"Sen geçerken
Yıldızlar kaydı her yere
Armağan olsun diye gökyüzü
Dilini bilmediğim sabahlara çıktım
Ne bildimse kalbimden öğrendim
Sen geçtin ya sevgilim
Umudun gölgesi düştü her yere." (s. 53)
Ah,
Dünyanın derdini kendine dert bilen şairleri ne çok severim. Kanayan yaraları görmezden gelmeyen, dilini, kalemini derdini anlatmaya veren... Kudüs yolcusu, sahipsiz çocukların kimsesi, içimizden kopup gelen fırtınanın sesi...
"Ben yoksam
bu kalp niye atar
ben varsam eğer
senin kalbini kim yıkar
ey Kudüs!" (s. 40)
"Acılar büyütür
hüzünler olgunlaştırır." (s. 56)
Hep öyle olmuyor mu?
Arif Ay'ın da çok sevdiği ve izinden yürüdüğü, kendisine üstat diyerek şiir yazdığı
Erdem Bayazıt misali:
"Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!"
Birçok acıya dokunan, dünyadaki acılarla acılaşan bir eser "Sen Geçerken". Kısa ama duyguyla okuyorsunuz. Dünya kaçıyor gözünüze, eser bitene kadar çıkaramıyorsunuz. Hepimizin biraz sesi oluyor. Yeri geliyor enkaz altında kalmış bir çocuğun, yeri geliyor işgal altında kalmış bir milletin, çaresiz bir annenin: "Geceler çekmecedir annelere
katlayıp koyarlar kaygıları."
Biz bu masada hep varız
hayat bizi, biz hayatı yoklarız
gün gelir kalkar gideriz." (s. 72)
Ama o gün gelene dek mücadele etmeli, adil bir dünya için, kimsesiz çocuklar için, doğru bilinen değerler için. Kimi kalemiyle vermeli mücadelesini kimi kılıcıyla. Görmezden gelmemeli. Yüreği ince bir şairin dediği gibi:
"Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin."
Sevdiğiniz şairlerin izini bulacak,
Bir dizeye bulaşınca eser bitene kadar elinizden bırakamayacaksınız.
Dünyanın kanayan yaralarına iyi gelmesi temennisiyle...