Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Köleliğin Menşei
Köleliğin çok eski kavimlerde de bulunduğu; bunu İslâmiyet'in ihdas etmediği bellidir. Maamafih bu müessesenin kaldırılmasını, siyasî, sosyal ve iktisadî sebepler dolayısıyla uygun görmeyip, onu ıslah ettiği, kölelerin hukukî ve sosyal vaziyetlerini düzelttiği de bir hakikattir. Eski cemiyetlerde, kölelik neticesini doğuracak pek çok yol meşru kabul edilmişti. İbrânîlerde, yani Yahudi hukukunda, borcunu ödeyemeyen kimse köle yapılırdı. Bâbil ve Roma'da da borç yüzünden köle olunduğu gibi, bir insan kendisini veya oğlunu köle olarak satabilirdi. Câhiliye devri Araplarında bunlara ilâveten, kumarda kaybeden kimseler de köle yapılırdı. Kilise hukuku, köleliği ıslah edici hiçbir hüküm getirmediği gibi, kölelerin efendilerine mutlak itaatte bulunmalarını tavsiye ile yetinmiştir. Hatta Kitab-ı Mukaddes'in eldeki muharref nüshalarındaki bazı ifadeler (Tekvin, 9/25-27), insanların bir kısmının doğuştan diğerlerine köle olacakları şeklinde tefsîr edilmiş; bu sebeple Hazret-i Nuh'un torunu Kenan'ın soyundan geldiği söylenen zenciler, sırf bu sebeple köle yapılmıştır. Eski kavimlerde sudan sebeplerle köle haline getirilen kimseler, en ağır işlerde çalıştırılmış; kırbaçların altında türlü eziyet ve işkenceler altında en ufak bir haktan, hatta hukukî statüden mahrum bir şekilde ömürlerini geçirmişlerdir. İslâmiyet, köleliğin sebebini yalnızca ve münhasıran harb olarak tesbit etmiştir. Bunun dışında borç veya suç sebebiyle yahud kendi arzusuyla kölelik meşru görülmemiştir. Nitekim yenilen muhariplerin esir edilmesi, tarih boyunca herkes tarafından en tabiî harb hukuku kâidelerinden birisi sayılır. İslâm ordusu, düşmanları yendiği zaman, muharip olmayanlarla icabında zimmet anlaşması yapılarak bunlara vatandaş statüsü verilir; yahud bunlar başka bir ülkeye göçerlerdi. Muharipler ise esir edilirdi. Bu esirlere tatbik edilecek muamele hakkında hükümdara tercih (opsiyon) hakkı tanınmıştı. Hükümdar isterse bu esirleri öldürür; isterse esir mübadelesi yoluyla veya fidye karşılığında (müfâdât) serbest bırakır veya isterse hepsini köle yapardı. Bu takdirde köleler ganîmete dâhil olurlar; beşte biri devlet hazînesine alınır, geri kalanları gâziler arasında taksim edilirdi. Esir alınmadan evvel teslim olanlar öldürülmekten; hem teslim olup hem de Müslüman olanlar öldürülmekten ve kölelikten kurtulurlardı. Esir alındıktan sonra Müslüman olanlar öldürülmekten kurtulurlar ise de, kölelikten kurtulamazdı. İslâmiyet yayıldıkça ve İslâm devletinin toprakları genişledikçe, ele geçen esirlerin sayısı da artmıştır. İslâm tarihinde esirlerin öldürülmesi hâdisesine pek az rastlanır. Serbest kalan esirlerin, ülkesine döndükten sonra yeniden muharib olarak İslâm ordularının karşısına çıkacağı nazara alındığından, serbest bırakılma yolu da pek tercih edilmemiştir. Ancak zaman zaman esir mübadelesi yapılmıştır. İslâm tarihinde en yaygın usul, harb esirlerinin canlarının bağışlanarak bunların köle yapılmasıdır. Böylece esirler hizmette kullanılmak üzere İslâm ülkesine götürülürler. Bu yol, hem düşmanın muharib gücünü zayıflattığı; hem de işgücü temin ettiği cihetle tercihe şâyân görülmüştür. Müslümanlar harb ve devlet idaresi ile meşgul bulunduğundan, bu köleler, istihsale (üretime) katkıda bulunmakta; ayrıca kölelerin mühim kısmı, İslâm ülkesinde yaşayıp Müslümanlığı seçtiklerinden, Müslüman nüfusunun arttırılması da mümkün olmaktadır. Harb esirlerinin köle yapılması, mütekabiliyet esasına dayalı olup; o devirde bütün ülkelerce kabul gören bir tatbikat idi. İslâm hukukunun bunu tek taraflı kaldırması beklenmezdi. Hem harb esirlerinin köle yapılması, harblerde insan zâyiatını da azaltan bir âmil idi. .. Bunun dışında, Avrupa ve Amerikalıların yaptığı gibi, hür insanların nerede olursa olsun köle hâline getirilmesi ve İslâm ülkesine getirilerek satılması meşru değildir.
Sayfa 380Kitabı okudu
·
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.