Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17 Bu noktada tüm varoluşu içeren o devâsâ soru karşımıza çıkar: BEN KİMİM? Ancak mitoloji, din ve ruhsallık bu soruya uygarlık tarihi boyunca cevap arayan önemli güçler olmuştur. Ruhsal yaşamın öncü rolü üstlenmediği bir tek kadim ya da endüstri öncesi kültür yoktur.18 Dünyada her şey insanın varlığı içindir, sorun ise; onun ne için olduğudur. Varlıklarını, varlıklarının aracı durumundaki şeylerin aracı haline getiren kimseler ne kadar ironiktir! Yaşam denen ve içinde sadece dışarıdan habersiz ve o yandan gelen hiçbir ulağın, mesajın, tanıdık sesin karanlık sessizliklerini bozmadığı kimselerin iyi ve güzel (!), huzurlu ve mutlu (!) bir hayat sürebildiği o "Eflatuni mağara"da bitki, hayvan ve insan aynı evde yaşamaktadır. "Düşünüyorum öyleyse varım" (Descartes) "Hissediyorum öyleyse varım" (Gide) "Başkaldırıyorum öyleyse varım" (Camus) Varsayımlarıyla öne çıkan düşünürler kendi varlıklarına ne kadar nüfuz edebilmişlerdir? Eğer sorun "olmak" ya da "olmamak" sorunu olsaydı, kolaydı, kolay da çözülürdü, onların kanıtladıkları kolaylıkla. Ama "hangi olmak" sorunu korkunç ve acıklı bir kuşkudur. Kendini kendi içinde yitirip bulamamak, bundan da kötüsü, kuşkulu, kaçkın ve alışılmadık bunca simanın içinde kendini yine kesin bir biçimde tanıyamamak hayale sığmayacak bir acıdır.19 Gerçekten de benlik (ruh) yabancı bir yörüngeye, yaşam döngüsü içine sürüklenmeyi ve şu haliyle insanı somut, tarihsel, her türlü drama mahkûm, her türlü ıstıraba maruz olan insanı doğurmayı niye kabul etmiştir? Ruh ezelî/ebedî olarak saf, temiz, etkilenmez, duygulanmaz, özerk ve yok edilemez ise psikolojik-zihinsel deneyimin kendisine eşlik etmesine izin vermeyi nasıl kabul edebilir? İnsan idrak/buddhi aracılığıyla bilir ve anlar. Ancak bu "idrakin" kendisi de maddenin, ezeli tözün (prakrutti-varoluşun dişil yönü) -çok gelişkin de olsa- bir ürününden başka bir şey değildir.20 Buddhi hiçbir durumda benliği (ruhu) bilemez, çünkü aşkın bir gerçeklikle asla herhangi bir ilişki kurup sürdüremez. Benlik ile yaşamın (maddenin) bu aykırı birlikteliğinin nedenini ve kökenini, idrakten farklı ve maddeyi hiçbir şekilde işin içine katmayacak bir bilgi aracı anlamayı başarabilir. Günlük insanlık durumunda böyle bir bilgi olanaksızdır. Ancak zincirlerini kırıp,21 insanlık durumunu aşan kişiye bu bilgi malûm olur. Benliğin özünün bilinmesi olarak açıklanabilecek bu malum oluşta "aklın" payı yoktur.22 Mitoloji bu noktada bilinmeyen o alanlara ışık tutmaktadır. Arketipleri tanıyarak, anlayıp öğrendikçe aslında kendi yaşam yolculuğumuza da ışık tutmakta, içimizdeki arketiplere bir bir ulaşarak kendimizi tanımaya başlamaktayız. Bu açıdan baktığımızda mitolojinin en önemli arketiplerinden biri olan "kahraman" varoluş serüveninde, tekâmül basamaklarını çıkarken, insanlık tarihi boyunca "küçük cihaddan büyük cihada'’23 koşmakta; kendisiyle birlikte insanlığı da benliğini tanımaya çağırmaktadır. "Ben kimim?" sorusunu kendine dolaysızca soran herkesin yolu bir şekilde farkında olmasa da kahraman arketipiyle çakışır. Bu sebeple konumuz gereği diğerlerine nazaran, kahraman arketipi üzerinde özellikle durulacaktır: Kahramanın mitolojik macerasının standart yolu geçiş ayinlerinde sunulan formülün büyütülmüş halidir; ayrılma – erginlenme - dönüş. Buna monomitin çekirdek birimi denebilin Bir kahraman olağan dünyadan çıkıp doğaüstü tuhaflıklar bölgesine ilerler, burada masalsı güçlerle karşılaşır ve kesin bir zafer kazanılır. Kahraman bu gizemli maceradan benzerleri üzerinde üstünlük sağlayan bir güçle geri döner.24 Günlük kulübe ya da kalesinden çıkan mitolojik kahraman, macera eşiğine cezbedilir, sürüklenir ya da kendi isteyerek ilerler. Orada geçidi koruyan bir gölge varlıkla karşılaşır. Kahraman bu gizi alt edebilir ya da onunla anlaşıp karanlığın krallığına canlı olarak gidebilir (kardeş savaşı, ejder savaşı, adak, tılsım) ya da rakibi tarafından katledilir ve ölüme sürüklenir (parçalanma, çarmıha gerilme). Eşiğin ötesinde kahraman, bazısı onu şiddetlice tehdit eden (sınavlar), bazısı büyüsel yardım sağlayan (yardımcılar), alışılmadık, fakat tuhaf biçimde çekici güçler dünyasında yolculuk eder. Mitolojik çevrimin en alt noktasına gelince büyük bir sıkıntı atlatır ve ödülünü alır. Zafer, kahramanın dünyanın anne-tanrıçasıyla cinsel birleşim (kutsal evlilik),25 yaratıcı baba tarafından tanınmasıyla (babasının gönlünü alma), kendisinin tanrısallaşması (tanrılaştırma), ya da yine -eğer güçler ona dostça davranmadıysa- almaya geldiği ödülü çalması (gelin kaçırma, ateş çalma) olarak gösterilir. Aslında bu bilincin ve böylece varlığın genişlemesidir (aydınlanma, yücelme, özgürlük). Son çaba dönüş çabasıdır. Eğer güçler kahramanı kutsamışsa, artık onların koruması altında ilerler (özel elçi) kutsamamışlarsa; kaçar ve takip edilir (dönüşüm kaçışı, engel kaçışı). Dönüş eşiğinde aşkın güçler geride bırakılmalıdır, kahraman korku krallığında yeniden ortaya çıkar (dönüş, diriliş). Getirdiği ödül dünyayı yeniler (iksir).26 Bir dizi kahraman figürünü evrensel maceranın klasik aşamalarında geçerken izlemek; bu imgelerin yalnızca çağdaş yaşam için taşıdığı anlamı değil, insan ruhunun, yetenekleri, güçleri, değişimleri ve bilgeliği açısından birliğini anlamamızı sağlayacaktır. Kahraman kendi kendine kazanılmış teslimiyetin sahibidir. Daha yüksek ruhsal boyuta ulaşmanın ilk adımı kopma ya da çekilme, vurgunun dış dünyadan iç dünyaya, makrokozmosdan mikrokozmosa doğru kökten bir yer değişimidir. Psikanalizdeki karşılığı çocuksu bilinçdışıdır. Kahraman, yerel ve kişisel tarihsel sınırlamalarla çatışarak onları aşmış kadın veya erkektir. Böyle birinin tasavvurları, fikirleri ve esinleri insan yaşamı ve düşüncesinin temel pınarlarından taptaze çıkar. Bu yüzden onlar yeteneklidir; mevcut, çözülen toplumdan ve ruhtan değil, toplumun yeniden doğduğu tükenmez kaynaktandırlar. Kahraman çağdaş bir insan olarak ölmüştür; fakat ebedî insan -mükemmelleşmiş, belirsiz, evrensel insan- (insan-ı kâmil-bütün zamanların insanı) olarak yeniden doğmuştur. Onun ikinci önemli görevi ve amacı dönüşmüş olarak geri dönmek ve yenilenmiş yaşamdan aldığı dersi öğretmektir.28 Bu yolculukta macerayı tek başına göze almamız dahi gerekmez; çünkü her çağdan kahramanlar bizden önce gitmiştir, labirent iyice bilinmektedir, bize kalan kahramanın yolunun ipliğini izlemektir. Ve nerede dışa doğru yol almayı umsak orada kendi varlığımızın merkezine geleceğiz; nerede yalnız olduğumuzu sansak orada bütün dünyayla birlikte olacağız. Böylece mitin kahramanı dünya tarihine ait makrokozmik bir zafer elde eder. Kişisel zorbalarına karşı üstünlük elde ederken, macerasından geriye bir bütün olarak toplumunun yenilenme araçlarını getirir. İmparator Huan Ti, Musa ya da Aztekli Tezkatlipoka gibi kabilesel ya da yerel kahramanlar tek bir halka lütuflarını sunarlar; evrensel kahramanlar -Muhammed, İsa, Gautama Buddha- bütün dünya için bir mesaj getirir. Kozmogonik çevrim bütün kıtaların kutsal yazılarında şaşırtıcı bir tutarlılıkla sunulmuştur. Aranan ve tehlikeli biçimde elde edilen tanrısal güçlerin daha en başından beri kahramanın kalbinde29 olduğu ortaya çıkar. Bu bakış açısıyla kahraman, hepimizin içinde saklı duran, yalnızca bilinmeyi ve yaşama katılmayı bekleyen tanrısal yaratıcı ve kurtarıcı imgenin simgesidir. İkisi -kahraman ve Yüce Tanrı, arayan ve bulduğu30 kendini yansıtan, dıştaki dünyanın gizeminin tıpkısı olan tek bir gizemin içi ve dışı olarak anlaşılır. Yüksek kahramanın büyük görevi, çokluktaki bu birliğin bilgisine ulaşmak ve onu bilinir kılmaktır.31 Kahramanın başarılı macerasının sonucu, yaşamın dünyanın gövdesine akışının kilidini açmak ve onu serbest bırakmaktır. Kahramanın kendisi dünyanın göbeği, sonsuzluğun enerjilerinin zamana karıştığı doğum noktasıdır. Bu yüzden dünya göbeği sürekli yaratımın simgesidir. Bütün her şeyin içinde barınan sürekli canlanma mucizesi32 sayesinde dünyanın süregitmesinin, dayanıklılığının sırrıdır. Sel (rahmetin, yaşam enerjisinin seli), giriş noktası evrenin simgesel çemberinin33 merkezi olan görünmez kaynaktan, Buddha efsanesinde de olduğu gibi, çevresinde dünyanın döndüğü söylenen "Kıpırtısız Nokta"dan34 çıkar. Cennetin kubbesi dünyanın köşelerine yaslanır, dairenin kareleştirilmesine dair matematik sorusunun geleneksel önemi buradan gelir; göksel olanın dünyevi biçimlere dönüşümünün sırrını saklamaktadır. Evdeki ocak, tapmaktaki sunak, dünyanın tekerleğinin göbeği hep ateşi yaşamın ateşi olan "Evrensel Anne"nin rahminin sembolüdür. Ocağı yakan güneş ışığı tanrısal enerjinin dünyanın rahmiyle iletişimini simgeler. Nerede bir kahraman doğmuş, bir iş yapmış ve hiçliğe geçmişse o yer belirlenir ve kutsanır. Çünkü burası bolluğa geçişin mekânıdır. Bitmez Tükenmez Nokta'nın35 simgesi olarak merkezde olmak üzere, dünya ufkunun dört yönünü yansıtacak şekilde tasarlanır. Dünyanın her yerindeki, hepsi de merkezinde Kâbe olan dünya ölçeğinde bir tekerleğin çubukları gibi duran Muhammedi topluluğun günde beş kere ahenkle yere eğilmesi, her birinin ve hepsinin Allah'ın iradesine "boyun eğişinin" (İslâm) büyük, canlı bir simgesini oluşturur. Öyleyse, dünya göbeği her yerde hazır ve nazırdır, var olan her şeyin kaynağıdır. Bir sualtı kaynağından kabarcıkların çıkması gibi, evrenin biçimleri bu kaynaktan halka halka yayılır. -------------------------------------------------------- 17 - Ali Şeriatî, Hubut-Yeryüzüne İniş-, çeviren: M. Şayir, Yeni Zaman Yayınları, 2.Baskı, İstanbul 2002, s.150. 18 - Stanisiav Grof, Kozmik Oyun İnsan Şuurunun Sınırlarına Yolculuk, çeviren: Levent Kartal, Omega Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2014. 19 - Şeriatî, a.g.e., s. 150,110-111. 20 - "İdrâkin aczini idrak en büyük idrâktir. 2 - "Kır oğul zincirleri, hür gez, hür konuş! Yok mu alandan gümüşten kurtuluş? ..." derken Mevlânâ Mesnevî'sinde fiziksel plan gerçekliğinin üzerine çıkmadan 'gerçek ben'in anlatılamayacağını anlatıyordu. 22 - Mircea Eliade, Yoga Ölümsüzlük ve Özgürlük, çeviren: Ali Berktay, Kabala Yayınevi, 1.baskı, İstanbul 2013, s. 43-44. 23 - "Şimdi küçük cihâddan büyük cihada dönüyoruz, nefs cihâdma." (Süyuti, II, 73.) Hadis-i Şerif. 24 - Yunan Mitolojisinde göklerden ateşi çalan Prometheus, mucizeler denizine yelken açan ve postu canavardan geri alan Iason, yeraltına inerek Kerberos'u oyalayan ve ölü babasıyla konuşup ruhların ve Roma'nın kaderini öğrenen Aineias (Hades ölüm sonrası yargı tanrısı, Kerberos üç başlı köpek, karanlıkların bekçisi, antik Mısır'daki Anubis sembolüyle karşılaştırılabilir), Buddha'nın geleneksel büyük mücadele efsanesi hep bu değişmez sisteme örnektir. Feridüddin Attar'ın klasik eseri Mantık'üt-Tayr'da yolculuğa çıkan kuşların geçtikleri aşamalarda ve vardıkları nihâî hedefte bu benzerliğe şahit oluruz. "Gözlerinin önünden perde kalkınca ve kalp gözleri açılınca, kendi nefislerini su şeklindeki serap gibi görürler. Yanılsamayla kendi varlıkları olarak hayal ettikleri varlığın Allah olduğunu anlarlar. Böylece onların varlığı kaybolur, geriye sadece Hakk'ın Varlığıyla müşahede edilen Hakk baki kalır, tıpkı su serabı da seraptan fani olunca, geriye sadece serabın müşahede edildiği gibi. Yani ruh da kendi içinde bir 'mevcut'tur, 'fail' değildir." îbn Arabî, İlahî Aşk, çeviren: Mahmut Kanık, İnsan Yayınları, 7. Bada, İstanbul 2003, s.87. 25 - Eğer kahraman kadınsa bu eril güçle birlikteliği şeklinde ortaya çıkar. 26 - Kısaca özetlenen bu yolculuk bütün manevî, batınî, ezoterik öğretilerde, elçilerin, dünyayı değiştiren peygamberlerin hayatlarında, aşkın gerçekliklere ulaşmayı hedefleyen ve azmeden herkesin kendi kabınca geçirdiği dönüşümde benzer safhalardan geçerek gerçekleşmektedir. Tasavvufî eğitim olan seyr-i sülûk'ta da benzer aşamalardan geçilir, arif olunur. Ariflerin iksiri başlangıçta değersiz bir metal gibi olan manevî kalbi özüne yaraşır bir hale değerli altına dö-nüştürür. Bu konuya ileride değinilecektir. 27 - Campbell, a.g.e., s. 42, 48, 274. (Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, çevirmen: Sabri Gülses Kabalcı Yayıncılık, 2. Basım, İstanbul 2010, s.22. 28 - Bahsi geçen bu safhalar tasavvufi yolculukta geçilen fenafillâh ve bekâbillah aşamalarının karşılıklarıdır. 29 - Tasavvuftaki seyr-i sülük eğitiminde ilerlenirken geçilen aşamalarla ilgili olarak elde edilen her başan yeni bir kalp çocuğunun doğumuyla simgelenir. 30 - "Onu aramakla bulamazsınız, ancak bulabilenler arayanlardır." Beyazıt-i Bistamî. 31 - Tasavvuf terminolojisinde kesrette vahdet, vahdette de kesret olarak tanımlanan bilgiyle tam bir örtüşme söz konusudur. Bunu sağlamanın yolu ise öncelikle dünya illüzyonunun farkına varmak, farklılıkları ve ayrışmayı görmek, çeşitliliği kabul etmek, çokluktaki tekliği sezmek, zıt gibi görünen şeylerin aslında bir gerçekliğin iki yüzü olduğunu anlamak ve sonunda yaratımın sahibine kavuşma (vuslat) ile bulunabilir. 32 - Tasavvufî kavram olarak karşılığı "halk-ı cedit" olabilir. 33 - Tasavvuftaki devriyye inancıyla paralellik vardır, bu konuya ikinci bölümde yer verilmiştir. 34 - İbn-i Arabî, Kâbe hakkında birebir aynı tanımı kullanır; ona göre Kâbe arzın göbeğidir, yani göklerle yerin ana irtibat noktasıdır. "Beytullah İbn-i Arabî’nin seferinin son noktasıdır ve miracın zirvesinde gerçekleşen vusule karşılık gelir. İbn-i Arabî’nin izlediği coğrafi ve dünyevi güzergâh da onun manevi güzergâhını belirleyen bu imitatio prophetae (belli elçilik) tarafından tayin edilmiş olsun ya da olmasın, neticede o Mağrib (batı) ve Meşrik'ı (doğu) aşarak kendisini "dünyanın göbeğine ve "Ümmü'l Kura"ya getiren yolun sonuna ulaşmıştır. Velayetinin nihai derecesi ve en yüksek rütbesine burada ulaşır. "Varlığın kalbi" olan Kâbe'nin yanında, Allah'ın sağ elini temsil eden Hacer-i Esved'in önünde esrarengiz bir karşılaşma yaşar.... Claude Addas, Kibrit-i Ahmer'in Peşinde, çeviren: Atilla Ataman, Gelenek Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul 2004, s.207, 209. Kâbe dünyanın yaratılışından 2000 yıl önce kurulmuş, Âdem de Kâbe yakınında şekillendirilmişti. Muhammed'in (s.a.v) bedeninin maddesi Mekke'de bulunan "Yeryüzünün Göbeği"nden alınmıştı. Müslüman mistikler ve teozoflar Kâbe simgeciliğini bol bol yeniden yorumlamışlardır. Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 103.(Henry Corbin'den naklen). İnsanların merkezlerinin özellikleri ortaktır ve merkez denilen şey mutlak bilincin kişinin seviyesine uyumlanmış halidir. Merkez; herkesin içinde varolan, onu görmeyi engelleyen bağlardan kurtuldukça belirginleşen, dünya dualitesinin dışında, büyük resmi görebilen, dış etkenlerden bağımsız arınmış tarafımızdır. Erkan Sarıyıldız, Anormal Kitap, Destek Yayınları, İstanbul 2015, s. 194. İstanbul'daki evliyalardan Merkez Efendi bu ismini her şeyi kendi merkezinde bırakması nedeniyle almıştır. Daha çocuk yaşlarında hocası Sümbül Efendi'nin "dünyanın idaresi sana verilse ne yapardın?" sorusuna "herkesi merkezinde bırakırdım" cevabıyla aslında makro ve mikrokozmosta her şeyin olması gerektiği yerde olduğunu en derin ve veciz şekilde aktarmıştır. 35 - Tasavvufta Allah'ın Varlığı, yaratımı ve ilmi tükenmez hazine olarak ifade edilir.
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
·
435 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.