Gönderi

Bence Emily Brontë'nin manzum oyunlar yazması gerekirdi; yaratıcı dürtüleri tükendiğinde, George Eliot'ın engin zihni tarih ya da biyografi üzerine akıp, oralarda yoğunlaşmalıydı. Buna rağmen, ikisi de roman yazdılar. Üstelik, diye düşündüm, Aşk ve Gurur'u raftan alarak, biraz daha da ileri gidip iyi romanlar yazdıklarını bile söyleyebiliriz. Böbürlenmeden ve karşı cinsi incitmeden, Aşk ve Gurur'un iyi bir kitap olduğu söylenebilir. Her halükarda, Aşk ve Gurur'u yazarken yakalanmak kimse için utanç verici bir olay olmazdı. Yine de yazdıklarını içeri kimse girmeden saklayabilecek vakit bulabilmesine imkân tanıdığı için Austen'ın kapı menteşelerinin gıcırdamasını bile mutlulukla karşıladığını tahmin edebiliyorum. Jane Austen, Aşk ve Gurur'u yazmakta onur kırıcı bir şey olduğunu düşünüyordu. Şayet müsveddelerini konuklardan saklamayı gerekli görmeseydi, Aşk ve Gurur acaba daha iyi bir roman olur muydu, diye aklımdan geçirdim ve bunu görmek için bir iki sayfa okudum ama içinde bulunduğu koşulların onun çalışmasına en küçük bir zarar verdiğine dair herhangi bir belirtiyle karşılaşmadım. Belki de, asıl mucize buydu. Karşımızda 1800'lü yıllarda yaşamış bir kadın vardı ve bu kadın nefret etmeden, karamsarlığa kapılmadan, korkmadan, herhangi bir şeyi protesto etmeden ve kimselere vaaz vermeden yazıyordu. Antonius ve Kleopatra'ya bakıp, işte Shakespeare de böyle yazıyordu, diye düşündüm. İnsanlar Shakespeare ile Jane Austen'ı kıyasladıklarında muhtemelen her ikisinin zihinlerinin de tüm engelleri aşabildiğini söylemek istemişlerdi; biz o yüzden Shakespeare'i de, Jane Austen'ı da tanımıyoruz ve işte o yüzdendir ki Jane Austen yazdığı her sözcüğe hâkimdi, aynen Shakespeare'in olduğu gibi.
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.