Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

258 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Bir çırpıda okunacak kitap...
Öncelikle Jack London'ı seviyorsanız bu kitap size ilaç gibi gelecek. Kısaca konusundan bahsetmek gerekirse kurt-köpek melezi olan Beyaz Diş'in doğumu öncesi, doğumu, büyümesi ve sonrasında gelişen olaylar anlatılıyor. Okumaya ilk başladığınızda başkahramanı Bill veya Henry sanıyorsunuz. Biraz ilerleyince Kiche olduğunu, biraz daha ilerleyince Beyaz Diş olduğunu anlıyorsunuz. Hikayenin gidişati tahmin edilebilir değil. Yazar Beyaz Diş yoluyla kendi bakış açısından insanları eleştirmiş. Öyle muazzam betimlemeler yapıyor ki ve Beyaz Diş'in hissettiklerini öyle güzel yansıtıyor ki... Hikayenin dramatikleşip beni korkutacağını düşünsem de gayet tatmin edici bir sondu. İnsanların kötülüğü ve vicdansızlığı, vahşi yaşamdaki öldür veya yaşa kanunu, hayatın acımasızlığı, her bağın unutulabileceği (mesela Kiche'nin Beyaz Diş'i unuttuğu bölüm) ve her şeye rağmen sevginin, sadakatin aslında her şeyi değiştirebileceği (insanların şerefini kurtaran sevgili Scott'ı da anmalıyız bence) çok güzel işlenmiş. Hikayenin başında kendimi hayvan belgeseli izlemiş gibi hissettim. Nedense Kiche için kurtların kavgası, Kiche ile Tekgöz'ün birlikteliği, Beyaz Diş'in doğumu ve o küçük yuvadan çıkışı, ilk adımları, ilk avı bu bölümler beni çok etkiledi. İnternette gezerken birçok kişinin bu bölümlerde sıkıldığını okudum. Ama bana göre bizim yaşamımızın aynısıydı. Hatta toprağa ayaklarını değdirdiğinde aklıma Karmakarışık filminde Rapunzel'in çimenlere ilk adım attığı an geldi. Kabuğunu ilk kırış, hayata ilk adım gibi... Her neyse bir noktaya kadar Beyaz Diş bir ordan bir oraya hem yabanıllığından kopmadan hem de insanlara tanrı gözüyle bakarak ilerliyor. İnsanlara tanrı demesi fıtratının bu hayatta yalnızca güçlülerin kazandığına inanmasından geliyor. Çünkü vahşi doğanın tanımı da bu. Ona bir tokat atana o da atıyor. Çocukken en büyük düşmanı olan Lip-Lip'i zamanı gelince öldürüyor. İnsanlara saygı duyuyor çünkü güçlüler ve onu durdurabilecek sopaları var. Ve böyle ordan oraya sürüklenirken Güzel Smith'e satılıyor. Güzel Smith insanlara göre oldukça güçsüz ve korkak. Ayrıca sinsi. Entrikayla Beyaz Diş'i satın alıyor ve onu döverek elinde tutmaya çalışıyor. Yazar burda durumu çok güzel özetlemiş: İnsanlar güçsüzlüğünü kendinden daha zayıf yaratıklardan çıkarmaya çalışıyor, böylece kendi varlığını kanıtladığını sanıyordu... Sonra Güzel Smith Beyaz Diş üzerinden para kazanmaya başlıyor. Okurken en boğulduğum bölüm desem yeridir. Böyle devam edemez diye düşünürken Scott karakteri geliyor. O da iyi insanları temsil ediyor. Beyaz Diş'in asabi ve yabanıl doğasına rağmen onu anlıyor ve seviyor. Çünkü kendini en başından beri ona karşı sorumlu hissediyor. Beyaz Diş'i kurtarırken arenaya doğru bağırdığı bir sahne var. Lanet olasıca canavarlar, diye. Aslında hepimizin yapmak istediğini bir karakter üstleniyor. Sonlara doğru Beyaz Diş bir nevi evcilleşiyor. Kendini kontrol etmeyi öğreniyor. Mutlu da yaşamaya başlıyor. Bence Jack London burada insan-uygarlaşma, hayvan- evcilleşme benzetmesi yapmış. Barbarlığın olduğu toplumlarda insanların çok zorluk yaşadığı, hayatta kalma mücadelesinin önde olduğunu filan belirtip uygarlaşınca bu kadar mücadele etmemize gerek olmadığı vurgusunu yapmış olabilir. En sonunda Beyaz Diş sadakat ve sevgisinden dolayı sahibinin ailesini kurtarıyor. Ölümden filan dönüyor ve çocuklarının burunlarını yaladığı bir sahnede kitabımız bitiyor. Jack London'a diyecek bir şey yok tabi ki. Ancak ben şu paragraftaki ırkçılığı belirtmeden geçmeyeyim: Beyaz Diş hayatında beyaz adamı ilk kez Ford Yukon'da gördü. Bildiği yerlilere göre daha başka bir varlık, daha üstün bir tanrı ırkıydı onlar. Üstün güçlere sahip oldukları için onlardan etkilendi, tanrılıları da o üstün güçlerindeydi zaten. Beyaz tanrıların daha güçlü olduklarını akıl süzgecinden geçirerek bulmuş veya bu konuda zihninde kesin genellemelere varmış değildi. Öylesine bir histen başka bir şey değildi ama güçlü bir histi bu. Kitabın yayın zamanı olan 1900'lerin başında çoğu kişi beyaz ırkın üstünlüğünü kabul etmiş diye okudum bir yerden. Büyük ihtimal yazar da bundan bu satırları yazmış. Çok güzel olsa da bir Martin Eden değildi diyerek sözlerimi noktalıyorum. -Hayat, başka hayatlarla yaşamını sürdürüyordu. Yiyenler ve yem olanlar vardı. Yasa şöyleydi:YA YERSİN YA YEM OLURSUN. -Varoluşuna en mükemmel anlamını ancak bu şekilde verebilirdi çünkü hayat, ne yapmak için donanımlıysa, en çok onu yaparken zirvesine ulaşır.
Beyaz Diş
Beyaz DişJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202076,4bin okunma
·
1 artı 1'leme
·
61 görüntüleme
Cengiz Güngör okurunun profil resmi
yasa gerçekten de öyle YA YERİZ YA YEM OLURUZ...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.