Gönderi

NUR RİSALELERİNDE HZ. ALİ İLE İLGİLİ RİVAYETLER
"BEN İLMİN ŞEHRİYİM, ALİ DE ONUN KAPISIDIR."(1) Nur Risaleleri'nde "Keramet-i Aleviye" diye sunulan bu büyük iddiaların temel dayanağı, işte bu hadistir. Bu hadisin Nur Risaleleri'ninde zikredilmesinin sebebi, müellifinin gizli ilimlerin Hz. Ali'ye verildiğine inanması ve bundan kendisi ve risaleleri lehine çıkardığı sonuçların ilk ve en önemli basamağını teşkil etmesidir. Tirmizi, hadisi أنا دار الحكمة وعلى بابها "Ben hikmetin eviyim, Ali de onun kapısıdır." şeklinde rivayet etmiş ve "Bu hadis, garib-münkerdir." demiştir. (2) Aliyyu'l-Karî hadis hakkında şu açıklamayı yapar: Tirmizi: Bu hadis münkerdir, dedi. Buhari'nin de kanaati budur, o der ki: Yalan olup aslı yoktur. Ebu Hâtim ve Yahya b. Said de böyle dediler. İbnu'l-Cevzî bunu Mevzuat'ına aldı. Zehebî ve diğerleri de buna katıldılar. Garib: Metin veya isnåd yönünden tek kalmış, yahut benzeri, başka råviler tarafından rivayet edil memiş hadise denilmiştir... Garib hadisler, umumiyetle sahih olmamakla beraber, garabetin, sıhhati yok edici bir vasıf olduğu da ileri sürülemez. Zira sıhhat, råvilerin sika kimseler olmaları hâlinde sübût bulur. (Koçyiğit, Hadis Istilahları, 114.) Münker. Zayıf olan bir råvînin, güvenilir râvilere muhalif olarak rivayet ettiği ve bu rivayetiyle tek kaldığı hadistir. Bu tarif, Şeyhulislâm ulislâm İbn Hacer'in verdiği tariftir İbnu's-Salah ise, Ebû Bekr Ahmed ibn Hârûn el-Berdici'den şu tarifi nakleder: Münker, râvînin rivayetiyle tek kaldığı hadistir ki, metni yalnız onun rivayetiyle bilinir, aynı zamanda bu metin, ne onun rivayet ettiği yönden ve ne de bir başka yönden marüftur. (Koçyiğit, Hadis Istilahları, 287) İbn Dakiku'l-lyd dedi ki: Bu hadis sabit değildir ve batıl olduğu söylenmiştir. Darekutni de: Sabit değildir, demiştir. Hafız Askalânîye bu hadis hakkında sorulduğunda şöyle demiştir: Hasendir ne Hâkim'in dediği gibi sahih, ne de İbnu'l-Cevzi'nin dediği gibi mevzudur. Bunu Suyuti zikretmiştir. Zerkeşinin zikrettiğine göre de Hafız Ebu Said el-Alâî: Ne sahih ne de zayıftır, hasendir, demiştir.(3) Şevkânı ise: "Ben ilmin şehriyim; Ali de onun kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin." şeklindeki hadisin bütün yollarını vermiş ve müttehem, hadis uyduran, yalancı ve kendileriyle ihticacın caiz olmadığı ravilerine dikkat çekmiştir.(4) İbn Teymiye de der ki: Hadis, zayıf ve dayanaksızdır. Tirmizi rivayet etmişse de, hadis marifet ehline göre yalan ve uydurmadır.(5) Hadisı Hâkim'den başka sahih kabul eden yoktur. Tehânevî onun hakkında demiştir ki: Hâkim, tashih hususunda mütesâhil (gevşek)dir. Zehebî, Müstedrek'ini hülāsa eder ve birçok hadisi zayıf ve münker bulur. Bunda geçen mevzu hadisler için de müstakil bir cüz tertipler. Bu cüzde yüze yakın hadis mevcuttur.(6) Hâkim için İbn Teymiye de şöyle der: Hâkim, hadis hususunda vukufu olan zevata göre tamamen uydurma olduğu hålde, bir takım hadisleri sahih saymaktadır.(7) Buharî'nin hadis hakkındaki kanaatini yukarıda naklettik. Buhari ise, hadiste derin idrak kabiliyeti yanında, insanlar içinde hadise ve illetlerine en ziyade vukuf sahibi olanıdır. Tirmizi "ilel" konusunda ondan daha bilgili bir kimse görmediğini ifade eder. Biz; Buhari, Darekutnî, Ebu Hâtim, Tirmizî, İbnu'l-Cevzî, İbn Dakiku'l-Iyd, Zehebî ve İbn Teymiye'nin bu hadis hakkındaki sözlerinden sonra, hadisi "hasen" görenlere iştirak edemiyoruz. Hadisi bir de metin yönünden inceleyelim. İbn Teymiye demiştir ki: Bunun yalan olduğu bizzat metninden anlaşılır ve senedine bakmaya ihtiyaç bırakmaz. Resulullah ilim şehri ise, bu şehrin ancak bir kapısı olur ki, Resulullah'tan tebliği sadece bir kişinin yapmış olmasını düşünmek caiz değildir. Aksine, hazır olmayanlar için kesin ilim ifade edecek tevatür derecesinde kişilerin ondan tebliğ yapmış olması vaciptir. Bir kişinin rivayeti ancak başka karinelerle beraber ilim Ifade eder. Bu işaretler de ya mevcut değildir veya insanların çoğuna gizlidir. Böylece Kur'an ve mütevatir Sünnete dair bilgiler meydana gelmemiş olur. Halbuki mütevatir nakil böyle olmayıp ilim, avama da havasa da onunla häsıl olur. Bu hadisi, övgü yaptığını sanan cahil veya zındık biri uydurmuştur. Ashaptan sadece bir kişinin tebliğ ettiğini söylemek, din ilmini iptal etmek için zındıkların başvurduğu bir yoldur. Sonra bu, tevatürle bilinenlere aykırıdır. Şüphesiz Resulullah'tan, bütün Müslüman şehirlere Ali (r.a.)'den başka yollarla ilim ulaşmıştır. Mekke ve Medine halkı için bu apaçıktır. Şam ve Basra halkı için de durum böyledir. Bunlar, Hz. Ali'den ancak çok az şey rivayet etmişlerdir. Hz. Ali'nin ilminin çoğu Kûfe halkı arasındaydı. Bununla beraber Kur'an ve Sünneti, Hz. Ali'nin hiläfet zamanı bir yana, Hz. Osman'ın hilafetinden önce öğrenmişlerdi. Medine ehlinin en fakih ve en âlimleri dini, Hz. Ömer'in hiläfetinde öğrenmişlerdi. Yemen'de bulunduğu süre içinde Muaz İbn Cebel'den öğrendikleri gibi, kendisinden öğrenenler dışında Hz. Ali'den daha önce kimse bir şey öğrenmemiştir. Muaz İbn Cebel'in Yemen halkı arasında ikameti ve onlara öğretmesi, Hz. Ali'nin onlar arasında ikâmeti ve öğretmesinden daha çoktur. Onun için Yemen halkı, Hz. Ali ve Şurayh'tan rivayet ettiklerinden çok daha fazlasını Muaz'dan rivayet etmişlerdir. Tabiinin büyüklerinden başkaları da fıkhı Muaz'dan öğrenmişlerdir. Hz. Ali Küfe'ye geldiğinde Şurayh, daha önceden orada kadı idi. Hz. Ali'nin hiläfetinde kadı yine Şurayh ve Ubeyde es-Selmanî olmuştur ki, ikisi de fikhi Muaz'dan öğrenmişlerdir. İslam ilmi Hicaz, Şam, Yemen, Horasan, Mısır ve Mağrib gibi İslâm şehirlerinde Hz. Ali Küfe'ye gelmeden önce yayılmış ve Küfe'ye geldiğinde sahip olduğu bütün ilme başka sahabîler de sahip olmuştur. Hz. Ali bir ilmi sadece kendisi tebliğ etmişse, ondan başkaları bunun daha fazlasını tebliğ etmiştir. Velayetle Ebu Bekir, Ömer ve Osman için hâsıl olan umumi tebliğ, Hz. Ali için hâsıl olandan çok daha fazladır. Hususi tebliğde ise, Ibn Abbas'ın fetvaları, Ebu Hureyre'nin de rivayetleri onunkinden daha çoktur. Halbuki, Hz. Ali ikisinden de daha älimdir. Nitekim Ebu Bekir, Ömer ve Osman da o ikisinden daha alimdir. Şüphe yok ki, raşit halifeler, insanların daha çok muhtaç oldukları ilmin umumi tebliğini, hususi ilmi tebliğ edenlerin tebliğinden daha çok gerçekleştirmişlerdir.(9) İbn Teymiye'nin zikrettiklerine katılmamak elde değildir. Nitekim bu hadisi uyduranların niyetlerini şu münker rivayet göz önüne sermektedir: "Ben ilmin şehriyim, Ebu Bekir, Ömer ve Osman surlarıdır. Ali ise kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin."(10) Mevdudi de şöyle demiştir: Bu hadisin kelimelerini doğru kabul edersek, o zaman bunun Hz. Peygam ber'in pek çok buyruğu ve hayatı boyunca yaptığı hareket ve davranışları ile çatıştı ğını ve çeliştiğini görürüz. Hz. Peygamber birçok sahabisini kendi hayatında ordu nun başına komutan tayin ederek önemli işler için göndermişti. İslâm memleketi nin çeşitli bölgelerine memur olarak, görevli olarak göndermiş, zekât toplamakla görevlendirmiş, namaz kıldırma görevini vermişti. Eğitim ve öğretimle birlikte İslamı anlatmak için etrafa birçok sahabi göndermişti. Hiç kimsenin inkår edemeyeceği tarihi birer gerçektir bunlar. Bütün bu hiz metler, din ilmi, İslâm bilgisi olmadan yerine getirilebilir mi? Bütün bu sahabīler Hz Peygamber'in değil de Hz. Ali'nin mi talebesiydi, onun tarafından mı yetiştirilmiş kimselerdi? Eğer bunlar yanlış ise, o zaman doğru olan sadece şu olabilir: Bu saha benin hepsi de ilim şehrinden veya hikmet yurdundan doğrudan doğruya ilim ve hikmet almıştır ve bunların hepsi de Hz. Ali (ra.) gibi hikmet yurdunun ve ilim şehri nin kapılarıydılar. Sonra, Hz. Peygamber'in tertemiz hayatını bir kere okumuş olanlar bile bilirler ki, Hz. Peygamber peygamberlikle görevlendirildikten hayatının son saatine kadar sadece dini öğretmeye, yaymaya çalıştı. Kim olursa olsun din hakkında bir şey öğrenmek, bir şey sormak istediğinde, doğrudan doğruya Hz. Peygamber'den sorar, öğrenirdi. Hz. Peygamber kendisine Allah'tan gelen emir ve hükümleri sade ce Hz. Ali'ye öğretmiş de bunu bütün dünyaya yaymakla, bu emir ve hükümleri ulaştırmakla yalnızca onu görevlendirdiği vaki olmuş mudur? Veya Hz. Peygamber'den biri bir şey öğrenmeye geldiğinde Hz. Peygamber "Git, Ali'den sor, öğren!" veya "Benim yanına Ali aracılığı ile gell" buyurduğu olmuş mudur? Eğer yirmi üç senelik peygamberlik süresi boyunca böyle bir şey olmamışsa, artık bu hadisin ne manası vardır? Bu sözün İslâm'da yeri artık ne olabilir?..(11) Şianın; sahabenin çoğunluğunu münafık, fasık ve dalâlet içinde görmesi; Ali b. Ebu Talib, Mikdad, Ebu Zerr el-Gıfari, Selman el-Farisî ve Huzeyfe el-Yeman gibi bir kısmı dışındaki sahabenin irtidat ederek kâfir olduklarını ve adil olan sahabenin sayısının da yediği geçmediğini ileri sürmesi(12), bu hadisin Şiilerce uydurulmuş olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir Onca rivayet ve ilmin kaynağını sadece yedi kişinin ve özellikle Hz. Ali'nin teşkil etmesi, Hz. Ali'nin ancak ilmin kapısı olması hâlinde mümkün olabilirdi. Bu hadis vasıtasıyla, hern yanlarındaki rivayetler mümkün ve meşru, hem de "adil" olmayanların âlim de olmadıkları ispat edilmiş oldu... 1- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, 163; Zülfikar mecmuası, 439. 2- Tirmizî, Menâkıb, 3969. 3- Nüruddin 'Ali b. Muhammed Aliyyu'l-Käri, el-Esráru'l-Merfü'a fi'l-Ahbâri'l-Mevzú'a, el- Mektebu'l-İslâmi, 1406/1986, 138-139. 4- Şevkäni, el-Fevaidu I-Mecmû'a, 348-349. 5- Ibn Teymiye, Külliyat, 4/332; Kandemir, Mevzü Hadisler, 151. 6- et-Tehånevi, I'lau's-Sünen'in Mukaddimesi. Yeni Usûl-i Hadis, çev İbrahim Canan, TÖV, İzmir 1982, 69. 7- Ibn Teymiye, Külliyat, 1/337. 8- İbn Teymiye, Külliyat, aynı yer. 9- İbn Teymiye, Külliyat, 4/333-334. 10- Suyûti, el-Leäli I-Marnú a fi'l-Ehadisi I-Mevzü a, Daru'l-Ma'rife, Beyrut, 1/335. Ibn Asâkir dedi ki. Bu hadis, isnad ve metin yönünden cidden münkerdir (Suyūti, Ledli l-Mamu'a ayrı yer) Suyûti, hadisin değişik lafız ve senedleriru 8 sayfada incelemiştir. Bak. Suyûti, age, 1/328-336. 11- Mevdudi, Meseleler ve Çözümleri, 3/137-138. 12- Bu iddiaları Ertürk, Metin Tenkidi'nde, 288-289 kaynaklarıyla göstermektedir. Şianın, "sahabe kavramı ve sahaberin adaleti" hakkındakı görüşleri için yine bak. Ertürk, age, 288-292.
Sayfa 223 - Süleymaniye vakfıKitabı okudu
·
1 plus 1
·
191 views
Enes okurunun profil resmi
bu hadisi şerif kullandığım takvimde de var neden yalanlamislar ki Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Ben, ilmin şehriyim, Ali de o şehrin kapısıdır. Kim, ilim isterse o kapıya gelsin.” (Hâkim, el-Müstedrek)
Ciحaن Oruç okurunun profil resmi
Kitabın devamındaki bölümde Şiilerin Hz. Ali'yi yüceltmek için yalan hadisleri peygamberin ağzından uydurdukları açıkça anlatılmış. Birçok sahih kitaptada garip-munker ve uydurma hadis olduğu rivayet edilmiş ve Şiilerin Ravi bile uydurduğu, uydurmaya çalıştığı vurgulanmış.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.