Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Aliye
İpsiz sapsız bir yer burası. Ama insanları öyle değil. Görülmeyen iplerle birbirlerine bağlanmış gibi hepsi sanki. Nereye çekersen iplerini, hepsi birden oraya hareket ediyorlar... İplerinin başındaysa televizyon kutularıyla bastırılmış, son kullanma tarihleri geçmiş kokuşmuş zihniyetler var. Karşıdan karşıya dahi üç kere sağa bakıp geçerler yani, o denli bir tutturmuşluk var fıtratlarında bunların! Yeni olan her söyleme kulakları tok. Her yeni enstantaneye bacakları topal, her doğruyu söyleyip de öğretmeye kalkışanlar için ise; köyleri hep dürüst olanı kovmaya hazır bekleyen o meşhur dokuzuncu köy işte ve de köy halkı… Onlar da bu irfanı ilmek ilmek dokumayı öğretmek isteyenleri defetmeye hazır vaziyette hep pusudalar… Bacağı kırık bir tabure gibi bedenlerinin bodrum katına kaldırılmış sanki beyinleri…Yani bacağı kırılmadan önce de güvenip sırtını yaslayabileceğin bir durumda değildiler zaten anlatabildim mi? Öyle mal gibi ortada dikiliyorlar işte. Geleni geçeni süzüp genizlerini temizliyor ve sağa sola tükürüyorlar. Uzun lafın kısası; hepsi iç içe geçmiş ve kir, pas içerisindeler. Bir girişeyim şunlara, bir silkeleyim bari diye düşünsen; kabasını alayım en azından desen, ince bir yanlarının zaten olmadığını fark ediveriyorsun. Toz ve pası döve döve dökersin belki ama obsesif dürtülerle bezenmiş kompülsif bozukluğu olan bir birey olur çıkarsın en sonunda... O denli birikmiş, yapışmış kalmış ki fikirler üzerlerine; ne yaparsan çıkmaz ve arınmaz o pislikle dolmuş taşmış beyinleri… İplerin kısalıp, saplarının çakılı olduğu yerse, genelde kıraathane dedikleri lağım çukurları bu fosillerin. Dışardan; sakin ve sessiz gibi görünen ve geçip giden birinde “böyle bir yere yerleşmeli yahu insan” diye iç geçirmesini sağlayacak bir yermiş gibi durabilir burası ama siz de benim gibi kanmayın sakın aman ha! Buraya yerleşirseniz başınıza gelecekleri anlamak için iki üç ay geçirmeniz yada sadece gidip bu kısaca kahve denen yerde beş dakika oturmanız yeterli olacaktır halbuki… Bilemedik işte… Elden ele dolaşan oyun kağıtlarına eşlik eden, dilden dile dolaşan zehirli dedikoduların, nasıl da ağız birliği ile kabul edilip sonrasında da dillerinden düşüremedikleri dul kadınların, sadece dış görünümüne biraz özen gösteriyor diye istekli ilan edilen o kadınların, ahalice saniyeler içerisinde “fahişe” ilan edilişine hayret ederdiniz bu yerde. Onlardan olmayan yahut onlar gibi olamayan, eve hapsettikleri karılarına benzemeyen, kendi yolu ve öznel fikirleri olan her kadın bir tehdit çünkü onlar adına. Bu düşmanlığın başat nedeni, köy kadınları biraz oturup düşünürseler diye. Çünkü ahalinin tıknaz, elma yanaklı minik erkekleri o farkındalık yaşanırsa eğer karılarının kendileri gibi zavallılarla muhatap dahi olmayacaklarının farkındalar. ikinci nedeniyse evlerine hapsettikleri karılarının, bu kadınlardan etkilenip de doğal olarak daha özgür bir hayat istemeleri durumundaysa da, eldeki bulgurdan da olma korkusu idi. Tüm bunlara rağmen inadına yaşadım ben o koduğumun yerinde. Ölsem de dönmem dedim vazifemden! Yanımda gözüken arkadaş, sevgili, aile kim varsa; en saçma, en aşağılık yakıştırmaların kurbanı oldular ne yazık ki. İki senelik arabamın plakasını daha ben ezbere bilmezken her gittiğim yerde takip edildim. İznim dışında fotoğraflarım çekildi ve attığım her adım farklı lanse edildi. En büyük düşmanları olmuştum iki ayda. Halide Edib Hanım, çok üzgünüm ki bu coğrafyada halen her şey eskisi gibi. Bir b*k değişmedi. Aliyeler hala yuhalanıyor, kahpece saldırılara maruz kalıyor ve de öldürülüyor hala... Teknoloji gelişti tabi farklı olarak bir tek. Artık dedikodu gruplarında, sahte hesaplarda yada özel mesajlarda linç başlayıveriyor daha ve zehir çok daha çabuk yayılıyor. Ama bakın sizin hala adınız var akıllarda… Yani şunu demek istiyorum size, kıymetli cumhuriyet savaşçısı yazarımız. Tarih sadece duruşu olanları yazar, kuduran itleri değil. Ben de iğrenç iftira yumaklarının kurbanı oldum. Ben Aliye gibi sonuna kadar dayanamadım. O kadar güçlü duramadım. Taştan, toptan, tüfekten korkmadım asla ama aileme edilen tehditlerden korktum. Ve pes ettim. Vazifemi terk ettim. Hakkını helal et benim cesur meleğim, Halide Edib’in o güzelim kitabının iyi kalpli Aliye’si… Sen boş yere ölmedin! Elbet o taşlar bir gün onlara doğru dönecek. Elbet… Minnet ve gururla….
·
1 artı 1'leme
·
78 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.