3. Murat Han, rüyasında bir zatın cenazesini kaldırmak için manevi bir emir alır. Sultan, Veziriazam Siyavuş Paşa'yı da yanına alır ve yine tebdil-i kıyafet dışarı çıkarlar. Hala gördüğü rüyanın tesirinde olan sultan gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa' ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada gözüne yerde yatan bir ceset ilişir. İşte aradığı, rüyada kendisine gösterilen zattır bu.
Etraftakilere onun kim olduğunu sorar. Ahali, 'Ayyaşın tekidir" dediğinde hayretler içerisinde kalakalır. Sultan, "Nereden biliyorsunuz?" diye sorduğunda ahali, anlatmaya başlar; 'Aslında iyi sanatkardır , Azaplar Çarşısı'nda çalışır . Nalının hasını yapar . Ancak kazandıklarını ya içkiye ya fuhşa harcar . Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerede mimli bir kadın varsa takar peşine. " Cenazenin başındaki ahali çekip gider. Sultansa olduğu yerde düşünceler içerisinde çakılıp kalır. "Bu adam bizim teb'amızdır , defin işini halletmek gerek" der. Kimsenin sahiplenmediği cenazeyi sultan ve vezir birlikte yıkar ve kefenlerler. Sultan, belki bunun bir eşi, bir ailesi vardır diye düşünerek mahalleyi kolaçan etmeye başlar. Sorar soruşturur ve nalıncının evini bulur.
Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hanım kocasının öldüğü haberini metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir ve şunları anlatır;
"Bizim efendi bir alemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapardı. Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!
Ümmet-i Muhammed içmesin diye ... Sonra, malum kadınların ücretlerini öder , eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı, aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinleyin bakalım ... O çeker gider , ben menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı İlmihal , Hüccet-i İslam okurdum. Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep uzak mescitlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi; tekbir alırken Kabe' yi görmekti . İşte bu yüzden Nişancı'ya, Sofulara uzanırdı taa. Hatta bir gün, bak efendi, dedim.
Sen böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada. Kimseye zahmetim olmasın, deyip mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. İş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın? Allah büyüktür hatun, dedi, hem padişahın işi ne?"