Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yahudi çocukları içinde birisi...
Bir zaman, Resûl-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm) Hazret-i Ömer Radıyallahu Anh'a yahudi çocukları içinde birisini gösterdi. "İşte sureti!" dedi. Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh), "Öyle ise ben bunu öldüreceğim." dedi. Ferman etti: "Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun suretiyle öldürülmez."(1) Said Nursî'nin tahrif ettiği rivayeti biz tashih edelim: Abdullah b. Ömer (r.anhuma) şöyle haber verdi: Ömer İbnu'l-Hattab (r.a.), Peygamber (s.a.v.)'le birlikte bir topluluk içinde İbn Sayyad'ın bulunduğu tarafa gitti. Onu Meğaleoğullarının taştan yapılmış sağlam kalesinin yanında çocuklarla oyun oynarken buldular. O zamanlar İbn Sayyad, büluğ çağına yaklaşmıştı. İbn Sayyad, Peygamber'i tanıyamadı. Nihayet, Peygamber eliyle ona (hafifçe) vurduktan sonra, İbn Sayyad'a: Benim Allah'ın Resulü olduğuma şehadet eder misin? dedi. Bunun üzerine İbn Sayyad, Resulullah'a baktı ve: Senin ümmilerin resulü olduğuna şehadet ederim, dedi ve Peygamber'e hitaben: - Sen de benim Allah'ın resulü olduğuma şehadet eder misin? dedi. Resulullah onun sualine cevap vermeyip dedi ki: - Ben, Allah'a ve (hak) resullerine iman ettim. Akabinde Peygamber, İbn Sayyad'a: - Ne görüyorsun? diye sordu. İbn Sayyad: Bana doğru haber de gelir yalan haber de, dedi. Bu cevap üzerine Peygamber (s.a.v.): Öyleyse iş sana çok karıştırılmış, buyurdu. Bundan sonra Peygamber, İbn Sayyad'a: Senin için kalbimde bir şey tuttum (içimden geçeni oku da, bil bakalım), buyurdu. Resulullah kalbinde Duhan suresini tutmuştu. İbn Sayyad: Kalbindeki o şey "Duh"tur, diye cevap verdi. Bunun üzerine Resulullah: Sus, yıkıl git! Haddini aşma! buyurdu. Peygamber'in onu böyle azarlaması üzerine Ömer: Ey Allah'ın Elçisi, bırak da şunun boynunu vurayım, dedi. Peygamber (s.a.v.) de: - Bırak şunu, bu (Deccal) ise, sen onu vurmakla emrolunmadın ve buna muktedir de kılınmadın. Eğer Deccal değilse, onu öldürmekte senin için hiçbir hayır yoktur, buyurdu.(2) İşte hadis bundan ibarettir. Said Nursî, bu sahih hadisi "muharref hadis" hâline dönüştürmüştür ki, bu tahrif hadis tedvininden sonra bir hadisin naklinde, metin üzerinde yapılan ve "bu kadarı da olmaz" dedirtecek cinsten ender tahrifattandır. Görüldüğü gibi Said Nursî, hadisin kelimeleri bir yana, cümlelerini bile değiştirmiş, manasını bozmuştur. Said Nursî'nin bu naklini okuyanlar, "Süfyan ve İslâm Deccalı" tabirlerinin Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından kullanıldığını zannedecektir. Said Nursî ayrıca, Resulullah'ın Hz. Ömer'e Yahudi çocukları içinde birisini gösterdiğini ve "İşte sureti!" dediğini belirtiyor. Oysa Resulullah ashaptan bir cemaat ile birlikte İbn Sayyad'ır yanına gitmiş ve onu Meğaleoğullarının kalesi yanında çocuklarla oynarken bulmuştur İbn Sayyad'ın oynadığı çocukların Yahudi çocukları olduğuna dair hadiste bir şey yoktur. Meğaleoğulları ise ensardandır. Yine, Resulullah'ın çocuklardan birisini göstererek "İşte sureti!" dediği hadiste yer almamıştır. Hadislerde Ibn Sayyad'ın zikri geçtiği hâlde, Said Nursî onun ismini belirtmemiştir. Ayrıca ve en önemlisi, Resulullah ne Süfyan'dan Deccalı'ndan bahseder. Nebi'nin dediği: "Bırak şunu, o korkmakta olduğun kimse (Deccal) ise, sen onu öldürmeye asla muktedir olamazsın."(3) Ya da diğer varyanttaki gibi "Eğer bu, o (Deccal) ise, sen ona asla musallat olamazsın; o (Deccal) değilse, onu öldürmekte senin için hiçbir hayır yoktur." şeklindedir. İbn Sayyad, kendisinin Deccal olduğunu zanneden bazı sahabîlere şöyle demiştir: Sizin benimle işiniz nedir? Ey Muhammed'in sahabîleri! Allah'ın Peygamberi, 'Deccal bir Yahudidir buyurmadı mı? Hâlbuki ben Müslümanım..."(4) Deccal ile Yahudiler arasındaki ilişkiyi gösteren başka hadisler de vardır. Örneğin: "Asbahan Yahudilerinin yetmiş bini, üzerlerinde şalları olduğu hâlde Deccal'a tâbi olurlar."(5) Said Nursî, bu ilişkiyi gösteren hadisleri karıştırmış veya aklında hadislerden bir şeyler kalmış olmalı ki, bu naklinde Yahudilerden bahsetmektedir. O, Buharî ve Müslim'in Sahihlerini okuyup hadisi doğru nakletmesi gerekirken, açıkça tahrif etmiştir. Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Allah, bizden bir şey işitip işittiği gibi de tebliğ edeni aydınlatsın."(6) Said Nursî ise kendi hükmünü yine kendisi vermiş, şöyle demiştir: Hadîs ve Kur'an'da dahi ziyade veya noksan etmek memnu'dur (yasaktır). Fakat ziyade etmek, nizamı bozduğu ve vehme kapı açtığı için daha zararlıdır. Noksana cehil bir derece özür olur. Fakat ziyade etmek ilim ile olur. Alim olan mâzur değildir.(7) 1- Şualar, 459; Sıracü'n-Nûr, 247. 2- Buhari, Edeb, 97/197; Müslim, Fiten, 19/95. İbn Sayyad kıssası için bak, Miras, Tecrid-i Sarih, 4/520- 527; 12/412-413. 3- Müslim, Fiten, 19/86. 4- Müslim, Fiten, 19/90. 5- Müslim, Fiten, 25/124. 6- Tirmizi, İlim, 7/2795. Hadis, hasen-sahihtir. 7- Muhakemât, 45.
Sayfa 395 - Süleymaniye vakfıKitabı okudu
·
63 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.