Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Üstün muradı anlatmakta bu çok kısır ifadenin hedefini çılgınca arayan bir oluş hasretinden başka bir delaleti yoktu. Bulunması gereken bizzat hayattı; asıl hayat... Onu bul da evvelâ yaşa, sonra yaz yazabildiğin kadarını... Burada yaşaya- bilmekle yazabilmek beraber... Garp âleminde, kendilerince yaşayabilenler, yâni duyup yazabilenler arasında, en mahrem ve azaplı seziş sınırlarını zorlayabilmiş bir kaç isim tanıyorum: Büyük mustariblerden (Paskal), (Bodler), (Göte), (Tolstoy) ve (Rembo)... İlki, insan tefekkürünü zorlaya zorlaya işi Peygamberlerin eteğine yapış- makta bitirmiş, kapkaranlık bir çile deminde birden bire parla- yan bir alevle karşılaşmış ve sonunda: Filozofların bahsettiği değil, Peygamberlerin haberini getirdiği Allah! Diye haykırmış ve tek tek bir çok Peygamber ismi saydı- ğı halde, Peygamberlerin Efendisini bulamamış ve kıl farkiyle kurtuluş gemisini kaçırmış insan... İkincisi, 19. Asır makine medeniyeti içinden, eşya ve hâdiseleri insan hâkimiyetinden kaçırıcı, ne azametli bir buh- ran gelmekte olduğunu, bilmeden, dumanlı şehirlerin havasını kasvet şiiriyle bestelemiş, şeytana esir ruh... Üçüncüsü: - İnsanlar ömürlerinde bir kere bülüğ acısı çekerler; fakat dehânın çocukları, sık sık ve bir çok defa... Böylece her defa- sında gençleşirler. Diyecek kadar ulvî nefs muhasebesine yakın, fakat tum- turaklı lafızlar cambazlığına da düşkün, büyük üniformalı, fakat kolayca anlaşılabilecek haşmetli bir lafazan; bir Fransız edibinin tabiriyle «muhteşem eşek». Dördüncüsü, ölüm korkusunu, bir gece hasta yatağın- dan fırlayıp malikânesinin ormanında ve at sırtında ondan kaçmaya kalkışacak derecede ileriye götüren cins hassasi- yet... Beşincisi ve belki en değerlisi de, kafasındaki mücer- retler hummâsını, en genç yaşta birden bire çıldıracak hale gelip bir anda şiiri bırakmak zorunda kalasıya alevlendir- miş, ondan sonra ömrü devamınca şiir söylememiş, tımar- hane korkusiyle tek teşbih yapmamış, Afrika çöllerinde Fransız Coğrafya Cemiyetine kuru raporlar yazmış ve kır- kına varmadan Marsilya'da ölürken, Araplardan öğrendiği dille ve ayniyle: - Allah kerim... Diye ruhunu teslim etmiş, yırtıcı ve yırtılan idrak... Ve onun bir sözü: <<- Gerçek hayat burada mevcut değil...>>> Yahut: <<- Gerçek hayat buradaki değil...» Veyahut: <<- Gerçek hayat, var olup da burada olmayan mânasına, nâmevcut..>> Fransızcası: <<- Gerçek hayat yoktur.>>>> Bunların hepsi Allah'ın pervaneleriydi; yol bilmeyen yanık pervaneler... Ve insanda kılavuzsuz, Allah'ı aramanın, bulur gibi olup bulamamanın veya büsbütün kaybetmenin, belki en ileri, fakat ümitsiz cehdini temsil ediyorlardı. (Sokrat)tan (Bergson)a, (Şekspir)den (Meterling)e, (Epik- tet)den (Dekart)a, (Homer)den (Valeri)ye kadar da kol kol, şu veya bu nisbet ölçüsü ve üstelik bir şeye ermiş olmanın mağ- rur vehmi içinde hep aynı dalgalanış... Bunlar beni doyuramıyor, büsbütün acıktırıyordu. Mad- deciler, kuru akılcılar, ölçüp biçiciler ve beş hasse kadrosunda yaşayanlarsa dairemin daşında... Muhteşem tarafları da olma- yan, mağrur ve rahat eşekler... Artık düşünün siz; Batımın oluşunu, hem de gayet acemi ve tereddütlü dış çizgilerle kopya etmek gayretindeki Tanzimat ve sonrası fikircileri ve edebiyatçıları, benim için ne kadar köksüz ve sahte... En genç yaşta muhitine girdiğim ve «ben Tanzimatı yaşadım ama, ruhunu ve mânasını senden öğreniyorum!» tavrına kadar teslimiyetine şahit olduğum büyükbabam yaşındaki Abdülhak Hâmid ve etrafı...
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.