Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sinema Bir Şiir Olsaydı O, En İyi Şairlerden Biri Olurdu!
Asla kaçırmamanız gereken Andrey Tarkovski filmleri 1-) SİLİNDİR VE KEMAN Silindir ve Keman, Andrei Tarkovsky'nin 1960 yılında Sinema Enstitüsü'nü bitirmek için çektiği 45 dakikalık mezuniyet filmi. Film bir işçiyle kemana yeteneği olan bir çocuk arasındaki ilişkiyi anlatır. Tarkovsky'nin Ivan'ın Çocukluğu (film) Ivan'ın Çocukluğu'nda doruk noktasına çıkacak olan alışılmadık kamera açıları ve karmaşık kurgusu bu filmde de açıkça görülür. Ülke dışında film ilk defa 1962'de ABD'de gösterilmiştir. Film, Sasha ismindeki küçük bir çocuk ile bir buharlı silindir operatörünün arkadaşlığını anlatır. 2-) İVAN'IN ÇOCUKLUĞU İvan'ın Çocukluğu, Rus yönetmen Andrei Tarkovsky'nin 1962 tarihli ilk uzun metrajlı çalışması. Mosfilm şirketi tarafından yapılan film Vladimir Bogomolov'un 1957'de yazdığı kısa öyküsü Ivan 'dan uyarlanmıştır. "İvan’ın Çocukluğu" 1962 yapımı bir siyah-beyaz klasik film... Sovyetler Birliği'nin en şaşaalı dönemlerinin adeta bir yansıması. Üstelik "İvan’ın Çocukluğu" vasıtasıyla, başlı başına bir film ekolü olan Andrei Tarkovski, artık ününü ülke sınırlarına doğru taşırmaya başlayacaktır. Film, İkinci Dünya Harbi döneminde, köyü faşist Naziler tarafından yerle bir edilen on iki yaşındaki İvan'ın esir kampından kaçmayı başarması üstüne gelişen olayları mercek altına alıyor... Sovyet ordusundan Yüzbaşı Kholin ve diğer subaylar bu ateşli çocuğa sahip çıkarlar. Normal bir çocuk gibi okula gönderilmek istenen İvan’ın niyeti ise askercilik oynamaktır. Küçücük boyuyla düşman hatlarından cephe gerisine sızmaya ve casusluk yapmaya başlar. 3-) ANDREI RUBLEV Andrei Rublev'de 15. yüzyılda Tatarların saldırıları altında inleyen Rusya’dayız. Andrei Rublev hem bir keşiş hem de ikona ressamıdır. Barbarlık, şiddet ve kana kontrast olarak doğanın mucizevi güzelliği ve inanç Rublev’in beslendiği kaynaktır. Ne var ki bir köylü kızını tecavüzden kurtarmak için bir adamı öldürmek zorunda kaldığında hayatı ve Tanrı inancını yeniden sorgular. Yaratıcılık ateşinin, konuşmama ve resim yapmama yemini eden Rublev’in içinde yeniden yanmaya başlaması için toy bir delikanlının dev bir çanı imal etmesini seyretmesi gerekecektir. Bu aslında sanatçı keşişin eserlerine gerçek rengin ve hayatın da gelmesinin işaretidir. 4-) SOLARİS Solaris, 1972 yapımı Sovyet sanat filmidir. Stanisław Lem'in aynı adlı romanından uyarlanan yapımın yönetmenliğini Andrey Tarkovski üstlenmiştir. Duygusal krizler nedeniyle başarısızlığa uğrayan bir uzay deneyini konu almaktadır. Belirgin bir bilince sahip bir gezegendir Solaris. Oraya gelen dünya insanlarının zihinleri ile oynamak ise en büyük gücü ve yeteneğidir. İnsanların bilinçaltına süzülüp oraya müdahele ederek, hafızalarındaki şeyleri maddeleştirir. Burada olanları araştırmakla görevli olarak ilgili üsse gönderilen kişi de gezegenin gücünden payını alacaktır şüphesiz. Böylesi bir gizemle büyülenirken kendi geçmişi ile burun buruna gelecektir. Tarkovski’nin üzerinde çok durulan bu çalışması, bazı yerlerde Kubrick’in 2001’ine Rusya’nın verdiği yanıtı olarak değerlendirilmektedir. Ancak genel olarak bağımsız bir çalışmadır. Hatta bir roman uyarlaması olduğu halde özgünlüğünü koruduğu söylenebilir. 5-) AYNA Ayna 1975 Rus yapımı, Andrei Tarkovsky tarafından yönetilmiş bir filmdir. Çocukluk anıları,güncel olaylara dair sahneler ve Tarkovsky'nin babası Arseny Tarkovsky tarafından yazılan güncel olaylara dair şiirler ile kompoze edilmiş kabaca bir otobiyografidir. Filmde, Margarita Terekhova, Ignat Daniltsev, Tarkovsky'nin eşi Larisa Tarkovskaya, Alla Demidova ve Anatoli Solonitsyn ve bir film müziği ile Eduard Artemyev bulunmaktadır.Ayna filminin gözle görülür bir konusu yoktur. Bunun yerine güncel sahnelerin çocukluk anıları ve aktüel olaylar ile ritmik olarak bir araya gelmesinden oluşur. Filmin çeşitli noktalarında Tarkovsky'nin babasının şiirleri okunur. Düşsel görsellerin kabaca akışı, edebiyattaki bilinç akışı tekniği ile karşılaşır. Yani düşsel olaylar bir yandan filmde akarken bir yandan da iç diyaloglar devam eder. Ayna filminin karmaşık aynı zamanda basit yapısı filmi Tarkovsky'nin en zor filmlerinden biri ve onun en kişisel filmi yapmıştır. Bugün Ayna yaygın olarak bir usta işi ve Tarkovsky'nin en iyi işlerinden biri olarak anılır. Ayna, yönetmen Andrei Tarkovsky’nin kendi hayatı üzerinden aşk, bağlılık, anılar ve hayata dair birçok şeyi gözler önüne seriyor. II. Dünya Savaşı öncesinde geçen film, ormanın içinde bir klübede geçiyor. Ünlü yönetmen Tarkovsky’nin hayatına odaklanılan filmde, yönetmenin eski karısı, annesi, babası, kendi hayatı ve ebeveynlerinin kuşakları arasında bir yolculuğu çıkılıyor. 6-) STALKER İz Sürücü, Andrei Tarkovsky'nin 1979 tarihli filmi. Film üç adamın (yazar, bilim adamı ve iz sürücü) Bölge'ye (Zone) yolculuğunu ve Bölge'de yaşadıklarını anlatıyor. Bölge'ye girmek yasaktır, çünkü Bölge insanın girdiği zaman en içteki dileğini gerçekleştirdiğine inanılan bir odaya sahiptir. Filmin başrol oyuncuları; iz sürücü rolünde Alexander Kaidonovsky, yazar rolünde Anatoly Solonitsyn ve profesör rolünde Nikolai Grinko'dur. Alice Friendlich de İz Sürücü'nün karısı rolündedir. Film, Boris ve Arkady Strugatsky kardeşlerin Yol Kenarında Piknik adlı kısa romanının birebir olmayan bir uyarlamasıdır. Romanda, Bölge bilime karşı gelen birçok garip yapıdan ve döngüden oluşur. Romanla film tam anlamıyla aynı olmasa da karakterler ve yaşadıklarına tepkileri benzerdir. Stalker'da uzak bir gelecekte, bambaşka bir yaşam düzeni içerisinde, ismi olmayan bir ülkedeyiz. Dünyaya düşen dev göktaşı yaşamı yerle bir ederken Zone adında esrarengiz, yeni bir bölge oluşmuştur. Bu bölgeden içeriye girebilen insanların tutkularının gerçekleşeceğine dair söylentiler vardır. İçeride yaşayan 'güç' insan zihni tarafından hayal edilmesi mümkün olmayacak güçteki bir varlıktır. Askerler tarafından korunan Zone bölgesine sadece gerekli olgunluğa erişmiş cesur Stalker'lar girebilmekte, bölgeye giren insanlara eşlik etmektedirler. Kahramanımız Stalker, ailesinin tüm itirazlarına rağmen bölgeye girmek isteyen bir bilimadamına ve bir yazara eşlik etmeye karar verir. 7-) NOSTALJİ Nostalji, başrollerinde Oleg Yankovsky, Domiziana Giordano ve Erland Josephson'un oynadığı ve Andrey Tarkovski'nin 1983 yılında İtalya'da çektiği ilk filmdir. Film, ülkesini terk etmiş ve vatan özlemi duyan bir entelektüelin hikâyesini anlatır. Sinema dilinde pek rastlanmayan monologlar bu filmde fazlaca kullanılmış, böylelikle vatana duyulan özlem pekiştirilmiştir. Filmin çekimleri sırasında Tarkovski'nin sürgünde olması filmin başrol oyuncusunun aslında Tarkovski'yi oynadığı fikrini ortaya çıkarmıştır. Filmin ana karakterinin hasta olması ve Tarkovski'nin de filmden üç yıl sonra bir hastalık nedeniyle ölmesi bu düşünceleri desteklemektedir. Tanınmış bir Rus şair olan Andrei, 18. yüzyılda yaşamış ve Bolonya’da eğitim görmüş memleketlisi müzisyen Sosnovsky’nin hayatını araştırmak için İtalya’ya gelir. Güzel İtalyan tercümanı eşliğinde Toskana’dayken mutsuz evliliğinin, karısının ve çocuklarının Rusya’daki hatırası onu avlar. Seyahati giderek içsel bir serüvene dönüşürken mistik bir aydınlanma, şairin yolunu aydınlatacaktır. Tarkovsky’nin ülkesi dışında çektiği ilk film olma özelliğine sahip olan Nostalji, yönetmenine Cannes’da 2 tane çok prestijli ödülü birtden getirmişti. 8-) KURBAN Alexander, bir gazeteci, bir oyuncu ve bir filozoftur. Yakınlarda gerçekleşecek olan doğum gününde tüm aile bir araya gelmeye karar vermişlerdir. Bu doğum günü Alexander ile oğlu arasında oldukça geniş kapsamlı bir diyaloğun başlamasına sebep olacaktır. Ancak vakit akşam olmaya başlayınca start alacak olan bir nükleer savaş bu kişisel hesaplaşmayı başka bir boyuta taşıyacaktır. Sinemanın en büyük ustalarından Andrey Tarkovski'nin sinemaya veda filmi.
Andrey Tarkovski
Andrey Tarkovski
·
148 görüntüleme
Stalker okurunun profil resmi
Tarkovsky, Stalker filminde izleyiciyi 3 ana karakter ile buluşturmaktadır. Her bir karakter yönetmenin bize irfanı, pozitivizmi ve nihilizme ait anlayışları aktarmasını sağlamaktadır. İZ SÜRÜCÜ: Taşralı, üstün olmayan yanıyla aslında feraset ve irfanı temsil eder. PROFESÖR: Yaşadığı ortamda akademi insanı. Pozitivizmi, bilimin varlığın kaynağı olarak gören, inançsızlığın temsili. Her şeyin temelini bilime dayıyor. Bomba, bir çözüm mü? Madem istekleri yerine getiren bir Oda var, Oda’ya giden kötü niyetli biri olma ihtimaline karşı, dilekleri kabul edecek Oda’yı -yeteneği oraya koyan varken- yok ettiğinde kötü niyetleri kabul olmayacakmış gibi düşünür. Ona göre kötü insanın eline geçmesin yeter ki. YAZAR: Nihilizm (hiççilik) anlayışını temsil eder. Kendine imanı söz konusudur. Yol boyu yolculuğa, bölgeye, mecraya üstten bakmaya ve küçümsemeye çalışır. “Siz anlamazsınız öyle bir yer değil, insan niye var ki, biz hiç içinde sorgulamadayız.” gibi ifadelerde bulunur. Bireycilik, yani insan, hakkı -tanrıyı- hayatın dışına ittiği zaman, insanlığın tecrübesinin dışına, gökyüzüne veya kiliseye itilen bir algının olduğu yerde kendine tapmaya başlar. İnsan iradesine önem veren yaklaşım insanı tanrılaştıran bir yaklaşımdır. Hümanizm: İnsanı anlamasında inancı saf dışı bırakmak için ortaya çıkmıştır. Kulluğu bertaraf etmişsen, insancıl olmak meseleyken temelinde inanç yaratıcı demek. Yaratıcı insanın kendisi demek. Yazar, bu fikirleri temsil eder. Kirpi: Zengin olup intihar etmiş. Cezalandırıldığı söyleniyor. Dünyalık olarak sahip olabiliriz. Bulmak istediğimiz neyse bir sürü yöntemi var ama esas aramamız gereken varılan gayenin ne olduğunu bilmiyoruz. Hakikate varacağımız şeyin bu olmadığını anlatan ve göndermeler yapılan bir unsur. Kum: Engebeli ve yol alınması gereken yer gibi görünür. Görünmese de olur ama sen bir şekilde yol almak zorundasın ve o yolun kendisi de senin kendinde esas mesele olmuş olabilir. Filmdeki önemli ifadelerden bahsedecek olursak; Tarkovski’nin en başta uzun planlar, ağır kamera hareketleri, az diyalog büyük oranda sorgulama ile görüntüye, metafora, gösterge bilimine/imgeye çok fazla mekan açan bir film dilini kullandığı söz konusu. Stalker’da da az ışık, koyu ton, kontrastın ağır olduğu ışık/renk, siyah, kahverengi mat tonlu ortam ile başlar. ‘Bölge’de ise aksine renkli sahneler karşımıza çıkar. Hayatımızı ifade eden yere koyduğu anlamlar aslında renklendirir. Bölge dışındaki yer karanlık, monoton karamsar, zor yaşanılan, birbirleriyle zor anlaştıkları -barda hiç diyalog yoktu- iletişim yöntemi ve süreçlerinde sıkıntı olan bir yerden geçişi görüyoruz. Telefon Olayı: Teknoloji olmayan yerde, o telefon çalana kadar imkânsızlık bölgesi olduğunu idrak etmemiştik. Bir saniye, elektrik var mıydı? Bölgeye yüklenen bir sürü anlam var… Ama bir telefon, ışık belki de olağanüstü değildir. Bu sahne, intiba ile biraz daha o gerçeklik düzlemine çekiyormuş gibi. Sonuçta orası daha önce de yaşanılmış bir yer. Bu hatırlatma ile bizi kendimize getiriyor. Bu gidenler geri dönüyor. Yazar, giremedikleri Oda için tanrıya atıfta bulunarak bu durumun gücü ve gizemiyle otoriteyi sağladığını söylüyor. Ayrıca yazar dua etmeyi sızlanmak olarak görüyor papazı vs. örnek göstererek. İbadet etmeyi kölelik olarak algılıyor. Aradığının çok da uzakta olmadığı anlaşılıyor. Filmin sonunda arka planda kalmış “Maymun” lakabıyla sakat çocuk çıkıyor karşımıza. Aradığı olağanüstülük çok uzağında değil, evladıyla olan iletişimsizliğindeymiş. Senin yüzünden yaratık oldu diyordu eşi. Bardan İz Sürücü’yü evlerine çağıran eşiyle dönerlerken yürüyemeyen kız çocuğu yürüyormuş gibi izlenim verilirken, bir bakıyoruz kız babasının omzunda. İz sürücünün, yani senin, aradığın şey içinde. Aslında mucize aramana gerek yok! FİLMDE DİKKATİMİZİ ÇEKEN YERLER Başlarken fotoğraflar sepya fonunda idi ama yola çıkıldığında renklenmeye başladı, sonra tekrar sepya oldu. Esas olan, yolculuğu yapmaktı. Silah taşımıyor. Oda’ya yolculuğun da saf ve savunmasız olması gerektiğine inanıyordu. Bu bir anlamda o ‘Bölge’deki kuralları koyana güven olarak yorumlanabilir. Oda’ya giderken birçok şeyden korktular ve gizlenerek gittiler. Bir yerde ise mağaradan geçtiklerinde girdikleri yere geri çıkmışlardı. Sonra İz Sürücü, bu bir tuzak demişti. Bölgeyi ararken tuzağa düştük diye yere yatıyorlar. Suyun içerisinde su olmayan yerlere yatıyorlar ve konuşmaya başlıyorlar. Konuştukları şeyler itirafları olmaya başlıyor. Ben, sen, osun, şusun diye yorumlar yapılıyor. Tuzak, yaptıkları itirafları olabilir. Kameranın su üzerinden hareket ettiği sahnede; para, ikon, su, silah, yosun, kaya, suyun berrak olduğu yerler gösteriliyor. O sahnede tüm insanlık tecrübesini koymuş. Suyun kendisi hayat, var olan zaten. İz Sürücü filminde sürülen izin arayış olduğu, esas meselenin arayış olduğu, varılan hiçbir ufuğun/gayenin tanrı olmadığı anlatılıyor. Hakikatten konuşursak, arayış yöntemine dair bir şeyler tarif edebiliriz. Eşik nedir? Bence filme sormamız gereken bu soru olmalı. Hayatınızın eşiği nedir? Görülebilir mi? Nesne midir, yoksa arzu mudur? En çok istediğin şey aslında istemediğinse, insan ilk önce neye eşik dediğini bilmeli diye düşündürüyor. Dilediğimizi dilemekte serbest miyiz? Din var, ahlâk var, dileğimizin sonucu neler doğurur, kimler mutlu olur. Dileğimiz gerçekleştiğinde gerçekten mutlu olacak mıyız? Birazcık hayatımızı, hayat amacımızı sorgulayalım. Dünya koşturmacası içinde ne yapıyoruz, amacımıza ulaşmak için ne kadar çabalıyoruz? Zona’daki türlü tuzaklar bizim hayatımızdaki imtihanlar ise, ne kadar başarılıyız? “İnsan doğduğunda güçsüz ve uysaldır, öldüğünde ise, katı ve duyarsızdır. Bir ağaç büyürken hassas ve esnektir, ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür. Sertlik ve güç, ölümün refakatçisidirler. Uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışa vurumlarıdır. Çünkü katılaşan hiçbir zaman kazanmaz.” İz Sürücü İnsan yaratılışı itibariyle, bir mükemmelliği ve esasında insanın zayıf varlık olduğu gerçeği var. Güçsüzlüğe yer bırakmayan şey, hayattan uzak şey. Mükemmellik güçsüzlüğün kendisidir. Gayenin hayatın içinde olduğu, karakterlerin kendi hayatına yönelmediği, yaşayışına, kendi özüne dönemediği ve çok basit olarak gördüğü şeyleri gerçekleşmediği sürece arayışının da bir şey ifade etmediği, gayeye de ulaşamayacağı olarak yorumlanabilir. İnsanın en büyük vazifesi kendisiyle beraber ailesi. Bir insan kendisini gerçekleştirememişken, aile hayatını, çevresine en özgün özel iletişimini, tavrını doğru şekilde koyup hayatını da bunun üzerine bina edip istikametini de o sağlam temel üzerine inşa etmediği müddetçe ister en popüler olsun ister bilim adamı olsun ister en zengin olsun, bunun bir şey ifade etmeyeceğini gösteriyor filmin son sahnesi.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.