Gönderi

Julia, onun üzerinde yukarı aşağı hareket ederken acele etmiyordu, yavaş ve tensel bir ritim yakalamış- tı, çünkü zamanları vardı. Saat yoktu, bir tarih yoktu, birbirlerine dolanan bedenleri dışında hiçbir şey yok- tu. Clay onun kalçalarını tuttu; bazen hareketlerini kontrol ederek, bazen de kendi hızını belirlemesine izin vererek. Julia umutsuzca onun kafasından tutarak sıkıca sarılmak istiyordu, ama elleri ipekle kelepçe- lenmişti ve gerçeği söylemek gerekirse buna aldırmı- yordu. Clay tarafından bağlanmak veya bağlı kalmak onu rahatsız etmiyordu. Clay'in yaptığı her şey ona müthiş hissettirmek için tasarlanmıştı ve kalbi sanki dokunduğu en kırılgan şeymiş, asla kırmak istemediği bir şeymiş gibi nazikçe öpüyordu. "Bu hafta seni özledim," dedi Clay, göğsünden boğazına doğru bir dizi öpücük sıralarken. "Seni çok özledim." "Ben de seni özledim." "Seni daha fazla görmem lazım, Julia," derken Clay'in sesi yalın ve duygusaldı, en basit ihtiyacını söyler gibiydi. "Benim de buna ihtiyacım var." "Seni ne kadar çok istediğim hakkında bir fikrin var mı?" "Söyle bana," dedi Julia gözlerini onunkilere kilit- leyerek. "Ne kadar istediğini söyle." "Seni olabilecek her şekilde istiyorum." "Elli milyon şekilde olduğunu düşünmüştüm. Bana birkaç tanesini söyle." Clay bir eliyle onun bileklerini tuttu. "Ne yapmak istediğimi biliyor musun? Seni yapabileceğim her şe- kilde becermek istiyorum." Julia'nın gözleri bu sözlerle, ses tonundaki sahip- lenicilikle büyüdü. "Nasıl?" "Şimdi yaptığım gibi kadınlığını becermek istiyo- rum." Daha da derinlerine girdi ve Julia sırtını gererek bundan hoşlandığını hissettirdi. ona. "Ağzını tekrar tekrar becermek istiyorum," dedi parmağını dudakları boyunca gezdirip sonra onu ağzının içine kaydırarak. Julia uzunca emdi o parmağı. Clay elini onun göğsüne indirerek göğüslerinin arasında bir çizgi çekti. "Gö- ğüslerinin arasını becermek istiyorum," dedi. Sonra bir anda eli Julia'nın poposuna indi ve parmağını kalçaları arasından aşağı doğru kaydırarak keskin bir nefes aldı. Parmaklarını daha aşağılara götürürken, nereye gideceğini hisseden Julia hem gerildi hem de heyecanlandı. Clay elinin onun bacaklarının arasına kaydırdı, ıslaklığına buladı ve yavaşça tekrar yukarı çıkmaya başladı. "O güzel ve küçük kıçını becermek istiyorum," dedi ve oraya parmağını sürterek bir süre oyalandı. "Ah, Tanrı'm," dedi Julia gözlerini kapatarak. "Bunu yapmam için bana izin vereceğini düşünü- yor musun?" diye sordu Clay sıcak, boğuk bir sesle ve parmağının ucuyla daha fazla bastırdı. "Bilmiyorum," diye itiraf etti Julia sık nefeslerinin arasında gerçekçi bir şekilde. "Yapabilir miyim peki?" dedi Clay parmağını daha derinlere doğru iterek. Saf, beyaz bir sıcaklık Julia'nın bedenini yaktı. Kelimeleri oluşturması imkânsız hale gelmişti. O böy- le içindeyken kim heceleri bir araya getirebilirdi ki? Hem aletinin hem de parmağının tahmin edilemeyen yoğunluğundan dolayı bütün bedeni zevkle titrerken ne söyleyebilirdi? "Bu evet demek mi?" diye fısıldadı Clay, sesi kı- sık ama katıydı. Nereye kadar gidebileceğini bilmesi gerekiyordu. "Evet, yapabilirsin," dedi yutkunarak. Daha önce böyle bir şey deneyimlememişti ama yapmak istediği-ni söylediği şeyi yaparken yepyeni bir zevk ülkesinin içine düştü bedeni. Clay, ona her şekilde sahip oluyor- du. Julia sona yaklaşıyordu, uçuruma doğru koşuyor- du ve ona daha yakın olması gerekiyordu. "Çöz beni," dedi ümitsizce, ağır nefeslerin arasında. Clay anında bileklerinin çevresindeki düğümü çö- zerek kollarını serbest bıraktı. Julia kollarını omuzla- rına sardı ve yanına çekti onu, orgazmı vahşice bedeni boyunca ilerlerken ona dokunmaya, sarılmaya ihtiyacı vardı. Onu sıkıca tuttu Julia, Clay bedenini, kalbini ve ruhunu çalarken, zevk onu olabilecek en güzel şekilde talan ederek içini oydu. Clay'in omuzları ürpertilerle titrerken ve inlemeleri, hırıldamaları geceyi delerken ona tutundu. "Ben de sana her zaman ihtiyaç duyuyorum, Clay. Her zaman." "Ben de aynı şekilde hissediyorum," diye mırıl- dandı Clay, güçlü elleriyle Julia'nın sırtını okşuyordu. Ardından Julia'yı kucağına alıp banyoya çıkardı. Dik- katle ve şefkatle onu yıkadı, kuruladı ve yine kucağın- da yatağa taşıdı. "Birbirimizi daha sık görmenin bir yolunu bul- malıyız," dedi Clay, yatakta onun yüzüne bakıp par- maklarını saçlarının arasında dolaştırırken. Gecenin karanlığı üstlerini örtmüştü, ay ışığı yalnızca yüzle rini aydınlatıyordu. "Bu konuda pazarlık kabul etmi- yorum."
Sayfa 191
·
102 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.