Gönderi

Çocukluğumla Hasbihâl
"Büyüyünce öğretmen olacağım ben." dediğim o günü hatırlıyorum. Yatağın köşesine oturmuş, acaba büyüyünce ne olsam diye düşünürken "Ben en iyisi öğretmen olayım." dediğim o günü. Zaten çocukluğuma dair en net hatırladığım 2-3 sahneden biri de bu. Ardiye diye kullanılan odada annesinin topuklu ayakkabılarını giyip aynanın karşısında kimi zaman Türkçe/edebiyat kimi zaman sosyal/tarih derslerini anlatan o kızdım ben. Sonra annesinin sesini duyunca ayakkabıları bir çırpıda yerine bırakıp hiçbir şey olmamış gibi devam eden o küçük kız... Öğretmen olduğunda ya ihtiyaç olursa diye ortaokul ve lise kitaplarını atmayan, notlarını hâlâ özenle saklayan o öğretmen kız... Öğretmenlerini gözlemleyen, "Ben öğretmen olunca filan hoca gibi böyle yapacağım." ya da "Bu hoca böyle yaptı da bence hiç doğru yapmadı. Öğretmen olduğumda öğrencilere böyle davranmayacağım." diyerek 16 yıllık eğitim hayatını bunun üzerine inşa etmiş o öğrenci... Şimdi o kız gelse, her şeyden çok sevdiği o saçlarını yayarak dizime uzansa... Ben de ona "Allah nasip etmeyeceği şeyi hayal ettirmezmiş, işte bak!" desem... "Türkçe öğretmeninin tutturduğu o atasözleri-deyimler defterini çıkarmanın zamanı geldi artık. Yazarlığını hocanın arkadaşının yaptığı, okula geldiğinde koca sınıfta sadece senin imzalattığın o Türkçe etkileşimli defter vardı ya, heh işte o defteri de gözden geçirsen iyi olur." diye müjde versem... "Lisede edebiyat öğretmeninin verdiği dilbilgisi testleri de hâlâ duruyor. Bir de ders notları vardı. Onları da gün yüzüne çıkar." diyerek eski sayfaların tozunu aldırsam... Ah, o küçük kız gelse de elinden tutarak inşallah 2 ay sonra mezun olup atandığı zaman görev yapacağı okula götürsem... En ön sıraya oturtup kendi dersini dinletsem ona... Öğrencileriyle tanıştırsam sonra. Onlarla arkadaş olsa... Belki bu defa ipe takılıp düşmekten korkmaz da onlarla ip atlar doyasıya. Ya da top yüzüne çarpar diye çekinmeden geçer voleybol sahasına. Ne bileyim, belki güzel bir mayıs gününde bir dersini de bahçede işler. O, öğrenciyken severdi dışarıda ders işlemeyi. Çekinirdi çimlere oturmaktan ama yine de severdi... Ah, küçük öğretmen kız! Bir gelsen yanıma... Teneffüslerde beraber nöbet tutsak, zil çalınca derse yetişmek için beraber koştursak... Bu defa annenin topuklu ayakkabısıyla ayna karşısında değil, kendi ayakkabılarınla, kendi sınıfında ders anlattığını göstersem sana... "Öğretmenler odası tamlamasındaki tamlayanda artık sen de varsın." desem... Tamlama demişken hem ortaokulda hem lisede tamlamalar işlendiğinde verdiğin bir örnek vardı hani? "Nurselin'in Türkçe öğretmeninin mavi tebeşiri." diye. Şimdi o örneği alıp "Türkçe öğretmeni Nurselin'in mavi tahta kalemi." şeklinde değiştirerek tekrar kullanman gerektiğini söylesem... Ah öğretmen kız, ah! Mesleğe başladığım ilk gün muhakkak gel yanıma. Anlatacağım o kadar çok şey var ki sana. Uzun uzun konuşuruz seninle. Karşılıklı güzel demli bir çay içeriz. Seni kesmez biliyorum. Muhabbet koyulaşır elbet. Üzerine sütlü kahve de söyleriz, söz! Ama sen yeter ki gel yanıma... Çünkü 21 yaşındaki bu çocuğun 6 yaşındaki o öğretmene çok ihtiyacı var...
·
81 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.