Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kumların Kadını
Hiroshi Teshigahara’nın Kobo Abe’nin eserinden uyarlamış olduğu “Kumların Kadını” filmi, Japon sinemasının - bana kalırsa- en özgün yapıtlarından biridir. Böcek bilimci olan Eijii Okada, kumlarla kaplı olan isimsiz bir mıntıkada üç günlük gezintiye çıkıp bulunması zor bir böcek türünü aramaya koyulur. Bir eserin sıçrayışı, beklenmedik bir olayın cereyan etmesiyle mümkün hale gelir. Aristoteles’in Poetika adlı metninden beri “Baht Dönüşü”( bilgisizlikten bilgiye dönüş) türünden dönüşler, tiyatro oyunlarında da sinemada da seyirciye sunulan beklenmedik dönüş olarak kendisini ortaya koyar. Okada, böceklerle ilgili keşif yaparken, böcekleri koleksiyon olarak kullanan ve onları araştırma konusu yapıp, ölümsüzlüğünü bir kitapta resmetmek için böcekleri araç olarak kullanır. Böceklerle olan mesafesi bir duygu durum ilişkisi değil, bir özne-nesne ilişkisidir. Okada, böceklere yabancı bir varlıktır. Tıpkı Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı eserinde karakterin böceğe dönüştükten sonra ailesi tarafından bile kabul görmemesi gibi bir yabancılaşma ilişkisidir seyircinin tanık olduğu. Okada’nın bu dönüşü yaşaması için yaşantısında “kırılma anları” olması gerekir. O kırılma anı da- bilgisizlikten bilgiye geçiş, tastamam insani koşullardan ayrılmış bir yaşamı deneyimlemekle mümkündür. Okada, gezisi sırasında köylülerle karşılaşır ve köylüler onu, misafir etmek için Kyoko Kishida’nın yanına gönderir. Kyoko, kum fırtınasında kocasını ve çocuğunu kaybetmiş dul bir kadındır. Halatlarla bağlanmış bir ip aşağı doğru sarkıtılıp Kyoko’nun evine giriş yapılır. Kyoko, kumlarla yaşantısını sürdüren yalnız bir kadındır. Okada’nın gelişiyle kadınlığını yeniden keşfetmiş gibi mutludur. Böylelikle Okada’nın kum evine hapsedilmesi, özgürlüğüne olan içgüdüsel tutkusu ile kumun altında yaşamın verdiği esaret arasında gider gelir. Teshigahara’nın çekim tekniğinde Kyoko’nun eşinin kum uçurumunun aşağısında gösterip, köylüleri yukarı kısımda göstermesi olağanüstü bir görüntü sunar. Burada benim çıkardığım sonuç, Okada’ya köylülerin yukarıdan bakması ve Okada’nın özgürlüğünün elinden alınmasıdır. Okada, böcek bilimci iken böcekleşmiştir. Georg Lukacs’ın deyimiyle, “Şeyleşme” denilen bir yabancılaşma türüne yakalanmıştır. Artık Okada bir özne değil, bir nesne görevindedir ve köylüler tarafından duygusuz bir biçimde içgüdüye , insani koşullardan azade kılınmış bir yaşama terk edilmiştir. Okada için özgürlük, bir kurtuluş iken, kendisinin böcekleştiğini zamanla fark eder ve böcekler ile kendi arasındaki farkı ayırt edemez hale gelir. Film her yönüyle derin metaforlarla donanmış bir biçimle karşımıza çıkar. Biçimi bir yana, içeriksel mesajın çıkarımı seyirciye bırakılmıştır. Yönetmen entelektüel bir kaygı dahi gütmeden olanı olduğu gibi sunmuş ve metaforlardan çıkarımlar yapmamızı bize bırakmıştır. Böylesi değerli bir filmin bu kadar az bilinmesi de makus talihimizin biçare durumumuzla özetlenebilir.
·
466 görüntüleme
Pierre Rivière okurunun profil resmi
Bir gün belki umalım.
Sorel okurunun profil resmi
Ben de filmi çok sevdim. Aslında tam seninle izlemelik 😄
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.