Riyakarlık diyince aklımıza "ibadette gösteriş yapmamak" gelse de aslında çok geniş bir bağlama sahip. TDK riyakarlığı "toplumun, insanlığın etiğine, dinine aykırı yapılmakta olan davranışlar" veya "insanları yanıltmak veya aldatmak amacı ile, kendi çıkarları dahilinde yalan söylemekten kaçınmayan kişi" olarak tanımlanır. Bu tanımlara baktığımızda aslında ahlak kavramını nasıl da geniş bir perspektife koyduğunu net şekilde görürüz. Riyakarlık bana güzellik ve çirkinlik ile ilgili şu kısası hatırlatır:
``Birgün güzellik ve çirkinlik deniz kıyısında karşılaşırlar. "Haydi denize girelim" derler. Elbiselerini çıkarıp denizde yüzmeye başlarlar.
Bir süre sonra çirkinlik kıyıya dönüp güzelligin elbiselerine büründü ve yürüyüp gitti. Güzellik de denizden çıktı ama kendi elbiselerini bulamadı. Çıplak olmak utandırıyordu onu, çaresiz çirkinligin elbiselerine büründü ve yoluna devam etti. O gün bugündür insanlar onları birbirine karıştırır durur"
Riyakarlık da güzelliğin elbisesini ç'almış çirkinliktir esasında. Bazen bunu çok kolay ayırt edip çünkü çok çiğ bir tadı berbat bir kokusu vardır ve uzaklaşmak daha kolaydır, bazen ayırt edilmesi daha zordur ve çok sonra ayırt edip ciddi yaralanmış bulabiliriz kendimizi, bazen de hiç fark etmeden çirkinliği güzellik sanmaya devam edip büyülenmiş şekilde dibinde yaşamaya devam ederiz... Hangisinin payımıza düştüğü birçok faktöre göre değişkenlik gösterebilir: kendi yaşam öykümüz, inandığımız değerler, korkularımız, çıkarlarımız gibi....
Müfredatta yer alan derslerden biri "Din kültürü" olarak değil "Din Kültürü ve Ahlak bilgisi" dlye tanımlanır çünkü güzel davranıştan bağımsız değildir inanç ile ilgili bilgi ve eylemler. Güzel ahlaktan, dürüstlükten, vijdandan, itinadan, insanlığa güzel hizmetten ayırdığımız her eylemimiz çok büyük projeler olsa dahi başımıza yıkılmaya devam edecek hem de 'bana bir şey olmaz, hem zaten ne olacak ki bir şey de olmaz" düşüncemizi de yerle bir ederek. Karşısında çöktüğümüz , dizlerine kapandığımız , ısrarla tutunduğumuz "güçlere" rağmen eninde sonunda aklımıza gelmeyen hesap etmediğimiz bir teraziye tabii olacağız...
Peki ne çözüm...
Hangi inancı taşırsak taşıyalım (inançsızlık da bir inanç biçimi olarak tanımlanır) kişisel, aile, iş, ülke, Dünya sorunlarımızın büyük kısmının inanç ve ahlak kavramlarını bütünleştirdiğimiz zeminlerde çözüleceğine inanıyorum. Bunu en önce kendimizde fark etmek, değiştirmek, dönüştürmek ve diğer insanların dönüşümlere katkı sunacak bağlamlarda yer alarak yapmayo deneyebiliriz. Dönüşüme katkı kısmında ama örnek olarak ama bu konuda insanlığa farklı şekillerde katkı sunarak ama daha farklı şekilde... Dünyayı cennetleştirmek mümkün olmasa da daha yaşanılır daha insani kılmak için karınca kararıncya esasında ihtiyacımız çok esasında karıncayı küçümsememeye ihtiyacımız çok...