Gönderi

şu bizim Akşehirli tonton Nasreddin Hoca'yı j yalnızca bilgili, hazırcevap sanma. Hoca hem cömert hem de yardımsever bilinirmiş yaşadığı çağda. Bu yüzden ona bol bol misafir gelirmiş. Bu güzel ev sahibine gelenler yer içer, yatar kalkar, bir türlü gitmek istemezmiş. İsanoğlu gariptir. Kimi iyiliğe iyilikle karşılık verir, kimisi de iyilik görmeyi alışkanlık hâline getirir. Hikâyedeki adam bakalım bunlardan han­ gisidir. Hoca'nm bir komşusu varmış. Aynı bahçeye bakıyormuş evleri. Bu sebeple Hoca'nm evine giren çıkan herkesten ve her şeyden oluyormuş haberi. Hoca yeni bir eşya alınca daha kendisi kullanmadan komşu kapıyı çalıp ödünç istiyormuş. Eve yiyecek bir şey gelince daha Hoca'nm evinde sofra kurulmadan komşu kapıyı çalıyormuş. Hoca cömert birisiymiş, evinde misafir ağırlamaktan da eşyasını paylaşmaktan da çekinmezmiş. Fakat komşunun emanet aldığı eşya ya bozulup geri gelirmiş ya da hiç gelmezmiş. Komşu sofraya oturdu mu bütün yemeği tek başına yer bitirirmiş. Komşu bir gün kapıyı çalmış. "Hoca'm az önce kir tepsi baklava geçti buradan..." demiş. "Ее, bana ne?" diye ce­ vaplandırmış Hoca. "Galiba size geldi?" demiş komşu baklava yemek hayaliyle. "O zaman sana ne be adam!" diye kapıyı kapatmaya çalışmış Ho­ ca. Komşu bir kere Hoca'nm kapısına gelmiş. Eli boş döner mi hiç! "Değirmene kadar gideceğim. Senin şu eşeğini ödünç verir misin?" diye sormuş. "Hayır veremem!" demiş Hoca. "Eşek evde yok!" diye de mazeret uydurmuş. Çünkü önceki sefer komşu eşeğe o kadar yük yüklemiş ki zavallı hay­ van neredeyse çatlayacakmış. Üstelik bir de aç bırakmış. Tam o anda eşek ahırdan anırmaya başlamasın mı? Komşu şaşır­ mış. "Amma yaptın Hoca'm. Bak eşeğin ahırday­ mış." diyerek surat asmış. Hoca kızmış. "Bana bak komşu!" demiş. "Kaç yaşında ihtiyarım ba­ na mı inanıyorsun yoksa bir hayvana mı?" diye kapıyı kapatmış. Hoca'nm komşusu öyle kolay pes etmezmiş. Tekrar çalmış kapıyı. "Hoca'm aslında ipine de ihtiyacım var. Çamaşır kurutacağım, ipini ödünç verir misin?" diye sormuş bu defa. "Hayır!" demiş Hoca. "İpe un serdim. Veremem." "Aman Hoca'm etme, nasıl un serilir ipe?" demiş adam şaşkınlıkla. Hoca da "İnsan vermek istemeyince elbette ipe un serilir." demiş demesine ama komşuda bu cevabı anlayacak akıl nerede? O, Hoca'dan bir şeyler alma derdinde. Hemen eve koşmuş, elinde bir tavşanla geri dönmüş. "Senin hanım bu tavşanı çok güzel pişirir. Güzel bir yemek yap­ sa da hep beraber yesek." demiş. Hoca yine şaşırmış. Komşu kolay kolay bir şey getirmezmiş. "Peki. Akşama buyur gel, hep beraber yiyelim." Hoca'nm hanımı lezzetli bir yemek hazırlamış. Sofrayı donatmış. Az sonra kapı çalmış. Komşu yanında üç beş adamla içeri girmiş. "Hoca'm, bunlar Tanrı misafiri. Benim tavşanı avladığım köyün ahalisi. Geçiyorlarmış buradan, nasiplen­ sinler sofradan." Tanrı misafiri deyince Hoca ne yapsın? Bu­ yur etmiş içeri. Gelenler afiyetle yemişler pişen yemeği. Ne Hoca'ya ne de karısına yiyecek bir lokma bırakmışlar. Onlar da yemekten geriye kalan suya ekmek banmışlar. Ertesi gün akşama doğru komşu yine gelmiş kapı­ ya, yanında üç beş insanla. "Hoca'm hani dün sana tavşan getirmiştim ya. Bunlar dün gelenlerin akra­ baları. Dünkü tavşanın yemeğe gelmişler artanını." demış. Hоса, konukları içeri davet etmiş. Sofraya oturtmuş. Önlerine de bir tas sıcak su Ekoym uş çorba niyetine. "Bu da ne böyle! Hani çorba nerede?" diye şaşır­ mış gelenler. "Tavşanın suyunun suyu bu. Buyurun afiyetle yiyin." diyen Hoca geçip karşılarına oturmuş. Gelenler bakmışlar ki Hoca'dan bu akşam kendilerine fayda yok. Birer ikişer evi terk etmişler. Komşusu aslında Hoca'nm ne yapmak istedi­ ğinin yine farkına varmamış. Sonraki günlerde ya kendisi ya da oğlu kapıya gelerek başka başka şeyler isteyip durmuşlar. Artık Hoca, "Yeter. Bu duruma bir çare bulmam gerekiyor." diyerek düşünmeye başlamış. Akima parlak bir fikir gelmiş. Komşunun kapısına varmış. “Bizim hanım çamaşır kaynatacak. Senin kazan büyük, ödünç verir misin?" demiş. Komşunun gözleri ışıldamış. Hoca'ya bir şey vermek, karşılığında daha çok şey almak anlamına geldiğinden koşa koşa getirip vermiş. Hoca ertesi gün kazanın içine küçük bir tencere koyup geri getirmiş. "Sağ olasın. Al kazanını geriye." "Bu tencere de ne böyle?" diye merakla sormuş adam. "O mu? Senin kazan bizim evde doğurdu. O da yavru­ su." diye cevap vermiş. Cimri komşunun gözleri daha da parlamış. "Kazan hiç doğurur mu?" bile demeden almış kazanı da tencereyi de. Teşekkür bile etmemiş bu güzel hediyeye. oca ertesi gün yine kapıda, "Senin kazan yine * lazım bizim hanıma. Alabilir miyim?" diye sor- ^m uş. Komşuda bir heyecan. "Acaba bu defa ne doğuracak benim kazan?" diye düşünmüş, hemen getirip vermiş. Komşu birkaç gün beklemiş ama getirip kazanı geri ver­ memiş Hoca. Geçmiş bir hafta aradan yine ses yok Hoca'dan. Cimri komşu hop oturup hop kalkıyormuş. Acaba Hoca ka­ zanı neden getirmiyormuş? En sonunda dayanmış Hoca'nm kapısına. "Hoca'm ne oldu bizim kazana?" diye sormuş ona. Hoca pek üzüntülüymüş. "Başın sağ olsun komşum." demiş. Adam ne olduğu
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.