Şunu söylemeliyim ki ben bu kadar değildim; henüz bitmedim ama, eksildim. Yakında yalnızca suyum kala cak, ve bu yüzden bana kızılacak.
- Allah, Allah, yahni bitmiş - kim yedi bunu?
İşte o an, başa dönebilsem; yahniden önceki tarihime - birden bir keçi, bir sığır, bir domuz olarak, ayaklarım tabaktaki suyuma ve ekmek artıklarına batarken, yük seliversem ... tüm hayalim budur.
Sanki oldum olası bir büyük odayı arşınlıyor; ara sı ra elimi muma uzatıp yakıyor, ve haykırışımı hep son raya saklıyorum. "Dur!" denilen yeri de, yaşamak üze re erteleye erteleye tüketiyorum. Beklerken beklemedi ğimi düşünüp kahkahalar atıyor; bu arada elimi duvar lara, cama, burnuma, kalemlere ... sürüyorum. Kapının çalındığını duyar gibi oluyor; ne açıyor ne de kapıyo rum. Bu hep tekrarlanıyor gibi görünse de, "tekrar" di ye, "kalmak" diye bir şey yok. Sağım sanki solum gibi -solum, hiç yok. Gökyüzü her zamanki gibi, her zaman kinden farklı - bu da sıradan. Bazen bakıp, herkes gi bi "Ah!" diyorum; ama bunu hak edip etmediğimi bil miyorum. Ve bu daha varmamışçasına geçen zamanda, biraz sallanan yerde durmadan kala kalanım - ki bu bi linci ürkekçe tüketmek değil; daha ileri götürmek isti yorum oyunu.
Durmadan ölüyorum yaşayabilmek için - belki de bütün psikanalizi tersine çevirmek gerek; yaşamın saç malığı rüyalannkinden kat kat fazla, ve zamanın hızı, tehlike getiriyor, başka değil. Bunca ses arasında duyu lan, bir tehlike sireninin sesi; şu, herkes için çalan ... Bir yerden gelip bir yere gitmemek, asıl asılsızlık bu. Ken dim hariç her şeye uzağım, ve çok kişiyi öldürdüm; ka fam, cinayetlerle dolu.
Tüketmek gerek anlamları - ama üretmek ve tüket mek. .. Yok etmek -ama var edip sonra yok etmek. .. Güneşi suçluyorum - söndürmek gerek bu boş yangını.
Bana en uzak yerlerdeyim çoğu zaman - sonsuz yaşa mın içindeki düzelmeyen kambur... Benim gökyüzüm delinmedi; delinen, anlar ve zihnimin saydamlığı.
Günün en güzel saatleri akşam altı-yedidir diyordum ya; sanıyorum bu da doğru değil. Sonbaharı da (sahip olamadığım tek mevsimimi; yani yaşamımı) yine elim den kaçırdım. Gerilerden konuşuyorum, sık sık (getir diğim bir şey olmamasına rağmen). Bazen de öne geç meyi deniyorum, ve nereye baksam, yaşamım değil gördüğüm. Bunu doğruluyor bir başka yüzüm. Kendi mi ve sesimi suya düşürdüğüm yeri ve zamanı bile hatırlamıyorum. Bir yankı olarak kalıyorum suyun üstündeki aksimle - bir gün silivermeyi düşlediğim ...
Yaşamım bir can çekişme süresi-ni bilmediğim.
Ve hiçbir şeye şaşmıyorum - her şey bildik diyordum ya; bu da doğru değil. Ben dünyaya olup biteni hayret le izlemeye ve şaşırmaya gelmişim - durmadan şaşırmaya ...
Ama ne söylersem söyleyeyim, ne çalarsam çalayım, bu kamburu yüklendiğim için oyunbozan oluyorum.
Yine söylemek istediğim bunlar değil Ve tüm ağıtlar gibi bu da iğrenç.
***
Şule Gürbüz