biz senin, ancak bir su gibi
yürüyebiliriz gökyüzüne.
Tükendikçe belki biraz daha yükseğe,
tükendikçe ağaçların kuru vücudunda.
idrak edemediğimiz
bir mevsimi yaşıyoruz...
günlere,
kısa ya da uzun demek mümkün değil.
sevgilere de öyle.
bil diye söylüyorum,
Yangından kaçan kaplumbağaları
tavşanlara çelme takarak kurtaramayız
ama yine de,
senin ağzının kenarı çok güzel,
Yangını ve bu bilinmezliği
göze alacak kadar güzel..
...
biz seninle, manzarayı kapatıyor
diye kesilen o iki ağacız.
bizi duyan orman yanıyor..
suyun tozunu çırpmıyor artık şelaleler,
kuşlar konacak yer bulamıyor,
şehirler taşınıyor yerlerinden.
ben kalbimi ışıklar tek tek sönen
o evlere benzetiyorum bu saatlerde;
soğuk, tekin, kararsız..
bir şeyler düzelsin diye
Ütü masası arayan asfaltlar oluyorum.
kendisinden geçen kırmızı ışıklar..
Sana varamıyorum.
Sana varamıyorum yine,
sana dokunamıyorum…
ama yine de,
senin gözlerinin çok güzel
Issızlığı ve bu karanlığı
göze alacak kadar güzel.
...
biz seninle,
mezarlıkta iki açan çiçeksiz.
makyaj yapmak gelmiyor içimizden
ve bunu bilmek,
kaldıramadığımız yükler
veriyor sırtımıza...
taşıyamadığımız tebessümler suratımıza.
gözü açık ölen bir insan
gökyüzünü seyrediyor olması,
en çok bizi kahrediyor.
hayatın bize sunduğu bu incelikleri,
en çok biz sırat biliyoruz..
en çok bizim suratımız böyle solgun..
en çok bizim ihtiyacımız
var makyaj yapmaya...
ama yine de,
senin ellerinin çok güzel,
ellerinle gelen başka
iklimler kadar güzel.
...
biz seninle,
bir yangına yağan
iki yağmur damlası,
sonu çoktan belli olan
bu yağışa boyun eğmeyip
ve sarılmak biraz da
'ateş dağlamatır' deyip
kollarımızı bir yaranın Dikiş
atması gibi açıyoruz birbirimize...
sen de biliyorsun, belki
biraz eczamız olsa,
gerek kalmazdı bu kadar yangına
Her aralı bulduğumuz
kapıyı umut etmezdik,
çünkü bilirdik;
o kapıyı çarpıp birilerinin gittiğini,
kapının bile kapanmaya
cesaret edemediğini.
düşüyoruz şimdi seninle
birlikte bir yangının kalbine
şimdi kaplumbağalar sana rast gelip
beni anlıyorlar..
...
biz seninle,
yan yana yaz kış demeden
kilometrelerce yol yürüyen,
ancak birbirine değmeyen
elektrik telleri
umudumuzu kaybetmemek için
kuşları ağırlıyoruz,
topraktan kuvvet alıyoruz..
sen ellerimi kıyılara çarpan
dalgalar gibi tutuyorsun,
seninle gelen her şey,
Seninle tekrar gidiyor...
kalbinin derinlerinde hiç
sönmeyen bir meşale var!
kuşlar kadar tedirginim seni severken,
kuşlar kadar uzak, kırılgan..
içinde kendisini asan bir insanın,
bu koca hayatta kaldı ancak
ayırabildiği o tabure boşluğu dışında müphem...
ama yine de,
senin boynun çok güzel
bir karıncaya, bir sancağa,
kancaya ayrılan bir balığa
yol vermek gibi güzel.
...
biz seninle,
koca bir hayat süren,
Ancak hiçbir zaman güneşin
doğuşunu izleyemeyen
bir bina batı cephesi.
bizi, bu tabure boşluğundan
ancak malzemeden çalanlar
ve bir fay hattı gibi kırılan
bu kalbimizin ardında bıraktığı
Sarsıntılar kurtarılabilir.
...
böyle olmayacak
daha anlatacaklarım bitmedi
bir tabure çek altına hayatım.