İşin kötüsü genç adam onu sevmekten çok ona tapıyordu. Kendine hep genç kızın sadakat ve saflık sınırları içinde bir gerçekliği olduğunu ve bu sınırların ötesinde hiç var olmadığını söyleyip durmuştu, bu sınırların ötesinde o, suyun kaynama noktasında su olmaktan çıkması gibi, kendisi olmaktan çıkardı. Onun bu korkunç sınırı bu kadar doğal bir zarafetle aşışını görürken, öfkesinin kabardığını hissediyordu.