Gönderi

Mahremiyet
-Bana bütün bunları anlatmak istediğinize emin misiniz? -Neyi -Anne babanızı, paranoyaları... -Ne anlatıyorum ki size ben? Hiçbir şey. Ben size Tanrı'nın, herkesin bildiği şeyleri anlatıyorum. Annemle babam ölümleriyle meşhur olacaklar. Bu benim onlar için hazırladığım anma töreni olacak. Size tüm bunları anlatırım, babamın bacaklarının halinden ve annemin peruklarından da bahsederim -az sonra geleceğim buna- ve babamın cenazesinin olduğu gece onların banyosunda kız arkadaşımla sevişmem doğru muydu diye düşündüğümden de söz edebilirim ama sonuçta ne anlatmış olurum? Bir şeyler bildiğinizi sanacaksınız ama yine de hiçbir şey bilmiyor olacaksınız. Ben anlatacağım ve anlattıklarım uçup gidecek. Umurumda da değil, neden olsun ki? Size kaç kişiyle yattığımı söylerim (otuz iki) ya da annemle babamın bu dünyadan nasıl göçtüklerini anlatabilirim. Bunları anlatsam size ne söylemiş olacağım? Hiçbir şey. Size arkadaşlarımın adlarını sayabilirim, telefon numaralarını söyleyebilirim ama elinize ne geçer? Hiçbir şey geçmez. Tüm arkadaşlarım buna izin verdiler. Niye verdiler? Çünkü elinize bir şey geçmez, elinizde sadece birtakım telefon numaraları olur. Bir an için pek kıymetli bir şeymiş gibi görünüyor, bir iki saniyeliğine. Elinizde ancak benim size vermeyi göze aldığım kadar şey olabilir. Bir dilencisiniz siz, bir şeyler dileniyorsunuz, her ne olursa... Ve ben de yanınızdan hızlı hızlı yürüyerek geçen adamım, kâğıt bardağınıza bir çeyreklik atıyorum. Size bu kadarını vermeyi göze alabilirim işte. Bu kadarı beni sarsmaz. Neyim varsa gerçekte size hepsini veriyorum. Sahip olduğum en iyi şeyleri veriyorum ve bunlar benim sevdiğim şeyler; değer verdiğim, hazine gibi sakladığım hatıralar bunlar, onları size iyisiyle kötüsüyle, duvarlarımdaki aile fotoğrafları gibi hiç eksiltmeden gösterebilirim. Size her şeyi vermeyi göze alabilirim. Akşamüzeri yayınlanan programlara çıkan bitmiş insanlara, bu enkaza dönmüş, milyonlarca kişiye sırlarını açan insanlara dehşete kapılarak bakarız ve yine de... Onlardan ne almış oluruz, onlar bize ne vermiş olur? Hiçbir şey. Janine'in kızının sevgilisiyle yattığını öğreniriz ama ge olmuş yani? Ya sonra? Öleceğiz ve sonuçta neyi korumuş olacağız? Bütün dünyadan neyi saklamış olacağız? Şunu bunu yapmışız ve kollarımız bu hareketleri yapmış ve ağızlarımız şu sesleri akarmış, bunları mı? Lütfen... Utanç verici ya da kendi özelimiz olan, örneğin mastürbasyon alışkanlıkları (ben günde bir kere yaparım, genelde de duştayken) gibi şeyleri açık etmekle aynen fotoğrafçının ruhunu çalacağını sanan ilkel insan gibi başkalarına bir şeyimizi verdiğimizi sanır; sırlarımızı, geçmişimizi ve geçmişimizin lekelerini kendi kimliklerimizle özdeşleştiririz. Alışkanlıklarımızı ya da kayıplarımızı veya eylemlerimizi açık etmenin bir şekilde bizi daha az kendimiz kıldığını düşünürüz. Ama aslında tam tersidir, daha fazlası daha fazladır, daha fazlanın daha fazlası daha fazlasının daha fazlasıdır. Kendini daha çok kandırırsan, kendinden daha çok verirsin. Bunlar, detaylar, hikâyeler, her ne varsa yılanların deri değiştirmesine benzer; başkaları görsün diye derini çıkarıp geride bırakmak gibidir bu. Bir yılan çıkarıp attığı derinin nerede olduğunu, deriyi kimin gördüğünü umursar mı hiç? Nerede çıkarsa orada bırakır derisini yılanlar. Saatler, günler ya da aylar sonrabir yılanın upuzun, eski derisine bakar, o yılan hakkında bir şeyler öğreniriz, yaklaşık kalınlığını ve boyunun ne kadar olduğunu anlarız ama başkaca pek bir şey bilmeyiz. Yılanın o an nerede olduğunu bilir miyiz? Hayır. O zamana kadar yılan bir kürk edinmiş olabilir; yılan Hanoi'de kalem satıyor bile olabilir. Deri artık yılana ait değildir, yılan deriyi onunla büyüdüğü için taşımış ve giymiştir ama sonra kuruyup üzerinden çıkınca, yılan da başkaları da o deriye bakabilmiştir.
Sayfa 284Kitabı okudu
·
447 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.