Gönderi

400 syf.
·
Not rated
·
Read in 17 days
Orhan Kemal, Türk Edebiyatı’nın en önemli temsilcilerindendir. 15 Eylül 1914’te Osmanlı Adana’sında doğmuş, 1970’te Bulgaristan’da vefat etmiştir. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. “Orhan Kemal” takma adını, Halide Edib Adıvar’ın kahramanı olan “Orhan Han” ve Türkiye Cumhuriyet’i kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ten ilham alarak seçmiştir. Doğduğunda Çanakkale Cephesi’nde olan avukat bir babanın ve rüştiye mezunu annenin evladıdır. Çocukluğunun ilk yıllarını doğduğu Adana’da geçiren Orhan Kemal, 1. Dünya Savaşı sonrası Fransızlar tarafından Adana’nın işgal edilmesiyle, şehirler arası göçebe bir hayata başlamıştır. Kuvayı Milliye’ye katılmış olan babası, ilk başta TBMM Kastamonu milletvekili olmuş, sonrasında Adana’ya yeniden dönüp çiftçiliğe başlamıştır. Burada bir gazete çıkartmış ve Takriri Sükun yasasısıyla birlikte bu gazete kapatılıp, babası hapishanede 11 ay tutuklu kalmış. Sonraki dönemde ise aile Beyrut’a yerleşmiştir. Bu dönemlerde hiç siyasetin içinde bulunmayan Orhan Kemal, ailesinin yanına yerleşip okulu bırakmış, Beyrut’ta bulaşıkçılık gibi meslekleri yapmaya başlamıştır. 1 yıl sonra Türkiye’ye yeniden dönmüş, burada bir işçi fabrikasında eşi Nuriye ile tanışmış, “Yıldız” adlı bir çocukları olmuştur. 1938’de askerlik yaparken, “Maksim Gorki ve Nazım Hikmet kitapları okumak” ve “yabancı rejimler lehine propaganda yapmak” suçlarından 5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. 1940’ta nakledildiği Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet ile tanışabilmiş ve onun görüşlerinden etkilenmiştir. Burada Nazım Hikmet ile koğuş arkadaşlığı yaparken, Nazım Hikmet onu öğrencisi bilip çeşitli alanlarda eğitmiş ve roman yazması için teşvik etmiştir. 1943’te tahliye oldu, 1944’te ise doğan oğluna “Nazım” ismini verdi. Yani Orhan Kemal’i Orhan Kemal yapan biraz da Nazım mıydı? Yazgısı çizgisini bırakıp önümüze baktığımızda Türk Edebiyat’ında Orhan Kemal kimdir? Orhan Kemal, Osmanlı Devleti’ne doğmuş, Türkiye Cumhuriyet’ine geçişi, savaşı, Türk toplumunun en içinden doğmuş, bunu tüm yazın alanında kullanma fırsatı edinmiş bir yazar. Yaşadığı hayat vesilesiyle “Toplumcu Gerçekçi” edebi akımına sahiptir. Eserleri genellikle işçi sınıfının, emekçilerin, toplumda ezilenlerin yaşamlarını konu alır. Eserlerinin ana teması, yoksuzluk, adaletsizlik, eşitsizliktir. En ünlü eserleri “Bereketli Topraklar Üzerinde”, “Cemile” ve “72. Koğuş”tur. Biz @_ladiesbookclub_ olarak Nisan ayı için yazarın “El Kızı” romanını seçtik. El Kızı, yazarın 1953 yılında yayınladığı romandır. “El Kızı”, Türk Toplumu’nda aileye sormadan -istenerek- gelin olarak alınmış kişiyi ifade etmek için kullanılan tamlama. Adından bile anlaşıyor birazdan nelere maruz kalacağımız. Nazan, kimsesiz Nazan, teyzesi ile birlikte yaşayan, sessiz, sakin bir genç kızdır. Güzeldir, alımlıdır fakat bir kusura vardır. Çok sessiz olmak. Mahzar ise Nazan’ların karşısında oturan Hukuk öğrencisidir. Nazan’ı görüp, hoşlanmış ve evlenmeye ikna etmiştir. Çiftimiz evlendikten sonra, Mahzar’ın biricik annesi Hacer’in yanına taşınır. Hacer ise “kötü kaynana”mız. Hacer aynı evin içerisinde, oğlunun sevdiği biricik karısını kendine düşman edinir ve savaşır. Sığıntı bir yaşamdan kurtulamaz Nazan. Kocasına sarılırken bile korkar, hem kocasının onu nasıl bakacağını bilemediğinden, hem de onun annesinden. Mahzar, ilk başta kapısını çok sevdiğini anlatır bize, der ki, sadece çok sessiz. Bir kere gösterse bana yaşam sevincini diye çabalar durur. Ellerinde bir yumak bu üç karakterin, bizim için oynar durur. Mazhar, daha canlı yeni bir kadınla tanışınca, annesinin oyunlarına daha çabuk inanır, Nazan terkedilir. Bu süreçte Hacer ve Mahzar o kadar kötü olaylar yaşatır ki Nazan’a, bir umut kitabın sonunu beklersiniz, iyi hakkını kazanacak sanarsınız çünkü. Nazan ellerinde bir umut ile kapının önüne konulur. Oysa, bu daha kötü yazgısının başlangıcıdır. Entrika olarak mükemmel, Türk Draması için en iyisi olabilecek kitaplardan oldu benim için. Günümüzde dizisi çekilse, reytinglerde hep birinci olur biliyorum. Ama sevmedim. Sevemedim, çünkü bu kitap, bana daha çok kadınların toplumdaki kötü talihini anlattı. Tüm kadın karakterler bir şekilde kötüydü. Hacer, yaşlı, kötü kalpli, erkek sevici bir karakterdi. Nazan, evin her işini yapardı ama sessizdi. Nermin küçücük bir kızdı ama çocuk için ailesini kandırmaya çalışıyordu. Hem bu kadar edilgen olup, hem bu kadar suçlu olmayı nasıl başarmıştılar? Yazarın Hacer’in bedeninden çirkince bahsedişi neden bir çocuk bedenine sahip olan Nermin’de değişmiyordu? Biz neden tüm bu karakterlerin göğüslerinden bahsediyorduk? Belki de dönemi için mükemmel, günümüz için eleştirmeye çok açık. Ne dersiniz? 30 Nisan 2024 Dikmen, Ankara 20.56
El Kızı
El KızıOrhan Kemal · Everest Yayınları · 20081,683 okunma
·
604 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.