Gönderi

“İslam’da cariye harp esiridir. Harbler ise dünyamızın gündemindedir.” Anlatmak istedikleri şudur ki savaş denilen şey ortadan kalkmadığına ve muhtemelen kalkmayacağına ve dolayısıyla savaşta alınan esirler Kur’an gereğince paylaşılmak gerektiğine göre kölelik ve cariyelik denen şeyin de devam etmesi doğaldır. Bununla beraber bizim mollalar, köleliği ve cariyeliği "zaruri bir müessese" olarak görürlerken, bir de İslam’ın bu kurulusu "insanlık haysiyetini çiğnetici bir kurum" olmaktan çıkardığını iddia ederler.Ederler ama cariyelerin dinî ve hukukî sorumluluklarının "hür" kişilere nazaran, daha az, sosyal durumlarının daha aşağı olduğunu belirtmekten geri kalmazlar.Örneğin hukukî sorumluluklarının daha az olduğunu anlatmak üzere, cariyeyi öldüren bir kişinin kısas olarak öldürülmeyip "ta'zir" cezasına çarptırılacağını söylerler. Yine bunun gibi hür bir kadına zina isnat eden kimseye, bu isnadını dört şahitle ispatlayamaz ise seksen sopa ceza verildiği halde, cariyeye zina isnat edipte ispat edemeyen kimselere böyle bir ceza verilmez; sadece "ta'zîr" cezası verilir olduğunu ve esas cezanın kıyamet gününe bırakıldığını eklerler. Öte yandan cariye için “iddet” süresinin (yani kocanın ölümünden sonra tekrar evlenebilme süresinin) 65 gün olduğu halde “hür” kadınlar için iddet müddetinin bunun iki misli olduğunu söylerler. Yine bunun gibi hür bir kadınla evli olan kişinin, dörde kadar hür kadınla evlenebildiği halde cariye ile evlenemeyeceğini belirtirler (K. Nisa 25). Yine bunun gibi sahibinin iznini almadan cariyenin, hiç kimse ile evlenemeyeceğini eklerler. Bütün bunlardan gayri bir de şu var ki birden fazla kadınla evli bulunan erkek, karılarının yanında gecelerken adâlet esasına riayetle görevli olduğu halde bu adâleti cariyeleri arasında gözetlemek zorunluğunda değildir. Yine bunun gibi cariye hür bir kadın üzerine “kuma” (ikinci karı olarak) gelemezse de hür kadın cariye üzerine “kuma” gelebilir. Bütün bunlar, kölenin ya da cariyenin aşağılık durumunu yansıtan hususlardan bazılarıdır. Ama bizim mollalarımız yine de kölenin (cariyenin), insanlık haysiyetinden söz ederler.Yine tekrar edelim ki şeriatçının (ve bu arada Mollaların) mantığına ve insanlık anlayışına itibar edildiği sürece insanlarımızın (ve İslam ülkeleri insanlarının) uygar zihniyete ulaşamayacakları muhakkaktır. Nitekim köleliğin ve cariyeliğin doğal bir kuruluş olduğu fikri, sadece din adamlarının değil fakat Müslüman kişinin de bilinçaltına öylesine çöreklenmiştir ki 20. yüzyılın sona ermek üzere bulunduğu bu dönemde dahi İslam dünyasında, farklı adlar ve uygulamalar şeklinde köleliğin sürdürüldüğü görülür. İnsan haklarına aykırı bu uygulamalara karşı sesini yükselten pek yoktur. Gerçekten de İslam ülkelerinde, çoğu evlerde, sosyal yaşamı itibariyle köle durumundan farksız "beslemeler", ya da buna benzer adlar altında hizmetçiler bulunur. Bu zavallılar, daha küçücük yaslardan itibaren evin hizmetinde kullanırlar. Evin temizliğini yaparlar, yemeğini hazırlarlar, evin çocuklarına bakarlar, her ne türlü pis is varsa hepsini "başarırlar". Sabahın kör saatlerinden gece yarılarına kadar yok pahasına çalışırlar. Bunların zavallı ve acıklı durumlarına son vermek hiç kimsenin aklından geçmez.Şeriat zihniyeti bu tür köle sahiplerinin beyinlerinde yuvalanmış kaldığı sürece de geçmeyecektir.
·
71 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.