Gönderi

145 syf.
·
Not rated
·
Read in 179 days
Şimdiye kadar okuduğum kitaplar içinde, açık ara, "yorum yazmakta en zorlandığım" kitap oldu "Tuba"... Emre Karadağ, Tuba için "Yaşamöyküsel Bir Karalama" diyor. İçinde yaşam da var, öykü de var, karalama da var. Ama aslında tüm bunlardan çok daha fazlası var. Birkaç kişinin yaşam kesitlerinin öyküleştirilmiş anlatımı da diyebiliriz, birkaç kişinin yaşamının içinden birkaç öykünün çıkartılıp okuyucuya ikram edilmesi de diyebiliriz. Fakat bu ikram, o kadar farklı bir SUNUM ile okuyucunun önüne konuyor ki, siz sunumun şekline hayret ederken,, ikram edilenin lezzetini kaçırıyorsunuz. Sonra bunu farkedip, tadını almak için okuduğunuz yeri tekrar okuma ihtiyacı duyuyorsunuz. Yani bir elinizle Hayret'e, bir elinizle Gayret'e tutunup, öyle okuyorsunuz TUBA'yı.. Kitabın ortasına geldiğimde, başa dönüp yeniden başladım ve bu döngü tam dört kez tekrarlandı (Sisifos'un kısır döngüsünden ben de payımı almıştım). Hemen başa döndüğüm de oldu, araya zaman koyduğum da... Ama her döngüde mutlaka yeni bir nüans farkettim. Birçok anlatıcının, birçok türde, birçok olayı ve duyguyu anlattığı TUBA, yedi ana başlık altında ve 145 sayfada söylüyor söyleyeceğini. Fakat sanki bunlar, bir buzdağının görünen yüzü gibi... Aslında daha fazlasını, yazılmayanı da okuyorsunuz ve buzdağının görünmeyen yüzü ile yüzleşiyorsunuz. Altı bölümde buzdağının görünen kısmı anlatılıyor. Yedinci bölümün başlığı ise DİNLENME ve bu başlığın altında yazılı bir metin yok. Siz o başlığın gölgesinde ister dinlenerek oturun, isterseniz de buzdağının görünmeyen yüzünü, o başlığın altında siz anlatın. TUBA, bir kitap olarak da buzdağının görünen kısmı olarak değerlendirilebilir.O buzdağının görünmeyen kısmında, yazarın Edebiyat, Mitoloji, Teoloji başta olmak üzere farklı alanlardaki bilgi birikiminin derinliği ve çalışmasının titizliği yatıyor. Aslında hepimizin hayatı "Yaşamöyküsel bir karalama " ya benzemiyor mu? Tüm eylemlerimiz, yapıp ettiklerimiz, yaşam öykümüze eklediiğimiz "karalamalar" dan ibaret değil mi? Yaşam öykümüzü tekrar yazma imkanımız olsa, o karalamalardan çoğunu defterden (ya da kitaptan) çıkartır ve daha güzelini yazardık sanırım. Lakin öyle bir mevzu var ki, hayatımıza milat koyuyor, yaşam öykümüzü "öncesi ve sonrası" olarak derin bir yarıkla ikiye ayırıyor: Ki o da bir HASTALIK'tır. Hastalığın adı önemli değildir, önemli olan varlığıdır. Hastalık gelir ve eğer kalıcı ise, artık ondan sonra yaşamımızdaki tüm öyküler, yani başımızdan geçen her şey (başımıza gelen herşey demek daha mı doğru olur acaba? / Derkenar tut: Bilinç akışı tekniği), TUBA'da onlarca kez söylendiği gibi ; "Hastalık teşhisi konmasından şu kadar yıl önce / bu kadar yıl sonra idi" cümlesiyle başlar. Kitabındaki sırf bu cümleler için bile, Emre Karadağ ' a her okur teşekkür etmelidir ve de edecektir diye düşünüyorum. Sayısız anlatıcısıyla, mitolojik hikayeleri anımsatmasıyla, beşerī /semavî dinlerin yazılı metinlerine göndermeleriyle, tiyatrodan senaryoya, şiirden öyküye on farklı edebî türe bünyesinde yer vernesiyle, çok farklı ve "kafa yorucu" bir okuma serüvenine çıkacağınızın garanti olduğu bu harika kitabı hepinize tavsiye ederim. Okuyarak dokuyacağınız HASTALIKSIZ bir YAŞAM ÖYKÜNÜZ olsun
Tuba
TubaEmre Karadağ · Barış Kitabevi · 20236 okunma
·
33 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.