Gönderi

ne yapacağını bilememek...
mesela, rengarenk pabuçlarını bir kenara koydu diyelim yine de karşısına geçip birtakım şeyler söylemeye devam ederler, noktalama işaretlerini de üzerine üzerine fırlatmayı eksik etmeden. belki dalgın birkaç adım gelip söndürüverir başının ucundaki sessiz lambayı. onu da bilemez. saat ne kadar geçmiş, gündüz ne kadar olmuş ve gece saçını başını hangi dilde çekiştirmiş, hiç önemsemez o zaman. yine de ağlar ama. ama bu sefer biraz sessiz kalır yatağın ağladığı tarafı. bir dilsiz ne kadar dilsizse o kadar ruhsuz olur o da. kimisi özürlerinden muafken kendisi de özrü sebebiyle sürekli özür dileyen birer yorgun oluverir başının ucunda. bilmediği bir dili dokunur birisi ona. sonra sabaha kadar o bilmediği dili sayıklar mesela. içinde ağırlığınca kara bir kedi, içinde beceriksizce kırdığı tüm çanak tabaklar... içer ve içer, dün kadar uzun olan ama onunla birlikte dil dökmeye devam eden üzüntüleriyle birlikte. işine gider sonra. gücü de yetmez ama olsun, gitmek lazımdır. insanlığından kovulmuştur nasılsa. neyse ki sokaklardan geçebilir hala. ağzında kaybettiği ?tüm?lerin paslı tadıyla bile olsa... kediler de sığmadı zaten içine. bağırsın o zaman, "beni niye insandan yapmadınız?" diye. uzaktan da olsa akrabasıymış yaşam. yine de içinde yaşamak geçen bir iş bulamadı ona. hala hasbıhal ettiklerine göre ölmemiş demek. önce önündekini bitirmesi gerek. tabağında dünya var. artık açılması lazım. artık kalksın ve bilsin ki kimse gelmiyor bu yere. kendi kendine çalıp duran şu nakarattan da sıkıldı zaten artık. her duyduğunda kendine savaş açıyor. iyisi mi sızılarını mırıldansın o. ipinin ucu gitsin dursun. ağır olmasın hiç. kapılardan baksın, içeri girmesin. davet edilirse "yüküm ağır!" der. sonra kimse aramaz zaten. bütün benliği korkmuş meğer. bekliyor, musluk üzerine yağacak. düzünden görsün her şeyi. öyle öğretmediler mi yahu? dünyaya buruşuk geldi diye, buruşuk mu bekleyecek? hani daha yaşlanılacaktı? hangi yüzüyle kaçamak yapsa sarıp sarmalar ağaçlar onu. ona ait olmayan bir yüzün ona ait olmayan gözleriyle görür. kurşun kalemle de yazabilir aslında kendini ama okunaklı olması şartmış. öyleyse kenarda beklesin, dili çözülür belki. ?bir?i kim, niye bozmuş ki bu kadar ya? kim yapmış onu ?bin? mesela? ona hiç haber vermediler. yüzü gözü parçalandı, fazlaca aradı aslı ile astarını. çünkü çıraklığını kendi yanında yaptı o. inkar edecek değil, ölülerden ruh da dilendi. iki kere olan her şeye saygı duydu. velhasıl onlar, "olmaz!" derken büyüyüvermişti o. fakir tarihçesi... bin yılları olmamış. pencerelerinin camı yokmuş. babası dalgalıymış. aynı babada ikinci kez yıkanamazmış. avucunda göğün yüzünü saklamış. öyle kurtulmuştur belki yerinin altından. ne yapacağını bilemiyor ama bu geceler, göğün yüzsüzlüğünden eve de giremiyor.
··
79 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.