "Bir rekor kırmaya mı çalışıyoruz? Çünkü ben bu tempoya ayak uydura- bileceğimden emin değilim." "Merak etme. Dayanıklılık pratikle gelir." Dönüp suyu ka- pattı, raftan bir havlu alıp omuzlarıma doladı. Beni sarmaladık- tan sonra kollarına aldı ve banyodan çıkarıp yatağa taşıdı. "Bu tanıdık geliyor," dedim ve yüzümü boynunun kıvrımla- rına gömdüm. "Ancak bu sefer farklı kokuyorsun." "Peki bu kimin suçu?" Gülümseyerek boynunu yaladım, sonra oradaki deriyi hafif- çe ısırdım. "Şikâyet etmiyordum." Beni yatağa yatırıp üstüme çıktı. "Şimdi, tatma sırası bende." Beklediğim gibi boynumun tadına bakmak için eğilmek ye- rine vücudumdan aşağı doğru hareket etti, bacaklarımı tuttu ve omuzlarının üstüne yerleştirdikten sonra başını eğmesini ve vajinamı yalamasını izledim. "Mükemmel," diye mırıldandı, sonra birkaç dil daha atıp beni nefessiz bıraktı. Klitorisimi emdiğinde titremeler beni ele geçirdi. Devam etmesini istiyordum ama aynı zamanda tekrar içime girmezse sanki patlayacakmışım gibi geliyordu. Bir par- mak eklediğinde inledim ve içim titrerken saçlarına yapıştım. Sergei ağzını çekince hayal kırıklığıyla inledim ama bir saniye sonra aleti beni tamamen doldurdu. Vücut ağırlığı üstüme yer- leşti ve kalbi benimkine doğru çarptı. Tek kolunu bana dolayıp diğer eliyle yanağımı okşadı. Nefes nefeseydim ve içime girdi- ğinde gözlerinin içine baktım. Vajinam sızlıyordu ama umursamadım. Her darbesi, her sı- zısı, aletinin duvarlarımı esnettiği her sefer hayatın kanıtı gibi hissettiriyordu. Bu gece onun için çok korkmuştum. O yirmi dakikayı asla unutmayacaktım. Önem verdiğim herkesin öldü- ğünü izlemekten bıkmıştım. Bir elimle onu tüm gücümle tutarken diğer elimi kaldırıp yanağını tuttum. Gözlerim karıncalandı. Buradaydı. Yaşıyordu. Sergei tekrar içime abandı, aletini dibine kadar sapladı. Kalp atışları hızlandı. Bir itiş daha. Yaşıyor. Yaşıyor. Yaşıyor...
Sayfa 158
126 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.