Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ayrıca da, diye düşündüm, o dört ünlü isme bakarak, George Eliot ile Emily Brontë'nin ne gibi bir ortak yanı vardı? Charlotte Brontë, Jane Austen'ı anlamakta bütünüyle başarısız olmamış mıydı? Hiçbirinin çocuk sahibi olmaması gibi —konuyla bir ihtimal ilgili olabilecek— bir faktörün dışında birbiriyle bunlardan daha fazla bağdaşamaz olan kişilerin bir odada bir araya gelebilmeleri bile mümkün değildi. Öyle ki, bir toplantı icat edip bunların arasında hayali bir sohbet başlatmak geliyor insanın içinden. Yine de, tuhaf bir güç ellerine kalem aldıklarında hepsini roman yazmaya zorlamıştı sanki. Bunun orta sınıfta doğmuş olmakla bir bağlantısı var mıydı acaba, diye sordum kendime. Ya da Emily Davies'in bir süre sonra çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğu gibi, on dokuzuncu yüzyılın başlarında yaşayan orta sınıf bir ailenin tek bir oturma odasına sahip olmasıyla? Yani bir kadın yazıyor idiyse, herkesin ortak olarak kullandığı bir odada yazmak zorundaydı. Miss Nightingale'in de öfkeyle yakındığı gibi, "Kadınların kendilerine ait diyebilecekleri... yarım saatleri bile yoktu." Yani, birileri sekteye uğratmadan yarım saat boyunca bile çalışmaları mümkün değildi. Yine de, o şartlar altında bile bir şiir ya da bir oyun yazmaktansa, düzyazı ve kurmaca yazmak sanki daha kolay olurdu gibi geliyor bana, zira bunlar daha az odaklanma gerektirirdi. Jane Austen ömrünün sonuna dek hep o türde yazmıştı. "Bütün bunları nasıl başardığı, beni çok şaşırtmıştır," diye yazmıştı anılarında erkek yeğeni, "zira çalışmak için çekilebileceği ayrı bir odası yoktu ve çoğu kez ortak olarak kullanılan bir oturma odasında, günlük hayatın her türlü sektesine açık olarak çalışmak zorunda kalmış olmalıydı. Ayrıca da, hizmetkârlarda, konuklarda ya da kendi ailesi dışında herhangi bir kişide neyle meşgul olduğuna dair şüphe uyandırmamaya özen göstermesi de gerekiyordu hiç kuşkusuz."
35 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.