Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Paraşütçü
Manzara harikaydı, tüm ekipmanımla uçurumun kenarında atlamak için nefesimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Cebimdeki bitter çikolatanın yarısını iki ısırıkta ağzıma attım ve kalanını cebime geri koydum. Çikolata tadında 3'ten geriye doğru saydım ve kendimi aşağıya bıraktım. Sanki ruhum bedenimden ayrılmışçasına boşluğa doğru düşüyordum. Biraz manevra yapmak ve kordinasyonumu sağlamak için bedenim ve kollarımla havayı süpürüyordum. Saatlerce havadaymışım gibi geçen bu birkaç dakika içinde büyülenmiş gibi manzaranın keyfini çıkarırken artık paraşütümü açmalıydım, açma kolunu kuvvetlice çektim ve paraşütün açılmasıyla düşüş hızımın tersinde bir etkiye maruz kaldım. Ardından yavaş yavaş havada süzülmeye başladım tam da bu esnada iniş güzergahimin tersi istikametinde ani bir hava değişimi ile kontrolsüz bir şekilde havada savrulmaya başladım. Ne kadar çabaladıysam da yönümü düzeltemedim ve kontrolümü sağlayamadım. Saniye saniye alçalıyordum ve ıssız bir ormanın içine iniş yapmak üzereydim. İniş esnasında açık alan olmadığı için önce ayaklarım ağaç tepelerine çarptı ve dallardan biri sağ bacağımı fena şekilde yaraladı. Bu sırada hala düşmeye devam ediyordum. Vücudumun birçok yerinde çizikler oluştu ve sert bir şekilde yere iniş yaptım tabi ki paraşütüm ağaca takılmıştı kurtarmam imkansızdı. Bacağımı kontrol ettiğimde derin bir kesik oluşmuş ve kanıyordu, yanımda sadece boynuma sardığım bandana vardı ve onu turnike olarak kullandım, sıkıca bacağımı sardım. Kanamayı hafifletmiş gibiydi ancak tıbbi desteğe ihtiyacım vardı hemen ardından telefonumu çıkardım ve yardım istemek için açma tuşuna dokunduğumda ekran hala simsiyahtı sanırım düşerken telefonum da zarar görmüştü, ekranı kırıktı. Pantolomun cebinde atlamadan önce heyecanımı yatıştırması için yarısını yediğim çikolatadan başka birşey yoktu. Etrafıma bakındım yalnızca ağaçlar ve ara sıra öten kuşların sesinden başka birşey yoktu. Yavaş yavaş doğrulmaya çalıştım bacağım yürümeme engel değildi ama fazla da zorlayamazdım. Yakınımda kuruyup devrilmiş olan ağacın dallarından birini güç bela kırarak daha rahat yürümeme yardımcı olabilmesi için baston haline getirdim. Güneş öğleden sonraydı yani batı yönü belliydi kafamda hayali bir pusula çizerek yönümü belirlemeye çalıştım. Ben köye göre kuzey yönünden atlamıştım yani güney istikametinde yürümem gerekiyordu. Karanlık çökmeden yüksek ve açık bir alana çıkmam şarttı. Vakit kaybetmeden yürümeye başladım. Haziran ayındaydık şuan saat 17.25'i gösteriyordu. En azından kol saatim çalışıyordu. Güneşin batmasına daha vardı ama gözümün gördüğünce sık ağaçlarla kaplı bu ormanda birkaç kuş sesi dışında canlı belirtisi yoktu. Saat 19.00'u gösterdiğinde yorulmuş ve susamış halde yürümeye devam ediyordum. Susuzluktan dudaklarım kurumaya başlamış, alnımdan akan ter damlaları kuruyan dudaklarıma değdikçe ter ve tuz tadıyla yakıyordu. Artık baston (ağaç dalı) koltuk altımda yara yapmıştı dayandıkça bacağımın ağrısı ile kordineli bir şekilde orası da acıyordu. Biraz oturup dinlenmem gerekti ama duramazdım, durduğum anda bütün vücudum iflas etmişçesine uyku haline geçebilirdim. Birkaç adım attıktan sonra cebimdeki yarım kalan çikolatadan bir ısırık aldım, kalanını cebime tekrar koydum ve sardığım bezi aralayıp bacağımdaki yarayı kontrol ettim kanama durmuş gibiydi ama bez tamamen kan olmuştu. Tenim sararmış, açlık ve susuzluğunda etkisiyle bitap düşmek üzereydim. Yarım saat kadar daha yürüdükten sonra artık güneş batıp hava tamamen kararacağı sırada bir ev mi görmüştüm hayır hayır daha çok bir kulübeye benziyordu heyecanla adımlarımı hızlandırdım ve yaklaştıkça evet bu bir kulübeydi. Küçük bir dağ kulübesi. Etrafta kimse yoktu çevresine bakılırsa uzunca bir süre kimse gelmemişti. Çatısı zamanla çürümüş ama yine de ayakta duruyordu. Bir an evvel içeri girmeliydim, izinsiz girmem doğru değildi elbet ama zaruri durumdaydım. Kapıyı zorladım ama nafile açılmıyordu sıkıca kilitlenmişti, etrafında dolaştım ve açık bir bölme aradım yoktu, derken pencere kanadının birinin aralık olduğunu farkettim. Ahşap bir pencereydi, baston olarak kullandığım ağaç dalıyla kastırarak pencereyi açmaya çalıştım tam açılacağı sırada dengemi kaybettim ve yere kapaklandım bu hiç iyi olmamıştı çünkü bacağımı zorlamıştım ve yara tekrar kanamaya başlamıştı. Başka çarem yoktu cebimden kalan çikolatayı da gücümü toplamak için ağzıma attım. Ağzımda muhteşem bir tat bırakan ve şeker beslemesi yapan bu bir tutam çikolatanın verdiği güç ile tekrar denedim bu defa daha kontrollü bir şekilde tüm gücümle yüklendim ve pencere kanadının kilit çivileri yerinden çıktı ve açıldı. İçerisi zifiri karanlıktı, yavaş yavaş içeri girdim...
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.